Faşizm nedir?

21.08.2024 - 10:32
Haberi paylaş

Dünya 20. yüzyılın ilk yarısında Avrupa’da faşizmle tanıştı. O günden bu yana insanlığın karşılaştığı bu korkunç rejimin niteliği hakkında pek çok tartışma yaşandı. Türkiye’de olduğu gibi dünyada da her tür baskı rejimini faşizm olarak tanımlamak yaygın bir tutum. Oysa “normal” koşullar altında kapitalizm rızanın yanı sıra baskı mekanizmalarına ihtiyaç duyar. Burjuva demokrasisinin işlemediği koşullarda farklı baskı rejimleri devreye girebilir. Otoriter yönetimler, sivil veya askeri diktatörlükler bu türden rejimlerin örnekleridir. Ancak bunları faşizm olarak adlandırmak, faşizmi sadece tanımlamayı değil karşısında mücadele etmeyi de zorlaştırmaktadır.  

Peki faşizm nedir ve diğer baskı rejimlerinden nasıl ayırt edilebilir? Faşizm, İtalya’da 1922’de, Almanya’da ise 1933 yılında iktidara geldi. Bu iki iktidarın da ayırt edici yönü kitle hareketlerine yaslanmasındaydı ve büyük işçi hareketlerine karşı ortaya çıkan reaksiyonla şekillenmişti. 

Dönemin işçi partileri, yani sosyal demokratlar ve komünist partiler faşizmin bu niteliğini kavrayamadılar. Sosyal demokrasi faşizmin yükselişi karşısında sessizliğe ve kaçışa sürüklenirken, Stalinizmin etkisi altındaki Alman Komünist Partisi 1930’larda “sosyal faşizm” teorisiyle sosyal demokrasiyi de faşizmin bir kanadı ilan ederek işçi hareketini böldü. Kısa bir süre sonra ise bu sefer çubuğu tamamen sağa bükerek burjuvazinin “ilerici” kesimleriyle bir Halk Cephesi kurulmasını savundu. 

Lev Troçki, faşizmi sosyal demokrasiden de Stalinizmden de farklı bir şekilde tanımladı. Troçki’ye göre faşizm, en berrak hâliyle işçi sınıfı örgütlerini, sendikaları ve solu bütünüyle yok etmeyi amaç edinen, aşağıdan bir kitle hareketiydi ve faşizmin yükselişini engellemenin tek yolu işçi sınıfının birleşik cephesiydi. Dolayısıyla komünist ve sosyal demokrat işçileri birleştirmek ve faşizme karşı tek yumruk hâline getirmek gerekiyordu. Ancak Troçki’nin fikirleri devasa komünist ve sosyal demokrat partilerin politikaları karşısında ancak bir azınlığa seslenebildi ve faşizm Avrupa’yı kasıp kavurdu. 

Faşizmin esas kaynağı krizler karşısında umutsuzluğa kapılan ve ne yapacağını bilmeyen küçük burjuva yığınlarıdır. Umutsuzluğu, ırkçılık, milliyetçilik ve sahte bir zafer sarhoşluğu ile örgütlemek faşizmin temel besin kaynağıdır. Faşizm tarafından örgütlenen küçük burjuva kitleler, paramiliter çeteler olarak örgütlenir ve sızabildikleri her yerde bu çetelerin şiddetiyle farklı gördükleri her tür örgütlenmeyi dağıtmaya girişirler. İtalya’da Benito Mussolini, Almanya’da Adolf Hitler bu yollarla iktidara gelmeyi başarmıştır. MHP, Ülkü Ocakları adı altında örgütlediği paramiliter güçle 1970’lerde sola ve işçi hareketinin bütününe savaş açmıştır. 

Krizin olmadığı koşullarda faşizm, egemen sınıfın tercih edeceği bir hareket değildir. Faşistler, her zaman burjuvaziye dikensiz bir gül bahçesi yaratmayı ancak faşistlerin başarabileceği propagandasını yapar. Yükselen krizler ve işçi hareketi karşısında faşizm burjuvazi için tercih edilebilir bir alternatif hâlini almaya başlar. 

Kapitalizm altında faşist tehdit her zaman günceldir. Kapitalizmin çoklu krizleri karşısında günümüzde de faşistler, dünyanın pek çok yerinde ırkçılık, cinsiyetçilik, göçmen düşmanlığı, LGBTİ+fobi gibi temaları kullanarak güçleniyor. Faşizmi durdurmak 1920’lerde ve 30’larda da mümkündü, bugün de mümkün. Faşist tehdide karşı işçilerin ve ezilenlerin birleşik cephesini şimdiden oluşturmak ve faşizmi “normalleştiren” her tür akımın karşısına dikilmek gerekiyor. Bütün bu mücadeleyi kapitalizme karşı mücadeleden ayırmak mümkün değil, faşizm kapitalizmin çocuğudur ve kapitalizm var olduğu sürece tüm ezilenler için bir tehdit olmaya devam edecektir. 

Can Irmak Özinanır

(Sosyalist İşçi)

 

Bültene kayıt ol