Erdoğan son üç yıldır hem hız tutukunu hem de sarhoş bir sürücüye benziyor. Frene basamıyor. Duramıyor.
Kızlı erkekli tartışmasında duramadı. Gezi direnişinin ilk günlerinde duramadı. 1 Mayıs tartışmalarında duramıyor. Çevre katliamına ara veremiyor.
Gezi direnişi günlerinde en ulusalcısından, en Erdoğan’ın düşmanından en Erdoğan fanatiğine kadar herkesin gözü kulağı Kuzey Afrika ülkeleri gezisinden dönen Erdoğan neler söyleyeceğindeydi. Herkes bir yumuşama, ılımlı bir açıklama bekliyordu. Ama Erdoğan bodoslama daldı ve tüm Gezicileri aşağılamaya devam etti.
Duramıyor Erdoğan. 2011 seçimlerinden beri, toplumu kutuplaştırıyor. Kutuplaştırma taktiğini bir siyaset yapma aracı olarak kullanıyor.
Uludere katliamından sonra da duramadı. Kürtaj tartışmalarında da. İçki içenlere de bulaştı sigara içenlere de. İnternete de öfke kustu twittera da. Siyasal güç ellerinde merkezileştikçe, daha da sağcılaştı. Sağcılaştıkça kutuplaştırma siyasetinin nimetlerinin farkına vardı. 17 Aralık’tan sonra, çubuğu daha da sağa kırdı ve Gezi direnişi günlerinde ifrada vardırdığı kutuplaşma siyasetini, tek ve mutlak taktik haline getirdi.
Hiç ara vermiyor Erdoğan. Sadece kendisine oy vermeyen yüzde 50’yi gözden çıkarmış değil. Kutuplaşma siyasetinden haz etmeyen AKP’lileri de bir cümlede siliyor.
Duramıyor. Hız bağımlısı bir formula yarışçısı gibi. Freni patlamış bisikletin üzerinde yokuş aşağıya gidiyor gibi. Hızlanmanın zevkiyle, her seferinde daha sağcı bir figür olarak çıkıyor. Askerlerle anlaşıyor. Orduya güzelleme yapıyor. Kandırıldığını söylüyor. Askerlerin affına sığınıyor.
Daha da hızlanıyor. Yarattığı sağ iklim çevre katliamının günlük işler haline geldiği koşulları besliyor. 301 madenci ölüyor, o yine duramıyor, “fıtratında var bu işin” diyor. Soma’da acılı insanların önünde tekme tokat şovu yapılmasını teşvik ediyor. Polis tarafından öldürülen bir çocuğun annesini babasını yüz binlerce taraftarına yuhalatıyor. Esnafların doğal polis kuvveti olduğunu açıklıyor. En sonunda, “Abdullah Öcalan meşrulaşır” diyerek, çözüm sürecini de dinamitleyen açıklamalar yapıyor.
Erdoğan freni patlayan bisikletin üzerinden bakınca, karşısındakini başkanlık rejimi olarak görüyor olabilir. Cumhurbaşkanlığı sarayını, başkanlık sarayı sanıyor da olabilir. Ama buradan bakınca, freni patlamış bisiklet üzerindeki çaresiz bir siyasetçi olarak görülüyor. Önce kendi yüzde 50’si için toplumun yüzde 50’sinin üzerini çizdi. Ama şimdi kendi yüzde 50’si içinde de kutuplaştırma siyaseti uyguluyor. Erdoğan amigolarına duyurulur!
Şenol Karakaş