Son 12 ayda arka arkaya üç seçim yaşandı ve bu seçimlerde asli sonuç, AKP’nin bir parti olarak yaşadığı büyük gerilemedir. 14 Mayıs seçimlerinde Hüda-Par’ın oyunu da almış olmasına rağmen 2002 dönemi oylarına gerileyen AKP kaybetmiştir. 14 Mayıs seçiminde önceki seçime göre 7 puan oy kaybetmesi benzerine sık rastlanan bir gerileme değildir. 2018 seçimlerine göre 75 ilde oy kaybeden AKP, Orta Anadolu’da ve çoğu yerde 2002’nin gerisine düştü.
31 Mart yerel seçimleri sadece bu eğilimin kanıtlanması oldu. AKP oyları, 3 puanlık bir gerileme yaşarken Cumhur İttifakı’nın iki partisi AKP ile MHP’nin oyları ise 14 Mayıs seçimlerinde yaklaşık yüzde 46’yken 31 Mart yerel seçimlerinde il genel meclisinde aldıkları toplam oy yaklaşık yüzde 39’a geriledi. Faşist MHP’nin ise 3 puan gerilemesi ayrıca yüreklere su serpti.
Halkın sorduğu hesaplar!
Yoksulluk işçi sınıfına karşı neredeyse bir şiddet uygulaması haline geldi ve yoksulluğa duyulan öfke sandıkta hesap sordu. Yasaklara karşı da büyük bir öfke var. Yoksulluğun ve yasakçılığın hesabı da sandıkta soruldu. Osman Kavala gibi, Çiğdem Mater gibi, Selahattin Demirtaş gibi binlerce, on binlerce insan hukuki tüm kurallar çiğnenerek haksız bir şekilde hapiste tutuluyor. Bu hesap da sandıkta soruldu.
Türk usulü başkanlık rejimi zaman zaman kadınları zaman zaman LGBTİ+’ları zaman zaman sokak hayvanlarını düşmanlaştırıyor. Bu düşmanlaştırma politikasına duyulan tepkiler Cumhur İttifakı’ndan oy kopması olarak yaşandı seçimlerde.
Gazze unutulmadı
Fakat aylardır Gazze’de süren soykırıma karşı yüksek sesle konuşsalar da Erdoğan ve iktidar bloku sözcüleri, Türkiye’nin İsrail’le ticareti devam etti. İsrail’le ikili anlaşmalara da son verilmedi ticarete de. İsrail’in soykırım gerçekleştirmekten yargılandığı, Güney Afrika’nın açtığı davaya Türkiye katılmadı. Sadece “katılacağız” diye niyet beyan etti.
AKP tabanının AKP’yi boykot etmesinde Gazze politikasındaki ikiyüzlülüğe yönelik öfke belirleyici oldu.
Normalleşme mi parlamentarizm mi?
Ama üç etken aşırı sağcı iktidar blokunun yenilgisinin üzerine gitmeye engel oldu. İlk etken parlamentarizm. Tüm muhalefet dört sene sonra seçimlerde hesaplaşmaya göre planlama yapıyor. AKP ilk kez seçim kaybetmiş ve ikinci parti durumuna düşmüşken, hemen bugün üzerine gitmek gerekirken muhalefet AKP-MHP iktidarını olağanlaştırıyor. 14 Mayıs seçimlerinden önce başlayan “yargılanacaksınız” furyasından 31 Mart seçimlerinden sonra başlayan normalleşme furyasına aşırı hızlı geçişin asıl nedeni, siyasal gelişmeleri seçimlere erteleme eğilimi.
İkinci etken ise muhalefetin milliyetçilik, sağcılık ve parlamentarizmle dolu bakış açısı nedeniyle öfkenin düzeyini göremiyor olması. Tüm veriler önümüzdeki aylarda yoksulluğun dayanılmaz hale ulaşacağını gösteriyor. Sokakta öfkenin nasıl örgütleneceğine, artacak işsizliğe karşı birleşik bir mücadelenin nasıl inşa edileceğine sıra bir türlü gelmiyor.
Erdoğan ve Özel arasındaki el sıkışmaların hoşluğundan ve 31 Mart’ta yenilmiş iktidarı 4 sene sonra sandıkta yenme planlarından ve bunun normalleşme olarak anlatılmasından gerçek sorunlar etrafında mücadeleye sıra gelmiyor. Üçüncü etken de bu: Erdoğan’a seçimi kaybettiğini her gün hatırlatacaklarına karşılıklı nezaket ziyaretleriyle Erdoğan iktidarının ömrünü uzatıyorlar.
Normalleşme maskesine bile tahammülü olmayanlar
Sosyalist İşçi’de önceki sayıda bahsettiğimiz gibi “Bu arada iktidarın ana bileşeni olan faşist parti diş göstermeye başladı. Meclise, tüm partilere, iktidara, muhalefete, özellikle Kürtlere ama daha da önemlisi 1970’lerde faşizme karşı dişiyle tırnağıyla direnenlere saldıran bir konuşma yaptı. 1970’lerde yarım kalan bir işi tamamlamaktan söz etti.”
AB seçim sonuçlarının tüm dünyadaki otoriter iktidarlara güç kazandırdığı gerçeğiyle birlikte düşünüldüğünde, Türkiye’deki faşist parti destekli otoriter iktidarın tehditlerinin küçümsenmemesi gerektiğini çok açık.
MHP çok açık ki iki konuda ön almaya çalışıyor. Yumuşama ya da normalleşmenin lafına bile tahammül etmeyeceğini ilan ediyor. Bahçeli sonraki konuşmasında normalleşme konusunda bir tashih yaptı ve esas olarak kırmızı çizgisinin Kürtlerin temel haklarının gündeme gelmemesi olduğunu ifade etti.
Bahçeli, seçimlerin ardından muhalefetin morallenmesini ve olası sokak eylemlerinin örgütlenmesini istemediğinden “normalleşmeye” karşı çıkarken uyarı yapıyor. MHP’nin de sokağa çıkmaya hazır olduğunu ilan ediyor.
İktidar bloku, en baştan beri “kendi kuyruğunu yiyen iktidar” derken anlattığımız gibi çelişkili bir durumda: Erdoğan iktidarda kalabilmesinin tek yolunun MHP desteği olduğunu biliyor. Faşistler de Erdoğan’a sık sık bunu hatırlatıyor. Ama Erdoğan mevcut seçim yenilgisinin sebebinin bu iktidar blokunun aşırı sağcılığı olduğunu da biliyor ve kitle desteğini kaybetmesinin, sermaye ve Erdoğan’dan bütünüyle ayrı bir organizma olarak düşünülmese de devlet açısından, etrafında ittifak kurulacak siyasal figür olma özelliğinin tuzla buz olması anlamına geleceğinin de farkında.
Özgürlük işçilerle, mücadeleyle gelecek!
Durumu şöyle özetleyebiliriz: Yenilmiş bir iktidar blokunun muhalefetin dağınıklığı, sağcılığı ve korkaklığı nedeniyle yenilmemiş gibi davranabildiği, artık erime sürecinin önüne geçmesinin zor olduğu, toplumsal muhalefetin daha cesur olduğu, yoksulluğa karşı öfkenin derinleştiği ve iktidarı ya erken seçime itecek ya da seçime gerek kalmadan püskürtecek bir mücadelenin ihtimal dahilinde olduğu bir dönemdeyiz.
Son dört beş aydır sokaklar daha cesur. Bunu Gazze direnişine borçluyuz. Gazze için yaklaşık bin eylem gerçekleşti Türkiye’de ve Filistin halkının otoriter iktidarın karanlığını aşmada ciddi bir katkısı oldu.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)