Bir arkadaşımız sosyal medyada Syriza üzerinden HDP-Birleşik Haziran Hareketi arasında kapışmanın başladı başlayacak olduğunu yazmış. Zira küresel hiçbir gelişme Türkiye kadar önemli değil. En önemlisi Türkiye. Her şey, her gelişme Türkiye'nin merkezinde olduğu bir tartışma aslolarak. Paris saldırısında da böyle bu Syriza'nın seçim zaferinde de.
Paris saldırısında bomba Türkiye'de patlamış gibi yaşandı tartışma, Syriza'nın seçim zaferi ise 7 Haziran genel seçimlerine model olarak ele alınıyor.
HDP-Syriza ilişkisi ayrı bir yazının konusu ama ulusalcı sosyalistler ve Syriza özentileri için birkaç not düşmekte fayda var. Türk ulusalcı sosyalistleri, Syriza'nın olumlu yanlarıyla hiçbir ilişkiye sahip değilken, olumsuz yanlarının uzun zamandır Türkiye'de taşıyıcısı durumundalar.
Malumumuz, Türk milliyetçiliği, Türk'ün dünyaya öğrettiği, neredeyse öğretmeye yazgılı olduğu temel fikri üzerinde cambazlık yapar. Türkler öyle bir yayılmıştır ki, Orta Asya'dan dünyaya taşıdıkları ilim ve irfanı ABD'den İskoçya'ya, Japonya'dan Ortadoğu'ya hep taşımışlardır. Atatürk'ün yedi düvele meydan okuması bu zincirin son halkasıdır. Türkler öğretir, Türkler bilir, Türkler her şeye kadirdir, Türklerin tam olarak anlamadığı olaylar esasında ciğerine kadar yakından tanıdığımız komplocuların girişimleridir.
Syriza da böyledir. Ya milliyetçilikten ibaret bağzı Türk solcularının iktidarı alması için bir örnektir ya da belki de Türkiye'den öğrenilmiş bir deneyim. Ama kesinlikle, kendisinden öğrenilmesi gereken bir deneyim değildir.
Oysa öğrenmek, en azından öğrenmeye çalışmak gerekir. Syriza, 2008 küresel ekonomik krizinin Yunanistan'ı kelimenin tam anlamıyla yıkan etkilerine karşı bir girişimdir.
Syriza, merkez sağ ve solun, Yunanistan ekonomisini Almanya Merkez Bankası direktifleri doğrultusunda yönetmesine karşı bir tepkidir.
Dış borçların bedelinin daha fazla dış borç olmasına, ekonominin yıkıma uğramasına, ekonominin yeniden yapılanması hamlesinin işçi sınıfının en temel haklarının gasbedilmesi anlamına gelmesine karşı bir harekettir.
Syriza, bir genel grev hareketidir, yıllardır işçi sınıfının müthiş bir kitleselellikle ve yaratıcılıkla sürdürdüğü hareketin siyasal temsilcisidir.
Ve Syriza bir dizi soruna sahiptir. Bu sorunlarla nasıl baş edeceği, iktidarının nasıl, ne yönde ve ne süre devam edeceğini de gösterecek. Syriza'ya daha radikal bir alternatif oluşana kadar emekçilerin siyasal eğilimini hem radikal hem de uzlaşmacı bir tutumla Syriza taşıyacak.
Ama Syriza liderliği, tüm sorunlarına rağmen, çürümüş bir iktidar örneği sunan Yeni Demokrasi Partisi'ne oy verenleri makarna ve kömür karşılığında ruhunu satan bidon kafalılar olarak suçlamaz.
Örneğin Syriza liderliği, Yunansitan'da cunta girişimlerine, derin yapılanmalara, iktidardaki sağcı partiye karşı örgütleniyor diye cevaz vermez, başını kuma gömmez.
Katil Esad'ı anti-emperyalist bir kahraman gibi göstermez.
Baskı altındaki Makedonya'yı emperyalizmin kucağında olmakla itham etmez.
Öte yandan Syriza güzelleme yapılacak bir parti de değil. İktidar olmak için sağcı bir partiyle koalisyon kurabilir. Sağa bu açıdan taviz verebilir. Avrupa Birliği'yle masaya oturabilir, birliğin ekonomi programına tavizler verebilir. İktidarını korumayı, emekçi sınıfların kriz nedeniyle daha da radikalleşen taleplerini savunmaya tercih edebilir.
Kısacası, Gezi direnişinin içinde solculukla ulusalcılığın karmaşık birliğini solculuğun biricik adesi olarak görenlerin, Gezi direnişini İstanbul'da Mustafa Sarıgül gibi bir mafya şefini desteklemeye, Ankara'da ise bir faşisti, Mansur Yavaş'ı (Yunanistan'daki Altın Şafak'ın Türkiye versiyonu olan bir hareketin temsilcisi) desteklemeye indirgeyenlerin, Syriza denince akla kaçınılmaz olarak ilk gelen fikir kümesinin ifadesi olan "yeni siyaset"le hiçbir alakası olamaz.
Esad Kürtleri de bombalamaya başladığında dut yemiş bülbüle dönenlerden yeni bir şey çıkmaz. "Eski çağların en köhne" öğelerinin yaşayan kuşaklar üzerinde hegemonya kurmasını savunanların, ne Yunanistan'daki antikapitalist hareketle ne de Syriza deneyimiyle uzaktan yakından bir ilgisi olabilir.
Düşünsenize, Yunanistan'da devlete, derin devlete meydan okuyan, Suriye'de yaklaşık 300 bin kişinin ölümüne neden olan bir katili eleştiren Nobel ödüllü bir yazar olacak, bu yazar bir üniversitede konuşma yapmaya hazırlanırken, onu o okula sokmamaya yemin eden milliyetçilerden yeni, kitlesel bir sol parti kurulacak!
Sağcı bir partiyle koalisyona hazırlanan Syriza dümeni sağa bükerse sınıfsal desteğini kaybedecek. Syriza'nın tek gücü ise bu sınıfsal destek. Dümeni sola bükerse, yani krizin faturasını emekçilere yüklemek isteyen yeniden yapılandırma politikalarına taviz vermezse, şiddetli bir ambargoyla karşılaşacak.
Syriza'dan ilham almak, Yunanistan işçi sınıfından ilham almak, son beş yıldır örgütlenen grev hareketinin deneyimlerini özümsemek ve Yunanistan işçi sınıfının küresel sermayeye meydan okuyuşunu desteklemek, Türkiye'de hükümete, devlete, milliyetçiliğe karşı kitlesel bir alternatif kurmak için biteviye çalışmaktır. Bu açıdan seçimleri bir an unutup, önümüzdeki metal işçileri grevinin kitleselleşmesi, işçi sınıfının tüm örgütleri tarafından sahiplenilmesi ve patronlar örgütüne ve ne kadar saklamaya çalışsa da bu örgütün bir komitesi olan AKP'ye geri adım attırması, kazanması, kazanana kadar sürmesi için mücadeleye odaklanmak daha mütevazi ama daha doğru bir hamle olabilir. Kuşkumuz olmasın, komşu işçi sınıfına verilebilecek en önemli destek budur.
Şenol Karakaş