Bahçeşehir Üniversitesi’nde göçmenlerin hakları tartışıldı

Bahçeşehir Üniversitesi İnsan Hakları Kulübü tarafından dün düzenlenen toplantıda, “Hepimiz Göçmeniz – Irkçılığa Hayır” kampanyası aktivisti Yıldız Önen’in sunumuyla mültecilerin hakları ele alındı.

“Sivil toplum ve insan hakları” toplantılar dizisi bağlamında gerçekleştirilen etkinlikte Yıldız Önen’in yaptığı sunumun geniş özeti şöyleydi:

“16 Mart’ta ırkçılığa karşı uluslararası mücadele gününde Türkiye’de ve pek çok Avrupa ülkesinde yapılacak olan etkinliklerin ana vurgusu Suriyeli mültecilerle dayanışma olacak.

Her yıl Birleşmiş Milletler’in Uluslararası Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Günü olan 21 Mart’ta dünyada bir dizi etkinlik düzenleniyor. 21 Mart, 1960’da Güney Afrika’daki Sharpeville’de apartheid yasalarına karşı düzenlenen barışçıl gösteride polisin ateş açması sonucu ölen 69 kişiyi anmak için seçilmiş bir gün. Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, 21 Aralık 1965’te kabul edildi ve 4 Ocak 1969’da yürürlüğe girdi.

Ancak bu sözleşmenin olması, ırkçılığın ortadan kaldırılmasını sağlayamadı. En son göç dalgası 2000’lerde Afganistan, Irak, Yemen, Libya, Suriye’deki savaşların sonucunda oluştu.

Irkçılık karşıtları 16 Mart’a hazırlanıyor

Göçmenlerle dayanışan aktivistler bir araya geldi

2015 yılında Avrupa’ya kaçan göçmenlerin Macaristan sınırında engellenmesi ırkçılık karşıtı gösterilere dönüştü. Ö dönemde iki fotoğraf belleklerimize kazındı. Macaristanlı muhabirin göçmene çelme takması ve Bodrum’da karaya vuran Alan Kürdi’nin fotoğrafı.

Bu göç dalgası, hiç ilgisi olmamasına rağmen, 2008 ekonomik krizi ile birleştirildi. Bu iki ayrı olayın birlikteymiş hissi veya propagandası, ırkçılığı ve sağcı politikaları güçlendirdi. Dünyada yükselen sağ dalganın kendini meşrulaştırmak için kullandığı en büyük taktik, başta Suriye’deki savaştan kaçanlar olmak üzere, göçmenleri hedef göstererek ırkçılığı körüklemek ve geniş kitlelerin çökmekte olan neoliberalizme karşı öfkesini sisteme değil de göçmenlere yöneltmesini sağlamak oldu.

Neredeyse dünyanın her yerinde göçmen karşıtı argümanlar aynı: İşlerimizi çalıyorlar, medeniyetten uzaklar, yüksek sesle konuşuyorlar, ülkelerinde savaşmak yerine “ülkemizde” keyif çatıyorlar, istisnasız hepsi cihatçılar, potansiyel bombacılar.

Türkiye toplumunda da mültecilere dönük önyargılar çok yaygın. Türkiye’deki kutuplaşmayı aşan, toplumun pek çok kesimini birleştiren neredeyse tek bir olgu var: Mülteci düşmanlığı.

16 Mart uluslararası ırkçılık ile mücadele günü etkinlikleri

(Video) İpsala’dan mültecilerle dayanışma çağrısı​

Geçen sene İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nce yapılan ‘Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları’ başlıklı araştırmanın sonuçlarına göre ‘Suriyeliler evlerine gönderilmeli mi?’ sorusuna ‘Evet’ yanıtı veren AKP’lilerin oranı yüzde 83.2, CHP’lilerin yüzde 92.8, HDP’lilerin yüzde 75, MHP’lilerin ise yüzde 88. Yani “bu dünya, bu ülke hepimizin ve birlikte yaşayabiliriz” diyen hiçbir politik tasavvur yok maalesef.

Avrupa’daki ırkçı hareketlere karşı, mültecilerle dayanışmayı örgütleyen hareketler de oluşmaya başladı. Örneğin İngiltere’de 2018 yılında çeşitli politik, sivil, yardımsever organizasyonların ve sendikaların örgütlediği 30 bin kişi sokağa çıktı. Ekim 2018’de Berlin’de yaklaşık 242 bin kişi sokağa çıktı. Kasım 2018’de Roma’da binlerce insan ‘Siyah hayatlar önemlidir’ ve ‘sınırları açın’ sloganlarıyla sokağa çıktı.

Ancak sağcı hükümetler hâlâ ırkçı politikalarından vazgeçmiyorlar. En son Avusturya’da koalisyon hükümetinin aşırı sağcı kanadından İçişleri Bakanı Herbert Kickl, mültecilere yönelik uygulanması planlanan düzenlemeleri basın toplantısıyla duyurdu. Kickl, 1 Mart itibarıyla iltica başvurusunda bulunmuş ancak henüz mülteci statüsü elde edememiş kişilerin kaldığı yurtlarda belirli saatler arasında sokağa çıkma yasağı uygulanacağını, mültecilerin 22.00 ila 06.00 arasında söz konusu merkezlerde bulunmak zorunda olduğunu söyledi.

Göçmen veya mülteci karşıtlığının sadece aşırı sağ ile sınırlı kaldığını sanmayalım. Solun dünyadaki en önemli isimlerinden Slavoj Žižek de bir süredir “Mülteciler hoşgeldiniz” pankartı açan Avrupalı solcuları “iki yüzlü sol liberallikle” itham ediyor.

Türkiye’de Suriyeliler için özellikle siyasetçilerin ve medyanın katkısıyla yalanlarla örülü bir tablo çiziliyor. Irkçı fikirler milyonların kafasında birden şekillenmiyor. Geniş bir kesim tarafından kararlı ve sürekli bir şekilde dillendiriliyor. Örneğin, ana muhalefet partisi CHP, bulduğu her fırsatta Suriyelileri hedefe koyuyor. Meclisin küçük ırkçı partisi İyi Parti’nin temel politikası Suriyeli düşmanlığı. Demokrasi saflarında olduğu zannedilen İsmail Saymaz gibi gazeteciler, Suriyeli nüfus yüzünden demografinin değiştiğini ve devletin buna müdahale etmesini salık veren, açıkça Suriyelileri hedefe koyan fikirleri dolaşımda tutuyor. Aydın Selcen, Gazete Duvar’daki yazısında Suriyeliler yüzünden başımıza gelenlerin yeni bir veçhesine dikkatimizi çekiyor. Selcen, yılbaşında Suriyelilere gösterilen yaygın ayrımcı tepkiye muhalif saflardan gelen tepkiyi -her ne kadar bu tepkiler cılız da olsa- zararlı görmüş olacak ki tüm muhalifleri uyarıyor: “İşiniz Suriyelilere üzülmeye kaldı”.

“Hepimiz göçmeniz, ırkçılığa hayır” kampanyasından kitlesel buluşma

Medyada ise mülteciler ya mağdur ya da suçlu. Mültecilerin yaşadığı sorunları kimse görmeye çalışmıyor. Hrant Dink Vakfı’ndan Funda Tekin, “Suriyeliler medyada sıklıkla suçla ilişkilendiriliyor. Onun dışında, daha çok sayıyla nitelendirmeler yapılarak homojen bir grup olarak temsil ediliyorlar. Aslında onların birey olarak varlıklarını ve farklılıklarını göz ardı eden, topyekün aynı gruptan bahsediyormuş gibi söylemler var” diyor.

Yoksulluğun, doların yükselmesinin, patlayan bombaların, kadınların tacize uğramalarının, öldürülmelerinin, bulaşıcı hastalıkların, Türkiye medyasının çok sevdiği tabirle “gerginliğin” sorumlusu hep Suriyeliler. Öyle ya, Suriyeliler, Türkiye’ye gelmeden önce bizler buralarda huzurlu, kutuplaşmamış, imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitle olarak şen şakrak yaşıyorduk.

Melek Göregenli şöyle tarif ediyor.

“Bir dış grup tarif ediliyor, bizden olmayan ve bize zarar verme tehlikesi taşıyan bir dışgrup, moda tabiriyle bir “ötekiler” grubu.

“ÜlkemizdeSuriyeliİstemiyoruz” hashtag’inde vurgulanan da bu tam olarak: Bu ülke bizim. Bu ifadeyi benimseyip yaygınlaştıranlar, sosyal psikolojide, “sahte sözbirliği etkisi” dediğimiz bir tür algı yönetimi oluşturuyorlar, “biz” çoğunluğuz, buralıyız, haklıyız, böyle düşünüyoruz; bir tür demokratiklik, çoğunlukçuluk iddiası yaratılıyor önce sonra bunun içi dolduruluyor. “Bizden daha iyi durumdalar”; “Devlet onları kendi vatandaşından daha çok kolluyor”; “Bizim asker onların ülkesinde savaşırken onlar burada göbek atıyor” vb. Oysa olması gereken ne? Bütün “ötekiler” in de olması gerektiği gibi, mazlum, mağdur, zavallı ve zor durumda olmaları gerekiyor ki “burada” olmaları, “bizimle birlikte” yaşama ayrıcalıkları, lütufkar yaklaşımımız meşru olabilsin.”

Biz www.gocmeniz.org sitesi etrafında örgütlenen aktivistler bir müddettir Suriyeli göçmenlere yönelik ırkçı saldırılara karşı bir dayanışma hareketini oluşturmaya çalışıyoruz.

Ne yapmak istiyoruz? Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de sıradanlaşan ırkçılığı teşhir etmek ve geriletmek istiyoruz.

Merkezi Brüksel’de bulunan Uluslararası Kriz Grubu (ICG) adlı bağımsız düşünce kuruluşu, yayınladığı bir raporda Türkiye’de yaşayan Suriyelilere dönük tepkilerin 2016’ya kıyasla üç kat arttığını söylüyor. Artan olaylar neticesinde 2017 yılında 24 Suriyeli sığınmacı öldürüldü. Rapor, bu toplumsal tedirginliklerin azaltılması için Türkiye’de devletin daha etkin önlemler alması gerektiğini söylüyor.

Türkiye’de Suriyeli düşmanlığının temellerinden biri, işgücüne katılım, kamu hizmetleri ve yardımlardan sığınmacıların sınırsız yararlandığı fikri. Bu fikirler defalarca yanlışlanmasına rağmen, sürümü en yüksek ırkçı fikirler olarak karşımıza çıkıyor. Çoğu kulaktan dolma bu ırkçı fikirler, genellikle yerellerdeki gerginliklere zemin hazırlıyor ve kıtalar hâlinde Suriyelilere saldırmanın gerekçesini oluşturuyor. Gerçekte sığınmacıların önemli bir kesimi işsiz, iş sahibi olanlar da kayıt dışı sektörde kölelik koşullarında hayatlarını sürdürüyor. Çok küçük bir kesimin kendi ticari işletmeleri (7 bin) var.

16 Mart’ta ırkçılığa karşı sokağa!​

Ana talebimiz tüm göçmenlere mültecilik hakkı tanınması. Türkiye’nin mültecilik hakkı Türkiye’ye batıdan girene veriliyor, doğudan girilene verilmiyor. Ama Türkiye bu sözleşmeye coğrafi çekince koydu, sadece Avrupa’dan gelenleri mülteci olarak kabul edeceğini açıkladı. Suriyelilere ise geçici korunma hakkı verilmiş durumda. Dolayısıyla son derece savunmasız durumdalar. Onları haklarını arayacak duruma getirmek gerekir.

Mülteci hakkının kazanılması ve Suriyelilerin Türkiye’ye entegrasyonu için adım atarak ırkçılığı geriletebiliriz.

Çalışmalarımızı www.gocmeniz.org adresinden takip edebilirsiniz. 16 Mart’ta tüm dünya ile birlikte göçmenlerle dayanışmak için sokağa bekliyoruz.”

İstanbul’da ırkçılık karşıtı aktivistler bir araya geldi​

ilginizi çekebilir

WhatsApp Görsel 2025-07-01 saat 12.15
Öğretmenler gözaltında!
dsip gorsel
DSİP: "Linç girişiminin sorumlusu iktidardır"
AFP__20250628__646J49E__v1__HighRes__HungaryPoliticsRightsLgbtq-1751156624
Macaristan’da Orban hükümetinin yasağına rağmen Onur Yürüyüşü: 100.000 kişilik direniş