İYİP Genel Başkanı, hepimizin bildiği gibi Meral Akşener. Neler söylenmedi ki Akşener hakkında. Dipten gelen bir dalganın üzerinde yükseldiği söylenen bir partinin, bu partiye CHP’den transfer olan vekili, görüşlerinin taban tabana zıt olduğunu söyledikten sonra, kız kardeşlik kavramını kullanarak, “ataerkilin iliklerine kadar işlediği ülkücü camiada bir kadın lider olarak sivrilmesi ve kadın konularında hiç geri basmaması bence kıymetli.” demişti. Oysa dünyanın çeşitli ülkelerinde faşist hareketlerin liderlerinin kadın olduğunu gözleyebiliyoruz.
İYİP milliyetçiliği
Bu tek örnek değil. Erdoğan-Bahçeli iktidarının aşırı sağcı, boğucu, yasakçı uygulamalarına karşı, “elimizdeki muhalefet de bu, ne yapalım?” denilerek örtülü destek verilen İYİP’in, daha şehirli milliyetçi bir parti olduğu, 6’ı Masa içinde önemli bir rolü olduğu, faşist MHP’den kopup daha merkezde konumlanmak isteyen kadroların partisi olduğu vurgulanmıştı.
Akşener’in Erdoğan karşıtı ve elini masaya vurarak yaptığı konuşmalar bu siyasetçinin olduğu şeyin gizlenmesi açısından elbirliğiyle hazırlanan maskeyi radikal muhalefete yutturmanın güzel bir aracı oldu.
Oysa Akşener geçmişiyle hiçbir hesaplaşma yaşamamıştı. Yıllar önce bir 32. Gün programında Akşener’e “Size bağlı olan Korucuların karıştığı olay sayısı 23 bin. 70 tane tecavüz olayı var! Bu durum sizi rahatsız etmiyor mu?” sorusuna “Tabii ki rahatsız ediyor ama korucuların bir dönemde Güneydoğu’da çok önemli bir işlevi yerine getirdiğini de unutmamak lazım” yanıtını vermişti.
Üstelik MHP’den bu partinin faşist niteliği nedeniyle değil, iktidar yarışı nedeniyle ayrılmıştı.
Akşener ve faili meçhuller
2016 yılında faili meçhullerle ilgili bir soruya şu yanıtı vermişti: “Ben, İçişleri Bakanlığı yaptığım dönemde tarihin en uzun, en geniş, en kapsamlı sınır ötesi harekâtına imza atmış bir bakanım. Utanarak söylüyorum bazıları diyor ki sosyal medyada ‘Meral Akşener MHP’ye genel başkan olmasın, faili meçhullerin sorumlusu O’dur’ diyorlar. Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum.”
Akşener bu geçmişle hesaplaştı mı?
Kim ne kadar ırkçı?
Baskın Oran’ın geçen yılın Kasım ayında bir yazısında hatırlattığı gibi, M. Akşener içişleri bakanıyken Mart 1997’de A. Öcalan’a “Ermeni dölü” diyerek tek bir terimle hem Kürtlere hem Ermenilere hakaret etmiş ve kendini (özrü kabahatinden büyük biçimde) “Ben Türkiye'de yaşayan Ermenileri değil, genel olarak Ermeni ırkını kastettim” diye savunmuştu. Şimdi grup toplantısında “HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyorum” diyor.
Yine Akşener, Susurluk skandalı nedeniyle görevinden istifa eden Mehmet Ağar yerine İçişleri Bakanlığı'na atandığında görevi devralırken, “Ağar'ın yükselttiği çıta aşağı düşürülmeyecektir.” demişti.
Bu çıtanın yükselmesinin hangi zulüm silsilesini simgelediğini 1990’ı yılların Kürtlerine, sosyalistlerine, demokratlarına sorabiliriz.
Sanki bugün gibi
Susurluk skandalı 3 Kasım 1996’da bir trafik kazasıyla devlet-mafya-siyaset-yolsuzluk-cinayet-suikastlar ilişkilerinin açığa serilmesidir. Arabanın içinden İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı, Gonca Us ve Çiller ve Akşener’in partilerinde milletvekili olan DYP’li Sedat Bucak çıktı. Sedat Bucak dışındakiler kazada öldü. Çatlı 1978 yılında o dönemin Türkiye İşçi Partisi’ne 7 gencin boğularak ve kurşuna dizilerek öldürülmelerinin planlayıcısı, örgütleyicisi ve uygulayıclarındandır. 18 yıldır aranan Çatlı’ya İstanbul Emniyet amiriyken silah taşıma ruhsatı verilmesinde ve iki kere yakalanıp serbest bırakılmasında başrol oynayan Ağar hakkında soruşturma başlatılmıştı.
1996 yılında arabadan sağ çıkan Bucak mahkemede hiçbir şey hatırlamadığını söyleyip durmuştu.
Köprünün altından çok sular aktı. Belli ki Bucak’ın hafızası yerine gelmiş. 6’lı Masa’nın dediğim dedik liderlerinden Akşener geçtiğimiz hafta Urfa-Siverek’te Bucak’ı ziyaret etti.
Bir ihtimal eski günleri yad etmişlerdir.
İki mesaj birden
Bucak, devlet-mafya-siyaset bağlantısını ve Kürt sorununda “kendini hukukla bağlı saymayan bir devletin ne kadar zalimleşebileceğini sembolize eder.” Bu açıdan Akşener Kürtlere net bir mesaj verdi. HDP hakkında söyledikleri artık nihai sonucuna ulaştı. Kirli savaş denilen bir dönemin simgelerinden Bucak’ın siminin İYİP vekilliği için geçmesi Akşener’in Kürtlere verdiği vaadin ne olduğunu da gösteriyor.
Akşener’in ikinci mesajı ise Kılıçdaroğlu’na. Kılıçdaroğlu devlet adına işlenen suçların mağdurlarıyla helalleşirken, Akşener, bu suçların failleriyle helalleşeceğini göstermiş oldu. Birisi Roboskili aileleri ziyaret ederken, birisi kirli savaşın simge ismini ziyaret etti.
Gelişmeler şu perspektifi bir kez daha doğruladı: Gürsel Tekin’in HDP’ye bakanlık verilebileceğini söylemesinin ardından İYİP’lilerin HDP’den düşmanından söz eder gibi değerlendirmesi, sorunun ‘Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin’in ötesinde bir anlamı da olduğunu gösteriyor. MHP Erdoğan’ın alanının sınırlarını belirlerken İYİP de 6’lı Masa’nın sınırlarını belirliyor. İYİP’in daha uygar, şehirlilerin milliyetçiliğinin ifadesi olduğunu söyleyen yaklaşımın hatası bu milliyetçiliğin, bir devlet dili olarak milliyetçiliği kullanan iktidar bileşenlerinden asli farkının, iktidarda olmadan kullanılıyor olmasında yattığını göremiyor olmasındadır.
Sağa karşı sağa daha fazla taviz veremeyiz!
“Çiller-Ağar-Bucak! Yargılanacak!”, sadece eski bir slogan değil. Bu sloganda adı geçenler bugün siyasetin merkezlerine tutunmaya devam ediyorlar.
Derin devlet tartışmalarının suyunu çıkartanlar, Ergenekon’un, Seferberlik Tetkik Kurulu’nun varlığını yok sayanlar, bu güçlerin siyasal alanda ne kadar belirleyici olduğunu da görmezden geliyor.
Bizim bu milliyetçiliğe bulaşmadan, antikapitalist bir kitlesel mücadele alternatifini inşa etme görevimiz var. Üstelik bu kesinlikle ertelenemez. Hiçbir nedenle.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)