AKP liderliğinin iktidarını daim kılmak için önerdiği model, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, tam tersi bir sonuca yol açıyor. Tüm anketler AKP’nin tepetaklak gittiğini gösteriyor. Üstelik bu hızlı bir düşüş.
Tek kişilik hükümet
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, 80 küsur milyonluk bir yerin deneme yanılma yöntemiyle yönetilmeye çalışıldığı, dikiş tutmayan bir “tek adam” yapılanması. Tek bir kişinin elinde muazzam bir iktidar gücünü biriktiriyor. Bir daha hiçbir seçimin yapılmayacağı bir sistem olsa elinde güç biriken açısından her şey güllük gülistanlık olabilirdi. Ama öyle değil: Türkiye’de halk oylaması iktidarların kaderinde belirleyici oluyor. Halk ise Covid-19 salgınıyla birlikte bu hükümet sisteminden açıkça bezmiş vaziyette.
İşleri yoluna koymak için çıkartılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yarattığı kargaşayı düzeltmek için ortaya atılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri rejimi hemen her konuda kriz üretmeye meyilli. 10 Nisan’da salgın nedeniyle ilk sokağa çıkma yasağının ilan edilme tarzı bakanın istifasına kadar giden bir krizi tetiklemişti. 3 Haziran’da ise Bilim Kurulu tedbirlerin sıkı bir şekilde sürdürüleceğini açıklamış ama ardından Erdoğan çıkıp “Cumhurbaşkanı olarak, 15 ilimizi kapsayan hafta sonu sokağa çıkma sınırlaması uygulamasını iptal etme kararı aldım. Yeniden günlük hayatını düzenlemeye başlayan vatandaşlarımızın sıkıntıya düşmesine gönlümüz razı olmadı.” diyerek yeni bir krizin kapısını araladı.
Cumhurbaşkanı başdanışmanı Mehmet Uçum üç sene önce bu rejimi, “Tek adam değil ama istediği kararı veren tek kişilik hükümet” olarak tanımlamıştı. Salgına bir tedbir olarak uygulanan maske dağıtımında yaşanan krizi hatırlayınca tek kişilik hükümet krizlerin sürekli üretildiği ve krizden kurtulmak için geliştirilen her taktiğin yeni bir siyasal sıkıntı yarattığı bir model olduğu çok açık.
Bu kriz iktidarın her bir gününü damgalarken, milyonlarca insan, salgın süreciyle durumu çok daha yakından izleme fırsatı buldu. Bu hükümet sistemiyle yönetilemiyor! Bu hükümet sistemiyle kaynaklar sadece ama sadece sermayeye aktarılıyor! Bu hükümet sistemi bürokratik mekanizmayı tıkıyor! Bu hükümet sistemiyle Hazine tamtakır hale geliyor! Bu hükümet sistemiyle halk sağlığı değil ticaret ve patronların kârları önemseniyor.
İnsanlar not vermeye devam ediyor.
Anketlerin gösterdiği
23 Haziran tekrarlanan İstanbul seçimlerinde AKP ağır bir darbe aldı. Bu yenilgiyi “Biz muhafazakar Kürtlerden, cuma cemaatinden, şehirli milliyetçi kesimden oy kaybettik” diyerek açıklamışlardı. Şehirli milliyetçi kesimler bir yana, ne cuma cemaatinden ne de Kürtlerden oy almak gibi bir şansı var AKP’in artık.
AKP tabanı ateşe değen kar gibi eriyor. KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, yaptıkları son seçim anketlerinin AKP’nin oy oranının yüzde 45’ten yüzde 30’lara gerilediğini gösterdiğini açıkladı ve durumu şöyle ifade etti: “Su kaynıyor. Çayın altı açık, buhara döndüğü gün fark edeceğiz.”
Sosyalist İşçi çok uzun zamandır bu analizi yapıyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kaynama hızını artırıyor, o kadar.
Sokağa çıkma yasağı krizleri, Bilim Kurulu’na rağmen normalleşme kararı, salgınla mücadele için ayrılan kaynakların patronlara aktarılması, maske dağıtımını ellerine yüzlerine bulaştırmaları, salgın günlerinde belediyelerin halka ücretsiz yardımlarının engellenmesi, Kürt illerinde halkın oyuyla seçilen belediye başkanlarının yerine kayyum atanması, sınav tarihinin değiştirilip durması ve bunda belirleyici olanın öğrencilerin çıkarı ve sağlığının olmadığının görülmesi, iktidarın çıkarlarının “milli beka”yla özdeşleştirilmesinin halk tarafından daha fazla kabul görmemesi, Kürt sorununda demokratik hiçbir hamleye izin verilmemesi, düşünce, gösteri, örgütlenme ve ifade özgürlüğü üzerinde baskıların sürekli olarak artması, ekosistemde yaratılan yıkım ve sürekli bir inşaatçılık… Ağırdır’ın sözünü ettiği suyun kaynamasının nedenlerinden.
Üstelik, yine KONDA’nın salgın başlamadan önce yaptığı ankete göre 100 kişiden 29’u ya borçlanarak, ya yardımlarla veya aile-komşu dayanışması ile karnını doyuruyor. Ocak ayı itibariyle her 100 kişiden 47’sinin çalışma hayatında olduğu anlaşılıyor. Çalışan her 38 kişiden 30’u ise işini kaybederse geçinemeyecek durumda. Yüzde 55’i gelecek kaygısı yaşıyor. İnsanların elinde bir aylık erzak ya da geçimini temin edecek paraları yok.
Merkez Bankası net rezervleri ekside. Ekonomi küçüldüğü için vergi gelirleri baş aşağı gidiyor. Hükümet TL ihtiyacını para basarak karşılıyor. Ama döviz ihtiyacı sürekli artıyor. Piyasadaki para miktarı, bir yıl öncesine göre yüzde 58 artmış durumda. Merkez bankası her hafta piyasaya 5 milyar TL sürüyor.
Sorun, AKP tepetaklak giderken hangi hızla ve ne kadar tahribat yapacağı. Her iki AKP’liden birisinin oyunu DEVA Partisi’nin ya da Davutoğlu’nun alacak olması, önümüzdeki dönemin en temel sorununa işaret ediyor. Sağa karşı sağ bir alternatif mi şekillenecek yoksa arayış içindeki kitlelerle birlikte Antikapitalist bir alternatifi inşa edebilecek miyiz?
İkincisi için kolları sıvamalıyız!
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)