Yazı dizimizin bu son bölümünde, Dave Sherry, sınıf mücadelesinin İrlanda’yı nasıl kutuplaştırdığını anlatıyor.
James Connolly’nin Birleşik Devletler’den İrlanda’ya döndüğü yıl olan 1910’da, İngiliz Liberal Parti hükümeti, İrlanda’yı kendi içinde özerk yapacak düzenlemeyi hazırladı.
Birlik yanlısı patronlar, Muhafazakâr Partili toprak sahibi ve avukat Edward Carson liderliğinde şiddetli bir direniş sürdürdüler.
Carson, İngilizlerin İrlanda’da elde ettikleri kârın güvence altına alınmasını istiyordu. İşçiler sınıflarına değil dinlerine güvenmeye ikna edilebilirlerse, İrlanda emek hareketinin yenilebileceğini biliyordu.
Özerklik Partisi’ndeki patronlar, İngiliz yönetimine karşı çıkıyor, ancak cumhuriyetçiliği ve silahlı mücadele kavramını da reddediyorlardı. Daha radikal bir burjuva milliyetçiliğini savunan ve liderliğini Arthur Griffin’in yaptığı Sinn Fein, İngiltere’den tamamen kopmanın yollarını arıyordu.
Ancak 1913’te İrlanda, sınıfsal temellerde bölündü. İşverenler, militan bir hareket olan İrlanda Taşımacılar ve Genel İşçiler Sendikası’nı (ITGWU) yenilgiye uğratma çabasına destek vermek için birleşerek İngiliz devletine katıldılar. Dublin, en önemli savaş alanıydı.
Dublin’deki patronların, 400 şirketin dahil olduğu ve Dublin Tramvay Şirketi’nin sahibi, Özerklik Partisi’nin bir üyesi William Martin Murphy tarafından yönetilen güçlü bir federasyonu vardı. Ağustos ayında, Murphy, bir ültimatom vererek lokavt ilan etti: Ya sendikadan (ITGWU) istifa edin ya da işsiz kalmaya devam edin.
Sinn Fein lideri Griffin de işverenlerden yana tutum aldı.
Diğer patronlar da onları izlerken, işçiler direnişe başladı. Açlığa ve polis şiddetine karşı işçilerin savunma gücünü, İrlanda Yurttaşlar Ordusu’nu kurdular.
Connolly ve ITGWU lideri James Larkin, grevdeki işçilerin ailelerini besleyecek para ve grevlere destek toplamak için İngiliz sendikaları içinde kampanya yapıyorlardı.
Tenekeler dolusu yiyecek getirildi ve çok büyük miktarlarda para toplandı.
Ancak binlerce İngiliz demiryolu işçisi greve destek için grev yaptıklarında, sendika liderleri tarafından işlerinin başına geri dönmeleri emredildi. Aralık ayında, İngiliz sendika konfederasyonu TUC tüm resmi desteğini kesti. Grevci işçiler yenildi.
Lokavt, Murphy ve Griffin gibilerinin yönettiği bir “Özgür İrlanda”nın işçilere hiçbir şey veremeyeceğini ispat etti.
Kitle grevleri egemen sınıfı sarsıyordu. Ancak 1914’e gelinen yıllarda işçi sınıfı bir dizi yenilgi yaşamıştı. 1914’te Connolly, adanın taksimi hayaleti, savaşın patlak vermesi ve dünya sosyalist partilerinin İkinci Enternasyonal’inin çöküşü ile karşı karşıya kaldı.
Bu korkunç zamanlarda, Connolly bir devrimci sosyalist olarak kaldı. Rus devrimci Lenin ve bir avuç insanla birlikte enternasyonalizmi savundu. Ama tecrit edilmişti. ITGWU savaş konusunda bölünmüştü ve Connolly, Belfast’ta kendi Sosyalist Parti’sinin üyelerinin dahi savaşı açıkça protesto etmesini sağlayamadı.
Bu çaresiz durumda, Connolly, emperyalizme darbe vurmayı ve Avrupa çapında katliama karşı muhalefeti ateşlemeyi umuyordu.
1916’da adanın taksimine ve savaşa karşı çıkan bir grup Cumhuriyetçi ile ittifak kurdu. İngiliz yönetimine karşı bir ayaklanma için bastırıyordu. Bunun, İrlanda İşçi Cumhuriyeti’ne giden yolu açacağını ve Avrupa devrimini tetikleyeceğini umut ediyordu.
Paskalya Pazartesisi’nde, bin Cumhuriyetçi, birkaç yüz sosyalist ve sendikacı, Dublin merkezindeki kritik binaların kontrolünü ele geçirdi. Kullanılan komplocu yöntemler, ayaklanmaya katılanların sayısının az olduğu anlamına geliyordu.
Altı gün boyunca İngiliz ordusunun kuvvetlerine karşı savaştılar. Dublin’in merkezi ağır silahlarla bombalandı ve 1500 kişi öldürüldü.
İsyancılar, katliamın büyümesini önlemek için teslim olmak zorunda kaldılar.
Ancak İngiltere’nin yöneticileri, bu isyanın imparatorluğun başka bölgelerine de ilham verebileceğinden korkuyorlardı ve teröre başvurdular. Connolly ve diğer liderlerin infaz edilmesi, İngiliz yönetimine karşı büyüyen bir nefreti besledi.
Tüm zayıflıklarına rağmen, 1916 ayaklanması, emperyal bir güce karşı ilk darbeydi – İşçi Partisi (Labour) lideri Keir Hardie gibi savaş karşıtı pasifistlerin tüm güzel hareketlerinden çok daha anlamlıydı.
Connolly, savaşa karşı mücadele etmek için kendi egemen sınıfımızla mücadele etmeniz gerektiğini kavramıştı.
Lenin, Paskalya Ayaklanması’nı savunurken, “Talihsizlikleri erken, Avrupa işçi sınıfının isyanı henüz olgunlaşmamışken ayaklanmaktı” diye yazıyordu.
Connolly, sendikalizmden ve İkinci Enternasyonal’in bazı görüşlerinden bütünüyle kopamadı ve kendi ölümünden sonra da bir işçi cumhuriyeti için mücadeleyi sürdürecek herhangi bir tür sosyalist örgüt inşa etmeyi başaramadı.
Ama kendi jenerasyonunun en iyi sosyalistlerinden biriydi. Sosyalist harekete azımsanamayacak bir katkısı oldu ve antiemperyalizmi bugün hâlâ ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
(Sosyalist İşçi)