Röportaj: Venezuela’da işçilerin krize karşı direnişi

05.09.2018 - 07:58
Haberi paylaş

Venezuela’da Mayıs ayında yapılan, katılımın düşük, seçeneklerin ise az olduğu seçimlerde Başkan Maduro’nun yeniden seçilmesinin ardından kriz ve kaos ortamı daha da derinleşti. 

Seçimlerden sonra yeni işçi mücadeleleri patlak verip yayılsa da, yerel ve ulusal basın çoğunlukla bunları görmezden geldi. Bu direniş, hem yozlaşmış ve baskıcı Maduro hükümetine, hem de ABD tarafından desteklenen ve önceki başkan Hugo Chavez’in iktidara geldiğinden beri uygulanan reformlara ve halk iktidarına karşı çıkan sağcı muhalefete karşı bir alternatif teşkil ediyor.

Bu röportaj yapıldıktan sonra, 4 Ağustos 2018’te Maduro başkent Caracas’ta yaptığı bir konuşmada saldırıya uğradı ve bu saldırıdan sağ çıktı. Patlayıcı maddeler taşıyan bir insansız hava aracı başkana ve maiyetine yaklaştı ve infilak etti. Maduro yaralanmadı. Hükümet saldırıdan Maduro’yu devirmek için ABD ve Kolombiya ile işbirliği yapan muhalifleri sorumlu tuttu.

Venezuelalı devrimci Gonzalo Gómez, sosyalist örgüt Marea Socialista’nın bir üyesi, bağımsız sol internet sitesi aporrea.org’un kurucularından biri ve kırk yılı aşkın bir süredir Venezuela’daki işçi ve halk mücadelelerinin bir emektarı. Temmuz ortalarında onunla röportaj yapan Carlos Carcione, ona Venezuela’daki durumu ve ülkedeki sosyalistlerin bundan sonra ne yapmayı planladıklarını sordu. Röportajı SocialistWorker.org için İngilizce'ye Eva María çevirdi.

---

Ülkedeki son işçi mücadelelerinin ücret talepleri ve çalışma koşulları konusunda patlak verdiğini biliyoruz. Kamusal ulaşımın ve yolların durumu hakkında, elektrik, su ve telekomünikasyon gibi kamu hizmetlerin çöküşüne karşı da büyük eylemler yapılıyor. Ayrıca CLAP’lar (hükümetin düşük gelirli ailelere dağıttığı ve içinde temel gıdaların olduğu kutular) artık gelmiyor. Ülkedeki durumu anlatır mısınız?

Nicolas Maduro’nun kazandığı 20 Mayıs seçimlerinin ardından, işçi mücadelelerinde, işçilerin taleplerinde bir artış yaşandı. Ülkedeki pek çok sosyal sektörden talepler yükseldi. Bu süreç sona ermedi, aksine her gün yeni sektörleri kapsayarak devam ediyor.

Bunların arasından en çok göze çarpanı kamu hastanelerindeki ve doğumevlerindeki hemşirelerin iki haftadan fazla süredir önderlik ettiği eylemlerdi. Adil bir ücret talep ediyorlar; bazı sloganlar maaşların Canasta Básica (hane halkının temel ihtiyaçlarını karşılayan ücret) düzeyine çıkarılması çağrısında bulunuyor. 1999’da kabul edilen ve Maduro’nun değiştirmeyi hedeflediği anayasa da bunu gerektiriyor.

Bugünkü maaşların yeterli düzeyde olmadığını akılda tutmak gerek. Bu aynı zamanda sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi talebine de yol açıyor: tıbbi malzemeler yok, ilaç yok, sağlık donanımları yetersiz ve tüm bunlar yetmezmiş gibi doktorlar da ülkeyi terk ediyor.

Ancak hükümetin ordu mensuplarının maaşlarına zam yaptığı haberleri gelmeye başladı. Bu zamlarla ücretler Canasta Básica’ya çok yakın bir düzeye geliyor veya üst rütbeliler için onu geçiyor. Bu hemşirelerin “Biz de ordudakilerin aldığı maaşları istiyoruz” demelerine ve başkalarının “Tisbay Lucena’nın (Ulusal Seçim Konseyi Başkanı) iki haftada kazandığını istiyoruz” demesine neden oldu.

Hemşireler sokaklara çıkıyor, aileleri ve hastalar da onları destekliyor. Sokak eylemlerini tercih ediyorlar çünkü hükümet, kaynak azlığından ve açlık sınırındaki maaşlar nedeniyle sağlık sektörünü fiili olarak kapatmış durumda.

Tüm ülkedeki kamu çalışanlarının büyük çoğunluğu bir kriz ve terk edilmişlik hali yaşıyor. Örneğin üniversitelerdeki işçiler de maaşlar için yapılan eylemlere katılıyorlar.

Resmi sendikaların liderleri işçilerin arkasından maaşlarda önemsiz ve işçileri tatmin etmekten tamamen uzak artışlar getiren anlaşmalar yapmaya çalışıyor. İşçiler bu “anlaşmalardan” habersiz kalıyor ve mücadele devam ediyor.

Yüksek Eğitim, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’ndaki ve bakanlığa bağlı pek çok kurumdaki işçiler eylemlere ve mücadeleye katıldılar. Sağlık sektöründe olduğu gibi, daha iyi ücret talebi, halka sağlanan hizmetlerin koşullarının iyileştirilmesi talebiyle birleştiriliyor.

Elektrik işçileri, bazı bölgelerde CANTV için çalışan telefon işçileri, bazı posta çalışanları eyleme geçiyor. Henüz sokağa çıkmayan işçiler de açıklamalar yayınlamaya ve hükümetten taleplerde bulunmaya başlıyorlar. Büyük kısmını kamu çalışanlarının oluşturduğu işçiler içinde bulundukları durum hakkında tebliğler yayınlayarak protestoya katılıyorlar.

Venezuela krizi sosyalizmin işe yaramadığını mı gösteriyor?

Bütün bunlara ek olarak bağlantılı sektörlerdeki işçilerin birlikte hareket etme ve bazı vakalarda mücadeleleri koordine etme eğilimleri var. Bu eğilim hem ücretler hem de kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi için ülke çapında genel bir mücadele olasılığını gösteriyor.

Diğer ülkelerdeki işçilerin durumu anlaması için Venezuelalı işçilerin ve onların ailelerinin bütün bir ev halkı için günde bir veya iki yumurta veya günde bir konserve ton balığı alabilecek ücretlerle yaşamaya çalıştığını belirtmek önemli.

Hükümet nüfusun bir kısmına içinde bazı gıda ürünlerinin olduğu paketler sağlıyor. CLAP adı verilen bu kutular bunu alanlar ve hükümet arasında kayırmacı bir ilişki yaratıyor ancak bu kutular çalışanların maaşlarına dâhil değil. Üstelik bu sistem çok yetersiz. İnsanlar hangi gıda ürünlerini alacaklarına özgürce karar veremiyorlar. Böylesi önlemler yoksulları sosyal olarak kontrol etmeye çalışan neoliberal hükümetlerin tipik uygulamalarındandır.

Bütün bunlar çöküş hali bağlamı içerisinde düşünülmeli. İşçiler işe gitmek için ulaşım aracı bulamıyor veya bunun için paraları olmadığından işe dönüşümlü olarak veya part-time gidiyorlar. İşçiler haftanın günlerini aralarında paylaşıyorlar çünkü düzenli bir şekilde işe ulaşmayı bile başaramayabiliyorlar. Ekonomi çöküyor, Venezuela toplumu ve devleti de öyle.

Marea Socialista üyeleri olarak bizler bu mücadelelerin içinde olacak, dayanışma gösterip, desteklerimizi ve önerilerimizi sunacağız. Mücadelelerin taleplerinin ve deneyimlerinin yayılmasına katkıda bulunacağız.

İnanıyoruz ki, bu mücadelelerin her biri hedeflerine ulaşmalıdır. Onların bastırılmasına izin veremeyiz, onların daha yüksek ücretler için ülke çapında genel bir hareket oluşturacak şekilde koordine edilmesi için çalışmalıyız.

Şimdi ücret mücadelesine odaklanılıyor ama mahalleler aynı zamanda şu an darmadağın olmuş temel kamu hizmetlerinin de sağlanmasını talep ediyor: su kesintisi, sürekli yaşanan elektrik kesintileri, telefon hatlarındaki kesintiler, çöplerin düzensiz toplanması vb.

Ülkedeki siyasal durum hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hükümet ne ülkenin normal işleyişini, ne de halkın yaşam koşullarını sağlayabiliyor. Gerçekten ülkeyi yönetmeyi de başaramıyor. Hiper-enflasyonu durduramıyor. Adeta kaosa katkıda bulunuyor.

Halka karşı otoriter bir hükümet gibi davranıyor ama ekonomiyi düzene sokacak veya kendisinin de bir parçası olduğu yolsuzluğu durduracak otoriteye sahip değil.

Durum öylesine ciddi ki iktidardaki Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’nin (PSUV) bazı kesimleri bile ne olduğunun farkında, hükümete ve Nicholas Maduro’ya yönelik eleştiriler artmaya başlıyor. Çünkü hükümetin yaptıkları neoliberal hükümetlerin etkileriyle eşdeğer. Çünkü maaşlar belirsiz, istihdamın bir anlamı veya bir değeri yok ve işçiler ve profesyoneller ülkeyi terk ediyor.

Hükümet devlet aygıtının işleyişini en düşük düzeye indiriyor ancak bunu yaparken yolsuzluğu elden bırakmıyor. Hükümetin bu tutumu hayat koşullarının kötüleşmesine neden oluyor, bunun sağlık alanındaki etkileri açıkça görülebiliyor.

Caracas'ta greve giden hemşireler

(Caracas'ta greve giden hemşireler)

Hükümet bütün bunların kendisine karşı yürütülen “ekonomik savaştan” kaynaklandığını anlatıyor ama hepimiz biliyoruz ki sermaye her zaman geri kalan herkesin çıkarlarına karşı olsa bile kâr arayışı içindedir ve hükümetlerin bir dizi değişkeni etkileyebilecek güçleri vardır. Eğer hükümet gerekli maaş artışlarını gerçekleştirmezse sorumlu tutulmalıdır. Eğer temel hizmetleri gerçekleştirmezse de aynı şey geçerlidir.

Burada yalnızca Kabine’den bahsetmiyoruz çünkü Maduro tarafından oluşturulan –yasal olmadığını söyleyebileceğimiz– Ulusal Anayasal Meclis’in (ANC) anayasa üstü ve geniş kapsamlı olması gerekiyordu, ama o bile sorunları çözemiyor.

Onlar yalnızca siyasal rejimi iktidardaki bürokrasinin kapitalist birikiminin ihtiyaçlarına ve yeni küresel sisteme göre düzenlemeye çalışıyor, kendi yaptıkları yolsuzların sürmesini garantilemeye çalışırken, halkı hem sosyal kontrolü hem de baskıyı kullanarak zapt etmeye çalışıyorlar. Amaçları bu yolla seçkinlerin iktidarının cezasız kalmasını devam ettirebilmek.

Bürokratik felaketin başka bir örneği, devletin petrol şirketi olan PDVSA. Petrol üretimi düşük zamanların en düşük seviyesine geriledi. Maduro hükümeti –eğer çoktan iflas etmediyse– şirketi iflasa sürüklüyor.

Çelik sektörü günü temel endüstrilerde üretimde tarihi bir düşüş görülüyor. Daha önce birkaç günde üretilen ürün, bütün bir yıl boyunca üretiliyor.

Biz korkunç bir yolsuzluğun altında ezilirken hükümet sadece kendi iktidarını korumaya çalışıyor. Ülkenin çalınmış kaynaklarını geri almak için hiçbir şey yapmıyor çünkü kendisi de boğazına kadar yolsuzluğa batmış durumda. Bu vurgun ülkenin neredeyse on yıllık ithalatına eşit.

Öte yandan hükümet gayrimeşru dış borcu ödemeye öncelik veriyor ve ülkenin az miktardaki petrol üretimini Rusya’nın ve Çin’in gelecekteki mali yardımları karşılığında rehin veriyor, böylece PDVSA’daki ulusal hâkimiyeti ve şirket üzerindeki devlet hâkimiyetini riske atıyor.

Bütün bunlar gösteriyor ki, hükümetin elindeki tek plan krizin bedelini halka ödetmek. Onlar son derece şaibeli koşullarda yapılan seçim süreçleriyle dikkatimizi başka tarafa çekmeye çalışıyorlar. Ancak hükümet ulusal sorunları ve çalışanların sorunlarını çözme görevini yerine getirmiyor.

Özetle içinde bulunduğumuz durum, bir dizi faktörün korkunç bir bileşimi: otoriterlik, demokrasinin bozulması, sosyal ve ekonomik işlerde devletin işleyişinin çöküşü, Bolivarcı Devrim döneminde erişilen standartlarla karşılaştırıldığında insanların hayat standartlarında geriye gidiş, bunlara ek olarak mafya tipi birikimle bağlantılı yaygın bir yolsuzluk. Bu yolsuzluğa ne bu hükümet ne de eski oligarşinin başında olduğu bir hükümet son verebilir.

Bu yüzden bazen “La V se ha cuartego” diyorum (Beşinci Cumhuriyet de Dördüncü Cumhuriyetin yolundan gidiyor)¹. Venezuela’da isyan etmeye başlayan insanların, bunu yapmasının nedeni gündelik hayatı sürdürmenin çoktan imkânsız hale gelmesi, insanların her şeyin dağılıp parçalanmasına karşı çıkmalarıdır. Şu anki durumun ciddiyeti, bizi ülkenin bir yeniden kuruluş sürecinden geçmesi gerektiğini söylemek durumunda bırakıyor.

Çıkış yolu olarak neyi öneriyorsunuz?

Başlangıç noktamız bu mücadeleler olmalı çünkü onlar ülkedeki genel durumda bir değişikliği ifade ediyorlar.

İşçiler ve halk tabakaları tepki göstermeye başladı. Onlar daha önce belirsizliğin, umutsuzluğun, korkunun ve ülkeyi terk etme isteğinin mücadeleye baskın çıktığı bir safhadan geçtiler. İnsanlar sokaklara dökülüp mücadele ediyorlar çünkü alternatifler sunamayan ve sunmak da istemeyen bir hükümet tarafından köşeye sıkıştırıldılar.

Bu mücadeleler koordine edilmeli ve ülke genelinde yaygınlaştırılmalı. Ancak bu zamana kadar yaptıklarımızı aynen yapmaya devam edersek çözüme ulaşamayız. Bürokrasinin, yozlaşmışların, iş yapmak için krizi kullanarak fırsatçılık yapan ve talancı bir iktidar gücüne dönüşen seçkinlerin değil işçilerin ve halk kesimlerinin yanında olacak olan bir acil durum planına ihtiyacımız var.

Bu acil durum planında Canasta Básica düzeyinde malların alımına uygun bir maaş güvencesi verilmeli ve bu maaş hiper enflasyonun etkisiyle çakılmasını engellemek için sürekli güncellenmelidir. Bu -Maduro’nun hazırladığı çalıştığı taslağa zıt olan ve 1999’da Chavez tarafından kabul edilen- anayasamızın 91. Maddesinin uygulanmasından ibarettir.

İlk olarak, en azından hemşirelerin istediği ve uğruna mücadele ettiği talep kabul edilebilir; biz ordu görevlileri ile aynı ücreti almak istiyoruz.

Başka şeylerin yanı sıra ülkeden çalınan ve değeri milyarlarca doları bulan sermayeyi de geri almalıyız. Yozlaşmış kişilerin varlıklarına ve banka hesaplarına el konulmalıdır. Ayrıca dış borcun ödenmesinin durdurulmasını ve fesat anlaşmaların ürünü olan bu gayrimeşru borcun kamu ve yurttaşlar tarafından denetlenmesini sağlayacak bir yapının oluşturulması gerektiğini savunuyoruz.

İhtiyacımız olan kaynakları bulmanın başka yollarına gelince; ilk olarak onları devlet fabrikalarının üretiminden de sağlayabiliriz. Bu özellikle hükümetin fiilen atıl bıraktığı ve ürünlerinin kaçakçı çevrelerine veya paralel piyasalara yönlendirildiği gıda sanayi için geçerli.

Durumun düzelmesini sağlayacak olan yozlaşmış bürokrasi değil, işçilerin, köylülerin ve mahallelerin etkili katılımı ve kontrolü olacak.

Bu planın gerçekleştirilmesi için planı uygulamaya istekli ve bunu yapmaya gücü olan yeni bir hükümetin seçilmesi gerekiyor. Ne Maduro ne de büyük sermayeyi temsil eden ve yozlaşmış devlete nüfuz eden sağcı muhalefet bu çözümleri uygulamak istiyor. Bizim başka bir siyasal doğrultuya ihtiyacımız var.

Bu yüzden Marea Socialista’yı inşa etmeye çalışıyoruz. Aynı zamanda mücadele eden ve hükümeti eleştiren işçilerin tüm ülkeyi kapsayan yeni bir siyasal alternatif oluşturması gerektiğini de anlatıyoruz. Böyle bir alternatif bizim en temel sloganlarımızdan birini sahiplenebilir: Ne bürokrasi ne sermaye!

Küresel ve bölgesel düzeyde de halk mücadele etmek istiyor ve hükümetlerin yaptıklarını sorguluyor. Bu hükümetlerden bazıları içerikten yoksun, solcu bir söylem kullanıyor, ancak halkların demokratik ve sosyal kazanımlarını ellerinden alıyor ve hatta fiili katliamlara girişiyorlar. Nicaragua’daki Ortega örneğinde olan şey bu.

Ortega’nın ve Maduro’nun hükümetleri gibi hükümetlerin sonu kendi halklarına karşı karşıdevrimin aracı haline gelmek oluyor ve bugün onlar aslında ülkelerinde bir karşıdevrimi uyguluyorlar.

Bizler mücadelenin kızıştığı bu anda kendimizi bir yandan bu liderlere ve onların partilerine karşı duracak siyasal araçları inşa etme ihtiyacını hisseder halde bulurken diğer yandan sağcı güçlerin eski mevzilerine karşı mücadele de devam ediyoruz.

Bu yüzden bizler tüm ülkeye ulaşabilen yeni alternatifler ve yeni siyasal ilişkiler inşa etmeye çalışıyoruz. Aynı zamanda bizler aynı stratejik bakış açısını paylaştıklarımızla ve bizimle birlikte mücadele etmek isteyenlerle uluslararası anlamda ilişkiler geliştirmeye ihtiyaç duyuyoruz ve bunu istiyoruz.

Bu yüzden hem Latin Amerika’dan hem de dünyanın farklı yerlerinden pek çok devrimci, demokratik, antikapitalist ve anti-bürokratik siyasal örgütü bir araya getiren yeni bir uluslararası alan olan Anticapitalistas en Red’i (Antikapitalistler Ağı) inşa etmeye çabalıyoruz.

(SocialitWorker.org'dan Türkçe'ye Onur Devrim Üçbaş çevirdi)


1 Venezuela’da 1999’da kabul edilen anayasa ile ülkenin adı Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti olarak değiştirilmiş, bu değişim ülke içinde “5.Cumhuriyet” olarak tanımlanmıştı. (ÇN)

Bültene kayıt ol