İrlanda’da mücadele eden Sosyalist İşçiler Ağı’nın üyelerinden Kieran Allen, Venezuela’daki durum ve sosyalistler için çıkarılacak önemli dersler hakkında yazdı:
Donald Trump, Venezuela’ya bir askeri müdahale için zemin hazırlıyor. Aşırı sağ muhalefetin lideri olan ve kendini başkan ilan eden Juan Guaido’yla yakın temas hâlinde çalışıyor.
Trump, Guaido’yu ülkenin meşru lideri olarak tanıdı ve şu anki lider olan Nicolás Maduro ayrılmalarını emrettiğinde Amerikan diplomatların geri çekilmesini reddetti. Onları uzaklaştırmak için yapılacak olan herhangi bir fiziksel teşebbüs, Trump tarafından askeri müdahalenin bahanesi olarak kullanılacak.
Trump ‘özgürlük ve hukukun üstünlüğü’ adına hareket ettiğini iddia ediyor fakat kendisi binlerce Orta Amerikalı çocuğu kafeslerde hapis tutan biri. Mevcut durumda, Amerikan hükümetini kapattı çünkü Venezuelalıları, Meksikalıları, Kolombiyalıları ve daha nicelerini tecavüzcü ve suçlu ilan ederek uzak tutmak için bir duvar inşa etmek istiyor.
Amerika, Latin Amerika’da çok eskilere dayanan bir rejim değiştirme ve sağcı diktatörleri destekleme geçmişine sahip. 1972 yılında Şili’de Allende rejiminin yıkılmasına yardım etti ve hapishanedeki binlerce tutukluyu öldüren Pinochet diktatörlüğünü destekledi. Arjantin’de General Videla’yı iktidara getiren ve 30 bin kişinin kaybolmasıyla sonuçlanan bir darbeyi destekledi. 1964’te Brezilya’nın ‘başka bir Küba hâline gelmesini engellemek’ için askeri darbeyi destekledi. Guatemala’da Arbenz hükümetini, Birleşik Meyve Şirketi tarafından işletilen tarlaları kamulaştırmaya cüret ettiği için yıktı.
Venezuela’nın ihtiyacı olan son şey, ABD’nin sponsorluğunda gerçekleşecek bir diğer darbe. Trump’ın müdahale için sunduğu mazeretler sahte olarak imal edilmiş şeyler.
Trump, Venezuela için ‘özgürlük’ istediğini söylüyor fakat Suudi Arabistan’daki gaddar rejimi, Cemal Kaşıkçı cinayetinden ve Yemen’deki rolünden sonra bile destekliyor.
Maduro’nun halkın çoğunluğu tarafından seçilmediğini söylüyor fakat kendisi de öyle seçilmedi. Trump, seçimlerde Hillary Clinton’dan daha az oy aldı ama hiçbir ülke Clinton’ı meşru başkan ilan etmedi.
Venezuela’da, Amerika’dakilerle en az aynı seviyede adil olan bir dizi seçim oldu. Sağ muhalefet Ulusal Meclis’in kontrolünü kazandı fakat sonra Maduro tarafından kazanılan başkanlık seçimini boykot etti. Eyalet valileri için 2017 yılında düzenlenen bölgesel seçimlerde sağ muhalefetin oyların %90’ını alması öngörülüyordu. Gerçekte, iktidardaki PSUV %54 oyla, 23 valilikten 18’ini kazandı.
Ama bunların hiçbiri, Maduro yönetiminin bugün kitle desteğine sahip olduğu anlamına gelmez çünkü ekonomi sebest düşüşte. Venezuela’da enflasyon %700’ü aştı. Tıbbi kaynak noksanlığı var ve insanların birçoğu beslenme yetersizliğiyle karşı karşıya. Krizin dramatik göstergelerinden biri de tahmini iki milyon insanın ülkeden kaçması oldu.
Halk, giderek artan bir baskıcı rejim ile onu yıkmak için şiddetli saldırılara başvuran korkunç bir sağ muhalefetin arasında sıkışmış durumda. Sağ kanadın başını çektiği isyanların son turunda 140 kişi öldü. Muhalefet, Venezuela’da zenginleri ve fakirlere küçümsemeyle bakan ayrıcaklı insanları destekliyor. Chavez’in petrol gelirlerini en fakir bölgelere dağıtmak gibi sosyal programınlardan nefret ettiler.
Venezuela’nın trajedisi, dünyanın her yerinde sağcı politikacılar tarafından sosyalizmin başarısız olduğunun göstergesi olarak kullanıldı. Ama hiçbir şey gerçeğe bundan daha uzak olamaz. Venezuela deneyimi, halkın iktidarını kurma ve zengin kesimin ekonomi üzerindeki kontrolünü yok etme konusunda yeterince ileri gidemedi. Bunun nasıl olduğunun kısa açıklaması şudur: Venezuela her zaman derin bir şekilde bölünmüş bir toplumdu ama şu anki süreç solcu bir ordu subayı olan Hugo Chavez 1999’da bir seçimi kazandığında başladı. 2002 yılında sağ, Chavez’e karşı bir darbe yaptı ve kısa bir süre için başa bir iş adamı olan Carmona’yı getirdi. Fakat fakirler darbeye karşı ayaklandı ve Chavez iktidara geri getirildi. Bu olay, İrlanda yapımı “Devrim Televizyonda Yayınlanmayacak – Chavez: Darbenin İçinde” belgeselinde ustalıkla anlatılıyordu. Bu, devamında Venezuela’nın üst sınıflarına karşı daha geniş bir devrimci dinamiğin salınmasına yardımcı oldu.
Chavez daha da çarpıcı bir şekilde sola döndü ve “21. yüzyıl sosyalizmi”nin inşasından bahsetmeye başladı. Bu, SSCB modeline ters bir şekilde, demokratik olmalı ve halkın tabandan katılımına dayanmalıydı. Devlet mülkiyetindeki petrol şirketlerinin fonlarını fakirlere para dağıtmak için kullandı. Bunlar, ‘Bolivarci Misyonlar’ (kurtarıcı Simon Bolivar’ın adıyla) olarak örgütlendi ve mahallelere eğitim,sağlık ve kültürel aktiviteler için ekstra kaynak getirdi.
Ama Chavez’in kendisi, bunun sosyalizmdense yeniden bölüşümün bir çeşidi olduğunu kabul ediyordu. Ölmeden hemen önce şunları yazdı:
“Aldatılmamıza izin vermemeliyiz: Venezuela’da şu anda devam eden sosyal ve ekonomik sistem kapitalist ve rantçı bir sistemdir.
Sosyalizme doğru ilerlemek için, Venezuela toplumunda hâlâ var olan baskıyı, sömürüyü ve hakimiyet kumpaslarını kırma yeteneğine sahip bir halk iktidarına ihtiyacımız var. Bu halk iktidarı, kardeşlik ve dayanışmanın, halkımız için maddi refahın üretimi ve planlanması konusunda ortaya çıkan yeni modellerle el ele gittiği günlü hayatımızdaki bütün toplumsal ilişkileri şekillendirebiliyor olmalı. Bunu başarabilmek için, mirasını devraldığımız, eski ve çirkin uygulamalarıyla hâlâ kendini devam ettiren burjuva devleti tamamen un ufak etmek ve yeni politik uygulama modellerinin üretim sürecinin devamlılığını garanti altına almamız gerekli.”
Sosyalizm yalnız “yeniden bölüşüm”den daha fazla şeyi ifade eder. Bu, şirketlerin, fabrikaların ve daha geniş anlamıyla ekonominin kontrolünü ele almak demektir. Bu, ne kadar solcu olurlarsa olsunlar, askeri subaylar veya bir gerilla lideri tarafından hediye edilemez. Bunu halk kitlelerinin inşa etmesi gerekir. Bunu kısmen tanıması, Chavez’in saygınlık hanesine yazılmıştır.
Onun zamanında bile, başlattığı süreci avlama ihtimali olan üç problem doğmaya başladı:
- Ülke ekonomisi, giderek petrol ihracatına bağımlı hâle geldi. Bugün, Venezuela’nın dış gelirinin %95’i petrolden geliyor. 20 yıl önce bu oran %67 idi. Petrol fiyatları çakıldığında, ekonomi ciddi problemlere sürüklendi.
- Bolivarcı devrim, Capriles, Cohen, Otero, Silva and Baute gibi topluma hükmeden zengin ailelerin gücünü yıkıma uğratmadı. Özellikle, özel şirketler gıda ithalatını kontrol altında tutmaya devam edebiliyordu. Dolar oranlarını çok düşük tutabiliyor ve ondan sonra Venezuela içinde yerel para birimiyle besin satışı yaparak çok yüksek kârlar elde edebiliyorlardı.
- Derin olarak yozlaşmış bir devlette, halkın iradesini engellemeye çalışan Chavezci bir bürokrasi ortaya çıktı. Bu, köylüler toprağı ele geçirmeye çalıştıklarında veya işçiler fabrikalarının kontrolünü kendi ellerine altına almak istediklerinde görünür hâle geldi. Chavez'i destekler gibi görünen unsurları da içeren devlet bürokrasisi, onları durdurdu.
Bu sorunların üzerine ABD’deki Obama rejimi, Venezeula’ya yaptırımlar uygulamaya başladı ve Trump başa geçtiğinde bu yaptırımlar şiddetlendi. İlerlemek için Venezuela’nın devrimi derinleştirmesi ve bunu Latin Amerika ülkelerine yaymaya çabalaması gerekiyordu.
Buradaki trajedi, Chavez’in halefinin bunun tam tersini yapıyor olması. Kaotik bir durumla karşı karşıya kalan Maduro, ondan nefret etseler bile, zenginlerin ve askeri generallerin bir bölümünü tatmin etmeye çalıştı. Bir örnek bunu göstermek için yeterlidir:
Arco Minero bölgesi, Venezuela için Amazon'a eşdeğerdir. Ulusal toprakların yüzde 12'sini oluşturur ve mineral, petrol ve gaz bolluğuna sahiptir. Aynı zamanda ana temiz su kaynağıdır. Chavez hayattayken, keşif şirketlerinin bölgeyi sömürmelerine izin vermeyi çevresel nedenlerle reddetti.
Ancak Maduro, Kanadalı dev bir şirket olan Barrick'i davet etti ve hatta daha önceki kamulaştırmalar için tazminat ödedi. Onlara on yıllık vergi ertelemesi teklif etti - hepsi daha fazla yabancı yatırım getirme umuduyla yapıldı. Gerçekte, bu tür hareketler yalnızca ekonomik kaosu derinleştirdi.
Venezuela deneyimi, dünyanın her yerindeki sosyalistler için önemli dersler içeriyor. İlk olarak, ayrıcalıklarına dokunan her türlü girişimi -ne kadar ılımlı olursa olsun- zenginlerin ne kadar kararlı ve gaddar bir şekilde sabote etmeye çalışacaklarını hiçbir zaman azımsamamamız gerektiği. Kendi ülkelerinde hiçbir başarı elde edemediklerinde, Beyaz Saray’daki Büyük Biraderlerini arayacaklar.
İkinci olarak, onları yenmek, devrimci bir süreci sürdürmek ve derinleştirmek demektir. Solcu bir kahramana sadakat ifadelerinde bulunmak yerine, işçiler zenginliğe el koymak için yönetimi kendi ellerine almalılar. Bankalar, gıda ithalatçıları veya önemli sanayi sektörleri bir daha asla zenginlerin ellerinde bırakılmamalı.
Şiddet ve sömürü üzerine kurulu bu acımasız sistemi yıkana kadar her zaman kavgayı ileri taşımak zorunda olacağız.
Kieran Allen
(Rebelnews.ie adresindeki orijinalinden Türkçe'ye Ezgi Bulut çevirdi.)