16 Mart'ta ırkçılığa karşı sokağa!

14.02.2019 - 07:46
Haberi paylaş

"Hepimiz Göçmeniz - Irkçılığa Hayır" kampanyası aktivistleri dün bir kez daha Cezayir toplantı salonunda bir araya gelerek, mültecilerin statüsüzlüğünü ve onlara yönelik hak ihlallerini tartıştılar, 16 Mart'ta tüm dünyadaki ırkçılık karşıtı hareketin bir parçası olarak İstanbul'da gerçekleştirilecek etkinlikleri planladılar.

Aktivist toplantısının girişinde "Hepimiz Göçmeniz - Irkçılığa Hayır" aktivisti Yıldız Önen, kampanyayı tanıtan bir giriş konuşması yaptı.

"Hepimiz Göçmeniz - Irkçılığa Hayır" kampanyası Eylül ayından beri yaptığı toplantılarda, Suriyelilere yönelik ırkçılığa karşı bir ses çıkarmanın önemini vurguluyor. Hem Türkiye’de hem dünyada yükselen sağ dalgaya karşı ırkçılığa karşı bir hareket inşa etmek gerekiyor. Avrupa’da ve Amerika’da ırkçılık karşıtı hareket sık sık sokağa çıkıyor. Türkiye’de de bunu inşa etmek mümkün.

Önen şunları söyleyerek devam etti:

"Türkiye’de kamusal alanda ırkçılık söylemi egemen gözükse de mültecilerle dayanışma için işler yapan birçok STK ve platformlar var. Bunların görünür olmasını sağlamak gerekiyor. Esenyurt gibi meseleleri göz önünde bulundurursak, göçmenleri politik olarak savunan bir kampanya yapmamız çok önemli.

16 Mart uluslararası ırkçılık karşıtı günde Türkiye’de etkinlikler örgütlemeliyiz. İstanbul’da insan zinciri ve konferans planlıyoruz. 16 Mart’ta uluslararası hareketle birlikte sokağa İstanbul, İzmir ve Tekirdağ’da etkinlikler düzenleyeceğiz.

Geçen pazar günü İpsala sınır kapısında Yunanistan'dan gelen ırkçılık karşıtı platform ile ortak basın açıklaması yapıldı. Sınırdan geçiş yapan göçmenlere yapılan haksızlıklar protesto edildi.

"Hepimiz Göçmeniz - Irkçılığa Hayır" kampanyasının www.gocmeniz.org sitesinde Suriyelilerle ilgili haberler yayınlanıyor. Bu konuda daha çok yazı, röportaj, haber yayınlanmasına destek olmaya çalışıyoruz."

Türkiye'nin mültecilik sözleşmesine coğrafi şerhi

Giriş konuşmasından sonra, Mülteci Hakları Merkezi'nden Veysel Eşsiz bir sunum yaptı.

Eşsiz şunları söyledi:

"Dünya genelinde mültecileri korumaya yönelik ilk uluslararası sözleşme, 1951 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edildi. Bu sözleşmenin en önemli sebebi, 2. Dünya Savaşı sırasında yerinden olan, göç etmek zorunda kalan insanlardı. Sözleşme, Avrupa ile sınırlı tutuldu.

Sözleşmede mültecilik şöyle tanımlanır: Siyasi düşünceleri, dini, ırkı, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya tabiiyeti nedeni ile vatandaşı olduğu devletin korumasından yararlanamayan veya korkuları nedeniyle yararlanmak istemeyen insanlara mülteci denir.

Sözleşme 1967 yılında son hâline getirildi, coğrafi sınırlamalar sözleşmeden kaldırıldı. Ama Türkiye bu sözleşmeye coğrafi çekince koydu, sadece Avrupa’dan gelenleri mülteci olarak kabul edeceğini açıkladı. Bu şekilde coğrafi çekince koyan iki ülke daha var, Demokratik Kongo ve Madagaskar. Türkiye bu çekinceyi ancak AB’ye girerse kaldırabileceğini resmen beyan etti. Türkiye’nin kabul ettiği Mülteciler Yasası'nda Avrupa şöyle tanımlanır: Avrupa Konseyi üyesi ülkeler veya hükümetin belirlediği ülkeler. Bugün itibarıyla hükümet tarafından belirlenmiş vatandaşları mülteci olarak kabul edilen herhangi bir ülke bulunmamaktadır, sadece Avrupa Konseyi üyesi ülke vatandaşları mülteci olabilmektedir.

Türkiye, Irak’ta Saddam’ın katliamlarından kaçan Kürtler Türkiye’ye sığınınca 1994 yılında ilk defa bir mülteci yönetmeliği çıkardı, ama çıkarılan mevzuat çok yetersizdi.

Koruma tanımları

2009 yılında AİHM mülteci hakları konusunda Türkiye için ilk ihlal kararını verdi, peşi sıra pek çok ihlal kararı daha verilince 2013 yılında 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu çıkarıldı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kuruldu.

Yasada 4 tip koruma tanımı var:

- Mülteci: Avrupa’dan gelenleri tanımlıyor. Türkiye’de 47 kişi mülteci statüsünde.

- Şartlı mülteci: Avrupa dışından gelenleri tanımlıyor. Türkiye’de resmi kayıtlara göre 367 bin şartlı mülteci bulunuyor, bunların büyük çoğunluğu dört ülke vatandaşı; Afganistan, Irak, İran ve Somali.

- İkincil koruma statüsü: İlk iki maddeye girmeyen ancak iade edildiğinde başına işkence, ölüm cezası vb. kötülükler gelebilecek kişileri tanımlıyor.

- Geçici koruma statüsü: Suriye’den kitlesel olarak gelenleri kapsıyor. Geçici koruma statüsü Suriye vatandaşlarını, Suriye’den gelen diğer ülke mültecilerini (Filistinlileri) ve Suriye’den gelen vatansızları (bir kısım Kürtler) içeriyor. Resmi rakamlara göre 3,5 milyon kişi geçici koruma statüsündedir.

Bu sayılar açısından Türkiye dünyada en fazla mülteci barındıran ülke durumundadır.

Suriyelilerin girişleri 2011’de başladı, başlangıçta 100 bin kişiyi aşmayacağı, Esad’ın devrileceği beklentisi vardı. Bu olmayınca sınırı kitlesel olarak geçenlere geçici koruma statüsü verildi.

Geçici koruma sistemi, Yugoslavya dağılırken AB tarafından da kullanılmış bir sistemdir. Türkiye’deki geçici koruma yönetmeliğinin sorunlu yanlarından birisi, bir zaman sınırı belirlemiyor olmasıdır. AB’deki geçici koruma mevzuatında bu süre üç yıldır. AB ülkelerinde bugün bu sistemi uygulayan hiçbir ülke bulunmamaktadır.

Geçici koruma statüsü, Suriyelilerin kalışlarına yasal bir zemin için hazırlandı, geçişler başladıktan üç sene sonra kabul edilen bir yönetmelikti. Bu statünün Türkiye tarafından daha ne kadar devam ettirileceği belli değil. Suriye’deki çatışmaların dindiği yok, rejimin bir yere gittiği yok. Bir siyasi çözüme ulaşılacağına dair herhangi bir somut emare yok. Dolayısıyla geçiciliğin ne zaman sona ereceği belli değil.

Geçici koruma Suriyelilere ne gibi haklar sağladı?

Eğitim konusunda bazı adımlar atıldı. İlk başlarda geçici eğitim merkezi adı altında birçok Suriyeli okul açıldı. Bunlar şimdi yavaş yavaş kapatılıyor. Yalnızca Milli Eğitim Bakanlığı ile protokol yapmış okullar varlığını sürdürebiliyorlar ama sayıları çok az. Merdiven altı çalışanlar var, tespit edildiklerinde kapatılıyorlar. Suriyeli çocuklar Türk okullarında okumaya yönlendiriliyor. Suriyelilerin okullaşma oranı fena değil ama bu oran her zaman tüm resmi vermez. Okula devam oranlarının ciddi bir biçimde düşüşe geçtiğini görüyoruz, özellikle kız çocuklarında. Çocukları okula göndermede yeterli kaynak olmadığı için Suriyeli çocuklar işçilik yapıyor.

Barınma için ilk başta çok hızlı kamplar oluşturuldu. 12 ilde 24’ten fazla kamp kuruldu. Bu kampların sürdürülebilirliği problem olduğu için şimdi bunların da sayısı azaltılıyor. Yalnızca ciddi kırılgan topluluklar için olanların kampları açık tutuluyor.

Sağlık, geçici koruma çerçevesindeki en olumlu unsurlardan birisi. Suriyeliler tıpkı Türkiye vatandaşları gibi sağlık sisteminden yararlanabildiler. Sağlık sistemi onlara açıldı. Urfa-Antep-Kilis gibi yerlerde altyapı aynıyken talebin çok artmasıyla sorunlar ortaya çıktı. Barınma sorunu olan insanlar hastanelerin koridorlarında yatmaya başladı. İstanbul’da Suriyelilerin ilaç alabildiği eczane sayısı 14. Sistemin en olumsuz yanı bu. Ödemeler çok geç yapıldığı için bir sürü eczane protokollerini feshetti.

İstihdam ve sömürü

İstihdam konusu çok sorunlu. Mevcut çalışma izni yasası, yabancılar izin alamasın diye düzenlenmiş. Şartlar şu: 1) İşveren başvuru yapabiliyor. 2) İşveren, en az 5 Türk işçi çalıştırıyor olmalı. 3) İşverenin belli bir satış hacmi ve cirosu olacak. 4) Neden bir Türk vatandaşını değil de yabancıyı tercih ettiğini açıklayacak. 5) Asgari ücretin altında vermeyecek. Mimar-mühendis ise asgari ücretlerin katlarını verecek gibi bir düzenleme var.

Suriyelilerin önündeki istihdam sorununu çözmek için geçici korumaya tabi kişiler açısından ayrı bir çalışma yönetmeliği izni çıkarıldı, Suriyeliler bu şartların birçoğundan muaf tutuldu. 10 kişi varsa 1 Suriyeli çalışabilir gibi bir düzenleme getirildi. Getirilen muafiyetler çok iyi değil. Tarım ve hayvancılık sektörüne muafiyet getirildi çünkü en az regüle edilen ve sömürünün en fazla olduğu sektördü.

Ekonomik kriz dönemlerinde göçmen karşıtlığının yükselmesi şaşırtıcı değil. Bir sürü hurafe çıkartılıyor haklarında. Hükümetin görece başarısı ise “kardeşlik” söyleminin yerellerde işe yaraması. Ancak “kardeşlik” söylemi bir sınıra dayandı ve kendini tüketti. Hükümetin hatası Suriyelilerle ilgili hiçbir zaman hak rejimi üzerinden konuşulmamasıdır.

Suriyelilerin topluca vatandaş yapılacağı gibi yalanlar dolaşıyor. Halbuki Türkiye’de vatandaşlık yasası açık, belli koşulları sağlamayan hiç kimse vatandaş olamaz, istisnai durumlarda hükümet bir kişiyi vatandaş yapabilir ama bunun gerçekten istisnai olması gerekir, yani sporcu, bilim insanı vb kişileri yapabilir. Onun dışında diğer her yabancının hakkı olduğu gibi Suriyeliler de evlilik yolu ile vatandaş olabilirler, ama topluca vatandaş olamazlar.

Mültecilerin önünde üç temel yol vardır: Gönüllü geri dönüş, entegrasyon (yani vatandaşlık), üçüncü bir ülkeye yerleştirilme. Gönüllü geri dönüş ve üçüncü ülkeye yerleştirme uzak ihtimaller. En akla yatkını entegrasyon, bunun için de öncelikle mülteci olarak tanınmaları gerekir."

Tartışma

Toplantıda salondan yapılan katkılar ise şöyleydi:

- Türkiye siyasetinde tehlikeli bir gidişat var, bizi endişelendirmesi gereken yer bu. Kardeşlik söylemi, Suriye’de bir bölge oluşturup oraya göndermeye evrildi. Suriyelilerin geri gönderilmesi başlarına gelebilecek en kötü şey olur. Zorla götürülerek Gazze gibi bir bölge oluşturmak gibi bir plan bu. Ama bunun yapılamayacağını kendileri de biliyor. Bu söylem Esenyurt’taki gibi saldırıların önünü açıyor.

- AB ikiyüzlü davranıyor, Türkiye’nin Suriyelileri geri gönderme merkezlerini kurmasını teşvik ediyor. Halbuki mültecilere yardım uluslararası bir görev, AB bu dayanışmayı göstermiyor.

- 2011-2015 dönemiyle sonrası farklı. İki tarafta da sınırların kapatılması Suriyelilerin hayatında pratikte felaket değişimlere yol açtı. Hak temelli bir yerden politik mücadele yürütülmeli.

- Suriyelilerin heterojen olduğunu anlatmak, bambaşka insanlar olduğunu anlatmak epey faydalı oluyor.

- Mülteci hakkının sağlanması için coğrafi çekincenin kaldırılması lazım. Bu olmadığı sürece entegrasyon gerçekleşemez. Bunun AB ile bir pazarlık kozu yapılmaması lazım.

- Mülteci Hakları Merkezi, Yurttaşlar Derneği'nin içinden çıktı. 2004’ten beri bu alanda çalışıyoruz. Mart 2015’te fiilen ayrı olarak çalışmaya başladık. Bilgilendirme ve haklarda yararlanmayı artırmak için kayıt, sağlık, eğitim, çalışma gibi bilgilendirme materyalleri hazırlıyoruz. Adli yardım, evlenme, çocuk-doğum gibi yeni materyaller hazırlıyoruz. Barolara eğitim veriyoruz. Savunuculuk raporlarımız var, gördüğümüz eksiklere işaret eden.

- Suriyelilerin burada kalmasını savunanların sesinin daha güçlü çıkması gerekli.

- Bir sonraki toplantı 27 Şubat’ta 19.00’da Hevi LGBTİ’nin salonunda yapılacak.

Bültene kayıt ol