2017’nin mücadele takvimine damgasını vuran başlıklardan biri de kadınlardı. Yıl boyunca dünyanın birçok ülkesinde tacize, tecavüze, şiddete ve cinsiyetçiliğe karşı bir dizi çarpıcı protesto gerçekleşti.
Yılın ilk günlerinde, 21 Ocak’ta ABD merkezli çağrıyla gerçekleşen Uluslararası Kadın Yürüyüşü ile kadınlar 2017’ye güçlü bir giriş yaptı. Seçim kampanyası süreci dahil olmak üzere cinsiyetçi açıklamaları ve pratiğiyle sıkça gündeme gelen Donald Trump’ın ABD başkanı olmadı kadınları sokağa döktü.
Trump’ın ABD başkanı olarak ilk mesai gününde farklı eyaletlerden milyonlarca kadın cinsiyetçiliğe karşı gösterilere katıldı. Dünyanın birçok ülkesinde kadınların eşzamanlı eylemleriyle desteklenen gösteriler kadın özgürlüğü taleplerinin yanı sıra ırkçılığa, islamofobiye, ekolojik krize ve yoksulları daha da yoksullaştıran ekonomik kriz politikalarına karşı tepkileri de içeriyordu. Gösterilerin merkezinde neoliberal politikaların savunucusu Hillary Clinton’ın destekçileri olduğu kadar Demokrat Parti dışında antikapitalist sol seçenekleri ve “yüzde 99’un feminizmi”ni kapsayan örgütler de vardı. Cinsiyetçiliğe karşı farklı politik perspektiflerden gruplar bir arada eyleme geçmiş olsa da yaşanan tartışmalar mücadele içerisinde de mücadelenin sürdüğünü gösterdi. Hareket içerisindeki neoliberalizme, ırkçılığa, ekolojik krize karşı çizgi 8 Mart için tüm dünyadan kadınlara yapılan grev çağrısıyla öne çıktı.
8 Mart ivmesi
8 Mart 2017 uzun yılların ardından ilk kez küresel çapta güçlü kadın eylemlerine sahne oldu. Farklı ülkelerden kadınlar greve çıktılar, sokağa döküldüler. Guardian gazetesi son 8 Mart’ı yakın tarihin küresel çapta en coşkulu ve politik Kadınlar Günü olarak duyurdu. Tokyo, Nairobi, Londra, Dublin, ABD’nin birçok eyaleti, Arjantin, İtalya, Filipinler, Avustralya, Tayland ve daha pek çok yerde sokağa çıkıldı. Türkiye’de OHAL’e rağmen 40 bin kadın İstiklal Caddesi’ndeydi.
Küresel gösterilerde eşit işe eşit ücret, kürtaj hakkı, kadına yönelik şiddetin önlenmesi, ekonomik kriz bahanesiyle yapılan kesintilerin sonlandırılması gibi birçok farklı ekonomik ve politik talep öne çıktı.
2017’nin son aylarında cinsiyetçiliğe karşı küresel dalga sokak gösterileri olarak değil tacize karşı teşhir dalgası olarak kendisini gösterdi. Ünlü Hollywood yapımcısı Weinstein’ın taciz, tecavüz, tehdit ve şantajla dolu kabarık bir listesinin olduğu kadınlar tarafından ortaya çıkarıldı. Bunun üzerine sadece Weinstein’ın tacizine uğrayan kadınlardan değil Hollywood’un pek çok isminin, bizzat sektörün yapılanışının nasıl bir sistematik taciz mekanizması olduğunu ortaya koyan geniş bir teşhir dalgası başladı. Dalga Avrupa Parlamentosu’na, müzik sektörüne vb. yayıldı. Tacize karşı küresel çapta başlayan dalga, popüler kültürde kadın sorununu merkezine alan dizilerin, sinema filmlerinin sayısının ve bunlara ilginin artması gibi irili ufaklı birçok örnek kadın özgürlüğü mücadelesinin farklı bir evresinde olduğumuzu yıl içerisinde gösterdi. Yıl boyunca neredeyse her gün, tacize, şiddete, cinsiyetçiliğe, ayrımcılığa dair bir ‘skandal’ veya protesto, dayanışma dalgası vb. gündeme geldi.
Kadın özgürlüğü mücadelesindeki yeni hareketlilik ve cinsiyetçiliğe karşı yükselen öfke kuşkusuz tesadüf değil. Son yılların politik iklimiyle kadın hareketinin yükselişi arasında güçlü bağlar söz konusu. Özellikle dünya çapında otoriter, sağ seçeneklerin güç toparlaması kadınların öfkesine ve mobilizasyonuna etki ediyor.
Sağ muhafazakârlık cinsiyetçidir
Egemen sınıfın krize yanıt olarak sürdürdüğü ekonomik saldırılar kadınların kazanılmış sosyal ve ekonomik haklarını törpülüyor. Kadın bedeninin denetimine dönük politikalar, kürtaj hakkının kısıtlanması, aile kurumunun güçlendirilmesi gibi pratikler ekonomik saldırı paketleriyle uyumlu bir şekilde ilerliyor. Sağ muhafazakâr propaganda egemen sınıfın çıkarına olan sosyal-ekonomik saldırılara payanda olduğu kadar toplumdaki cinsiyetçiliğin yükselmesine vesile oluyor.
Dünyadaki durumla benzer şekilde OHAL uygulamalarının keyfiliği, savaş politikalarıyla yükselen militarist ve sağcı iklim gündelik hayattaki pervasız şiddeti arttıran, cezasız bırakan hatta destekleyen bir etki yaratıyor. Dahası hükümetin yerli-milli koalisyonu kadınların kazanılmış haklarına göz dikmiş durumda. Ancak buna karşı kadınların bir araya gelme, mobilize olma, sokağa çıkma, tepkiyi büyütme konusunda daha güçlü ve daha hızlı olduğu bir yıl geçirdik. Bu sene de OHAL yasağına rağmen Taksim’deki yürüyüş yasağını aşan hem 8 Mart’ta hem 25 Kasım’da kadınlar oldu. Şiddete Karşı Gün’de Ankara, İzmir gibi kentlerin yanı sıra İstanbul’da da polis barikatını sadece kararlı bir şekilde durarak aşan bir gösteri gerçekleşti.
Önümüzde birçok politik başlıkta çetin mücadelelerinin yaşanacağı bir dönem var. 2017 kadınlar açısından tacize, şiddete, cinsiyetçiliğe taviz vermeyen ve görüldüğü yerde refleks gösteren bir iklimin varlığını fark ettirdi. Önümüzdeki süreçte bu hareketin içerisindeki antikapitalist potansiyelleri, talepleri büyütmeyi hedeflemeliyiz.
(Sosyalist İşçi)