Çin sosyalist toplum için bir örnek mi?

07.09.2024 - 13:30
Haberi paylaş

Bugünün Çin’ini anlamak için 1949 devriminin nasıl bir toplum yarattığını analiz etmek gerekir. Çin Devrimi, yaklaşık 75 yıl önce Batı emperyalizmine büyük bir darbe indirdi.

Avrupalı güçler 19. yüzyıldan beri Çin’e hükmediyordu. İngiltere, Fransa, Portekiz, Avusturya-Macaristan ve Almanya, Çin’den toprak “kiralamıştı.”

Bu topraklar arasında İngiltere’nin Çin’e afyon satma hakkı için yapılan bir savaşın ardından 1841’de ele geçirdiği Hong Kong gibi önemli limanlar da vardı. Sıradan insanlar açısından 1949 öncesi Çin barbarlıktı. 

Ortalama yaşam süresi 40’ların ortasındaydı.

Kadınlar genellikle “ev işçisi” olarak alınıp satılırdı. Kadınların daha “çekici” görünmeleri için ayaklarını sıkıca sardıkları ayak bağı uygulaması, kadınların ezilmesinin simgesel bir göstergesiydi.

Rakip savaş ağaları, kabileler ve toprak ağaları gücü ellerinde tutuyordu. Ancak Çin Komünist Partisi (ÇKP) 1 Ekim 1949’da Mao Zedung önderliğinde hepsini devirdi. 1950’lerde sıradan Çin halkının çoğunluğunun yaşamı iyileşmişti.

ÇKP toprakları toprak ağaların elinden alarak yeniden dağıttı. 1952’de çıkarılan Evlilik Kanunu ile kadınlar artık kocalarının malı olarak görülmüyordu. 

Ancak Çin Devrimi, işçi sınıfının iktidarı ele geçirdiği ve toplumu yönetmeye başladığı sosyalist bir devrim değildi. ÇKP’nin Halk Kurtuluş Ordusu 1949’da Pekin’e girdiğinde, işçiler onları karşılamak için sokaklara dizildiler.

Ancak işçiler devrimde aktif bir rol oynamadı. Yeni rejimin sosyalist hiçbir yanı yoktu. İşçiler fabrikaları ya da ofisleri yönetmiyor, köylüler de köyleri ve toprakları kontrol etmiyordu.

Mao’nun zaferi 1927’de başlayan uzun süreli bir iç savaşın ardından geldi. Komünist güçler General Chiang Kai-shek’in milliyetçi Kuomintang partisi tarafından yönetilen Çin Cumhuriyeti ile savaştı.

İki güç 1937’den itibaren Çin’in kuzey ve doğu kıyılarının büyük bölümünü işgal eden Japonya’ya karşı ittifak kurdu. Kızıl Ordu başarılı bir gerilla savaşı yürütürken ÇKP’nin gücü de arttı.

Komünistler, büyük ölçüde kendi ürettikleriyle geçinen köylüler arasında yaygın bir destek kazandı. ÇKP, partinin kontrolü altındaki kurtarılmış bölgelere gerçek bir sosyal değişim getirdi.

ÇKP ve Kuomintang hükümeti arasındaki çatışmalar 1945 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Japonya’nın teslim olmasından kısa bir süre sonra yeniden başladı.

Ancak bu kez daha büyük güçler oyuna dâhil olmuştu. ABD ve Rusya arasında Soğuk Savaş başlıyordu. ABD, Rusya ile ittifak kuracaklarından korktuğu komünistlerin Çin’de iktidarı ele geçirmesini ümitsizce engellemek istiyordu.

ABD, Kuomintang hükümetine milyonlarca dolar değerinde yardım ve silah akıttı. Ancak Kuomintang ve hükümet yetkilileri, hem ABD’den gelen ödülü kaptı hem de Komünistleri yenmeyi başaramadı.

Komünistler köylülerin desteğini kazanmaya devam etti. Ve 1945’te Rusya tarafından ele geçirilen kuzey bölgeleri Çin’e verildi. Böylece daha fazla kırsal alan Komünistlerin kontrolü altına girdi.

Milliyetçiler bazı eyaletlerde 1950’ye kadar direndi. Ancak Mao, 1 Ekim’de Pekin’de Çin Halk Cumhuriyeti’ni ilan ettiğinde milliyetçilerin direnişi büyük ölçüde kırılmıştı.

Kuomintang, Tayvan adasına çekilmek zorunda kaldı. ÇKP 1920’lerin başında Mao’nun da aralarında bulunduğu küçük bir grup sosyalist aktivist tarafından kurulmuştu. 

O dönemde Çin’in küçük ama güçlü işçi sınıfının devrimci değişimi gerçekleştirecek güce sahip olduğunu savunuyorlardı. 1925’te bir işçi mücadelesi dalgası şehirleri kasıp kavurdu ancak bu hareketin yenilgisi ÇKP’nin devlet kapitalizmini bir model olarak benimsemesine yol açtı.

Çin’de devlet kapitalizmi ve Mao’nun sicili

1 Ekim 1949’da Mao Zedung, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) lideri olarak Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan ederken “Çin halkının ayağa kalktığını” söyledi.

Yüzyılı aşkın bir süredir devam eden emperyalist boyunduruk sona erdi ve dünyanın en büyük nüfusuna sahip ülkesi Çin, onlarca yıl süren bölünmüşlüğün ardından birleşti. ÇKP liderliği, eski yöneticilere göre halktan daha az kopuktu ama daha demokratik değildi.

Gerçek seçimler yapılmıyordu, fabrikalarda işçiler, köylerde köylüler yönetici değildi. Mao’nun devrimi, işçilerin kendi kendine özgürleşmesini değil, ekonomik olarak Çin’in kendi kendine yeterliliğini sağlamakla ilgiliydi. ÇKP yetkilileri, sanayileşmeyi körüklemek için tarımı sömürürken kentsel ve kırsal alanlar arasındaki eşitsizlikler devam etti.

Bu “kendine yeterlilik” fikri, uluslararası kapitalist büyüme karşısında Çin’in gücünü kanıtlamayı amaçlayan Mao’nun ekonomi politikalarının kilit noktasıydı ve Rusya’daki Stalinist tek ülkede sosyalizm programına benzemekteydi: Batı ile rekabet edebilecek, kendine yeterli bir ekonominin varlığı için işçi sömürüsü yoluyla hızlı sanayileşme.

Sosyalist İşçi Partisi’nin kurucularından Tony Cliff, 1957’de şöyle yazmıştı: “Mao’nun Çin’inin tüm ekonomik ve siyasi gelişiminin temelinde yatan şey, bir elitin halkı geri kalmış, dar bir tarımsal temel üzerine muhteşem bir ekonomik-askeri makine inşa etmeye yönlendirme çabasıdır.”

1958’e gelindiğinde ÇKP köylüleri 30 bin kişilik devasa ‘Halk Komünlerine’ sürmeye başladı ve Mao “Büyük İleri Atılımın” başladığını ilan etti. ÇKP, günde 18 saate kadar gece gündüz çalışan köylülere yoğun iş gücü dayatarak endüstriyel genişlemeyi sürdürdü.

Hükümet yetkilisi Mah-ki, “Çiftlik üretimindeki artışın büyük bir kısmı aşırı iş yoğunluğundan kaynaklanmaktadır. Erkekler, kadınlar, yaşlılar ve çocuklar gece gündüz ‘acı savaşa’ katılıyor.” diyordu.

Program 1961 yılına gelindiğinde kitlesel kıtlığa dönüştü ve yaklaşık 30 milyon insan açlıktan öldü. On milyonlarca insan ot, yaprak ve ağaç kabuğu yemek zorunda kaldı.

Mao Çin’in ekonomik büyümesini ileriye taşıyamamıştı. ÇKP tarafından siyasi olarak kenara itilmişti ama liderliğin onun hızlı sanayileşme stratejisine karşı bir alternatifi yoktu.

Mao daha sonra ÇKP’nin kontrolünü yeniden ele geçirerek 1966’da Kültür Devrimi’ni başlattı. ÇKP içindeki muhalifleri uzaklaştırdı ama tekrarlayan krizlerden kaçamadı. Maoist devlet uluslararası alanda diğer kapitalist devletlerle rekabet etmek zorunda kaldı ve bu yüzden halkını sömürmeye devam etti.

Mao 1976’da öldü ve yerine Aralık 1978’den Kasım 1989’a kadar Çin’i yöneten Deng Xiaoping geçti.

Xiaoping piyasa güçlerinin çoğalmasına izin vererek ekonomiyi daha dinamik ve kapitalist hale getirdi. Kârı arttırmak için sömürü arttırıldı ve özel sektör teşvik edildi.

Ancak yeni strateji Çin’in sorunlarını çözmeye Mao’nunkine oranla daha muktedir değildi. 1989 yılına gelindiğinde Çin sosyal ve ekonomik kriz içindeydi. 

Kırsal sanayiler kapanarak milyonlarca kişiyi işsiz bıraktı ve yerel yönetimlerin köylülere ürettikleri ürünler için ödeyecek parası kalmadı.

Çin 1949’da Stalinizm model alınarak inşa edildi ve devlet kapitalisti olarak kalmaya devam etti.

Özel işletmelerin ülkeye girişi ve uluslararası rekabeti amaçlayan büyük üretim, Çin’in 814 milyarderle dünya milyarderler başkenti olması anlamına geliyor. Ve Çin emperyalist projelerini sürdürüyor.

Foxconn’un Zhengzhou’daki iPhone fabrikasında 2022’nin sonlarında ödemelerin gecikmesi üzerine başlayan grevler, Çin’de işçilerin hala nasıl sömürüldüğünü ve direnmeye devam ettiğini gösteriyor. İşçiler kendi sömürülerini pasif şekilde izlemezler ve Çin tarihi sadece işçilerin sosyalist bir devrim gerçekleştirebilecek güce sahip olduğunu göstermektedir.

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol