Filistin için direnişe ara verilemez-III

07.07.2024 - 08:38
Şenol Karakaş
Haberi paylaş

Araya birisi MHP’nin mecliste yaptığı çağrıya, diğeri hayvan hakları için mücadeleye dair ve üçüncüsü de Suriyelilere dönük ırkçı linç girişimi hakkında başka yazılar girdiği için Filistin direnişine dair 3’üncü yazıyı biraz geciktirdim. Bu yazı, Siyonizm’in, en başından beri “bellek üzerine bir savaş” verdiğini ve saf bir ırkçılık anlamına geldiğini ele alacaktı aslında ama Gazze için Türkiye’de mücadele veren grupların karmaşık ideolojik saikleri arasında antisemitizmin etkisini gösteren bir eğilimin eleştirisini öne alacağım. Siyonizm’in 11 Eylül sonrası Beyaz Saray merkezli saldırgan bir ideoloji olan İslamofobi ile desteklenen bir ırkçılıkla yakıtını dolduran doğuşu itibarıyla ırkçı bir ideoloji olduğunu tartışacağım diğer yazı bundan sonraki olacak.

Yahudi düşmanlığıyla uzlaşılamaz

Aksa Tufanından hemen sonra yaptığımız basın açıklamasında ne yazık ki sadece bizim dikkat çektiğimiz bir noktayı bir kez daha hatırlatacağım

Türkiye’de bu mücadelenin bir başka önemli başlığı daha var. İsrail ne zaman Filistin’e saldırsa, ırkçılar derhal bu saldırıdan tüm Yahudileri ve özellikle Türkiyeli Yahudileri sorumlu tutan açıklamalar ve sloganlarla sokaklarda eylemler örgütlüyorlar. Bizler İsrail’in Filistin halkı üzerinde estirdiği teröre, işgal politikalarına ve yasadışı yerleşim hamlelerine karşı çıkarken, tüm savaş ve işgal karşıtlarını Yahudi düşmanı ırkçılara, antisemitistlere de dur demeye çağırıyoruz. İktidar, İsrail’in şiddetine karşı çıkarken Yahudi düşmanlığı yapan ve nefret söylemini pekiştirenlerin önünü açmamalıdır.

Yahudi düşmanlığının Türkiye’de revaçta olmasının iki nedeni var. Birisi, İsrail devletinin Yahudilerin son sığınağı olduğu yönündeki propagandanın arkasına gizlenerek işlenilen 76 yıllık sonu gelmez Nakba sürecinin yarattığı öfke. İkincisi ise konumuz açısından önemli olan ve aşırı sağcıların Yahudiler konusunda sahip olduğu genel ırkçı fikirler ve bu fikirlerin gündelik propaganda içinde olağanlaştırılması. Bir yandan Siyonizm, Yahudi düşmanlığını körüklüyor, diğer yandan Yahudi düşmanlığı sağcıların tarihsel olarak daima sörf yaptıkları bir alan olarak kullanılıyor.

Tarihin bugününün aynasıdır

Türkiye’de ise Müslüman ve Türk olmayan toplumsal grupların teker teker tasfiye edildikleri bir tarihsel pratik, bu pratiği meşrulaştıran bir devlet ideolojisiyle el ele ilerlediği için antisemitizm, tıpkı Ermeni düşmanlığı gibi resmî ideolojinin köşe taşlarından olagelmiştir. Bu yüzden Siyonizm’in işgal devletinin ideolojisi olarak oynadığı tetikleyici role pek ihtiyacı da yoktur. 

Türk usulü milliyetçilik doğuştan tetiklenmiştir. Irkçılıkla kıpırdaşma halindedir. Varlığı Türk ve Müslüman olmayanların azınlık bıraktırılmalarına bağlı olduğu, şekillenmesini bu kanlı süreçte tamamladığı ve aynı zamanda Avrupa sağ geleneğinin Yahudi düşmanı kodlarını da birebir sahiplendiği için antisemitizm gündelik dile sirayet etmiş hakaretamiz ifadelerde yaşamını sürdürüyor. 

İsrail’in vahşi işgalinin başladığı hafta yazdığım bir yazıda “Türkiye Rojava’ya askeri harekât düzenlemişken, Filistin için harekete geçmek konformizm midir?” sorusuna yanıt verirken, kabaca iktidar yanlısı olarak adlandırılan kurumların durumuna dair altını çizdiğim nokta antisemitizm meselesine de bağlanıyordu. 

Yok, sorun iktidarla hemhal olmuş İslami kuruluş, vakıf, dernek ya da örgütlerin eylemleri ise bu alanda savaş karşıtlığıyla dini ve tarihsel yakınlaşma, iktidarın açtığı kapıdan girme arzusuyla Yahudi düşmanlığı, savaşa duyulan öfkeyle yerli milli devlet ideolojisini savunmak iç içe işleyen süreçler. Bu nedenle, bu tür platformların eyleminin Kürt sorununu dert etmemesinden daha büyük bir problemle karşı karşıyayız: Bu platformlar savaşa karşı küresel bir dayanışma hedefine de sahip değil. Sorunun çözümü bu örgütlerin Rojava konusunda duyarsız olmasını eleştirmek değil, on binleri kapsayan ve iktidarın İsrail’le tüm ikili anlaşmalarını iptal etmesini savunan bir kitlesel savaş karşıtı hareketin değiştirici, dönüştürücü, aynı zamanda iktidar, savaş ve militarizm karşıtı hegemonyasının inşa edilmesidir.(1)

Antisemitizmin hareket içinde nefes alabileceği alanları engellemek çok önemliydi gerçekten de. Daha Ekim 2023’te “Bir önemli sorun ise antisemitizm” diyorduk; “Hem sosyal medyada çeşitli hesaplar hem de Yeni Şafak gibi gazeteler ırkçı bir manevra yapıp, İsrail devleti yerine Yahudi kelimesini koyuyorlar. Irkçı bir devletin katliamını böylece bir halkın sırtına yüklemiş oluyorlar.” Hareket içinde, Yahudi düşmanlığıyla aramıza kalın bir duvar örmek kaçınılmazdı: 

Sadece Filistin’de yaşayan, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Yahudileri değil, özellikle Türkiye’de yaşayan Yahudilere yönelik bir nefret kampanyası örgütlüyorlar. Öncelikli amaçları, ırkçı nefretlerine bir hedef yaratmak. Ama bu ırkçılığın bir işlevi daha var: İsrail’in katliamlarına karşı gelişen öfkeyi bölmek, bu öfkeye sahip insanların dikkatini dağıtmak, iktidarın İsrail’le ilişkilerini sorgulayacak bir hareketin yanı başında yaşayan Yahudilere düşmanlık yapmasını sağlayarak, öfkeyi devletlerden alt kata çekip, emekçilerin kendi aralarındaki bölünmüşlüğünü derinleştirmek. İsrail’in Gazze’yi yakıp yıkmasına ses çıkartan her savaş karşıtı bu nedenle, ırkçılıkla, milliyetçilikle, hemen, o an hesaplaşmak zorundadır. Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu günlerinde, 2000-2004 yılları arasındaki mücadelede, antisemitizme hiçbir şekilde taviz verilmemesi hareketin bölünmesini de engelledi.

FÖP’ün önemli yanlarından birisi

Filistin’e Özgürlük Platformu’nun (FÖP) kurulduğu dakikadan itibaren, antisemitizme göz kırpan hiçbir yaklaşıma taviz vermemesi çok önemliydi. 9 Aralık 2023’te Kadıköy’de örgütlenen İnsan Zinciri eyleminde FÖP adına yapılan açıklamada Hacer Ansal, Hidayet Şefkatli Tuksal ve Nuran Yüce şöyle diyorlardı:

Bugün etkinliğimiz boyunca sık sık ırkçılığa dur de sloganlarını attık, atmaya da devam edeceğiz. Bunun çok önemli bir nedeni var. İsrail’e karşı çıkarken genel olarak Yahudileri, özel olarak da Türkiyeli Yahudileri suçlayan, ırkçılık yapan, antisemitist yaklaşımları benimseyenlere artık dur demenin zamanı geldi. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısına karşı duyulan haklı öfkenin, antisemitizmle hedefinden şaşırtılmasına, barış isteyen kalabalıkların mücadele isteğinin ırkçı fikirlerle bölünmesine izin vermeyeceğiz. Halkların eşit koşullarda eşitliğinden söz eden herkesi, İsrail devletinin saldırganlığıyla Yahudileri ve Türkiyeli Yahudileri eşitlemeye çalışan yaklaşımlarına karşı sessiz kalmamaya davet ediyoruz.

Nakba Eylem Komitesi’nin, 15 Mayıs’ta, Nakba’nın yıl dönümünde Sirkeci’de yaptığı eylemde antisemitizme ve ırkçılığa asla taviz verilmeyeceğini karara bağlaması da çok önemli bir adım oldu. Çünkü antisemitizm, Almanya, ABD ve İngiltere gibi ülkelerde sahte bir suçlama olarak öne çıkıyor. Hatta bu ülkelerde işgale karşı çıkan eylemleri karalamak için devletlerin kullandığı bir koz haline geldi. Üniversitelerde “İntifada!” sloganını atan ve Gazze’yle dayanışan aktivistlere antisemit suçlamasında bulunulması da bunun bir göstergesiydi – Bazı üniversite rektörleri “İntifada!” sloganlarına taviz verdiği için Yahudi düşmanlığı yapmakla suçlandı. Dolayısıyla bu, bütünüyle Siyonist propagandanın hareketi bölmek için kullandığı bir argüman oldu. 

Irkçılığın elleri serbest buralarda

Türkiye’de ise karşı karşıya kaldığımız olgu bu türden bir ideolojik sahtekarlıktan farklı. 

Türkiye’de Yahudi düşmanları gerçekten de var. Sadece cumhuriyet tarihi boyunca hayata geçen uygulamalar, yani bir devlet pratiği olarak Yahudi düşmanlığı değil söz konusu olan. Aynı zamanda, devlete muhalif olan kesimler arasında da antisemitist fikirlerin varlığından söz etmek mümkün. 

Yeni Şafak gazetesi, İsrail 7 Ekim’de Gazze’ye ağır saldırı başlatır başlatmaz antisemitist yayınlar yapmaya başladı. Ocak ayının başında, ABD’de bir Sinagog’un altında bulunduğu iddia edilen tünellerle ilgili “İğneli Fıçı” merkezli bir haber yaptı. Her kelimesi ırkçı, Yahudilere yönelik nefreti körükleyen bu haber gibi içerikler ve yorumlar daha sonra Balat Hastanesi’nin, sözde Gazze’de işgale karşı olanlarca, hedef gösterilmesine neden oldu.

Kısacası, antisemitizm batıda egemen sınıfların Gazze’yle dayanışanların gücünü kırmak için kullandığı sahte bir suçlamayken burada gerçekten de Gazze’yle dayanışanlar arasında, özellikle iktidar blokuna yakın çevrelerin sloganlarında, eylemlerinde zaman zaman açığa çıkan bir sorun oldu. Bu öylesine bir sorun ki, küresel intifadanın bir parçası olarak örgütlenen mücadele antisemitizmi Gazze dayanışma ağlarının dışına atmış olmasına rağmen, ilk bulduğu fırsatta başını yeniden kaldırabiliyor. 

Filistin’le dayanışma gruplarında bile baştan sona antisemitist olan şöyle haberler paylaşılabiliyor:

Bu haber birden fazla tehlikeli ve düşmanca içeriğe sahip. Birisi, Türkiye’de sayıları bütünüyle azalmış, binlerle ifade edilebilen bir halkın yarısının İsrail’in kanlı işgalinin askerleri olduğunu iddia ediyor. Diğeri ise şu; bunu yaparken ortaya attığı iddiaya dair tek bir kanıt da sunmuyor, tam bir provokasyon haberi yapılıyor. Üçüncüsü ise manşetin altında Hakan Fidan’ın “Üçüncü Dünya Savaşı” uyarısının bulunması. Yahudi düşmanı bu habere iliştirilmiş ve buradan Yahudilerin çok daha büyük bir felaketin tetikleyicisi olduğu fikri işlenmeye çalışılmış.

Irkçı katliamlar tarihi

Bu tür ırkçı fikirlerin hemen mahkûm edilmesinin önemi, Türkiye’de ırkçı hedef göstermelerin hızla pogromlara yol açabilme potansiyeli taşımasıdır. 

Maraş katliamında, Çorum katliamında, 2 Temmuz Sivas katliamında, 6-7 Eylül pogromunda ve daha geçtiğimiz hafta birçok şehirde yaşanan göçmen düşmanı linç girişimlerinde hedef göstermenin Alevi, Kürt, Yahudi, Ermeni ya da Suriyelilerin katledilmesine neden olduğu bir kez daha açıkça ortaya çıktı.  

Türkiye-Avusturya maçında ırkçı bir futbolcunun attığı galibiyet golünden sonra faşistlerin sembol işaretini yapması ve UEFA’nın bu futbolcuyu cezalandırma ihtimaline karşı iktidarından ulusalcı muhalefetine kadar herkesin futbolcuyu savunması, antisemitist fikirlerin ulaşabileceği “pratik” sonuçların neler olabileceğine dair, tehlikenin boyutları hakkında bir fikir vermeli. Türkiye’de 1970’lerden sonra gerçekleşen her katliam ve linç girişiminde rol olan, görev yapan bir siyasi geleneğin sembolünün milli takım oyuncusu tarafından gönül rahatlığıyla kullanılabilmesi, hele bu sembol Almanya’da Nazi selamının tam karşılığıysa, Gazze için dayanışma eylemleri içerisinde antisemitizme cevaz vermemenin neden önemli olduğunu net bir şekilde açıklamalı. 

Holokosta da İsrail’in soykırım girişimine de öfkeliyiz

İsrail’in, Holokost’un tarihsel ve dramatik boyutlarının arkasına sığınarak Gazze’de bir soykırım işlemesi Holokost gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Yahudilerin uğradığı soykırımın bilincinde olarak, İsrail devletinin Gazze’de işlediği soykırım suçuna karşı öfkemizi örgütlerken, mevcut İsrail işgalinin sorumlusunun Yahudiler olmadığının altını iyice çizmek, Filistin’e Özgürlük Platformu’nun en büyük başarılarından biridir.

Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Roni Margulies’in yaklaşık on sene önce kaybettiğimiz Doğan Tarkan ile birlikte kaleme aldığı Direnen Filistin başlıklı broşürde antisemitizme mesafelenmek isteyenler için kısa bir tanım mevcuttu: “1) İsrail'de yaşayan herkes Yahudi değildir. 2) İsrail içinde ya da dışında yaşayan bütün Yahudiler Siyonist değildir. 3) Bütün Yahudiler Yahudi dininden değildir.”

Hem Gazze’de işgale karşı çıkan hareketin hem de Filistin’le dayanışan tüm ağların antisemitizme taviz vermemesi bir başka açıdan daha, çok önemli; Gazze ile dayanışmanın genel bir savaş karşıtı mücadelenin omurgası olması açısından. 

Irkçılıkla mesafelenmiş platformların inşa edilmesi belirleyici bir önemde. Öte yandan savaş karşıtı mücadelenin odağına kapitalizmi alması ve kapitalizm ile savaş arasındaki bağı kuran antikapitalist –bu açıdan da savaşı durdurabilecek, emperyalist ve bölgesel alt-emperyalist güçleri geriletebilecek, hatta yenebilecek— bir uluslararası perspektifin inşası açısından kritik bir role sahip. Holokost’un hesabını sorabildiği oranda İsrail’in Gazze’de işlediği cinayetlerin hesabını da sorabilen bir hareketin inşasında antisemitizmle neden mesafelenmek gerektiğini, Ocak ayının başında düzenlediğimiz Filistin’le dayanışma konseri sırasında Fatma Akdokur’un yapmış olduğu bir konuşmanın şu bölümü gösteriyor:

Filistin’e Özgürlük Platformu, farklı kesimlerden ama ortak duyarlılığa sahip insanların, her türlü şiddet, işgal ve soykırıma varan savaşlara karşı özgürlüğü, barışı ve evrensel insanlık değerlerini savunma ve dayanışma amacıyla oluşturdukları bir platform. 

Platformun üyeleri olarak bizler, Yahudi toplumuna karşı 1940’lardaki Nazi soykırımının ne denli insanlık dışı olduğunun bilinciyle, Siyonizm’e olduğu kadar antisemitizme karşı durmayı da bir ödev bilmekte, bu tür soykırım girişimlerinin kime karşı yapılırsa yapılsın, kim tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin insanlığa karşı bir suç olduğuna inanmaktayız.

Bir sonraki yazıda “Siyonizm ve ırkçılık” hakkında birkaç noktayı tartışacağım.

Şenol Karakaş

1.  Sosyalist İşçi 730. sayı, Ekim 2023.

Bültene kayıt ol