Esenyurt’ta kalabalık bir güruh Suriyelilere saldırdı. Medya yine “tehlikeli gerginlik” gibi, göçmen düşmanı ırkçı bir kalabalığın organize saldırısını gizlemeye hizmet eden manşetlerle duyurdu bu saldırıyı. Medya bu gizlemeye yarayan, özellikle içinde Suriyelilerin olduğu olayları “iki grubun karıştığı bir kavga” olarak aktaran haberciliğini yıllardan beri sürdürüyor. Türkiye’de ne zaman üniversitelerde faşistler solcu ve demokrat öğrencilere organize bir şekilde, okulun içine silah, satır ve bıçaklar sokarak saldırsa, olaylar “tehlikeli gerginlik” olarak yansıtılır.
Buna alışkınız ama alışkın olmadığımız, doğrudan yalan haberciliğin göçmenleri malzeme olarak kullanması. Gerçek olup olmadığı sorgulanmadan özellikle Suriyeliler hakkında bir dizi önyargının şekillenmesine yardımcı olan sosyal medya yalancılığı giderek tehlikeli bir hal alıyor. Teyit.org 31 Ocak’ta, bugüne kadar bu alanda inceleme yaptıkları vakalarla ilgili olarak toplu bir sunum yaptı. Buna göre, Suriyeli mültecilerle ilgili olarak siteye toplam 271 ihbarda bulunulmuş. Site bu şüpheli bilgilerden 24’ünü incelemiş ve 22’sinin yanlış, sadece 2’sinin doğru olduğu sonucuna ulaşmış.
Bir yalanı kasıtlı bir şekilde ince ince işleyen ideolojik bombardıman makinesinin, Suriyelilere yönelik linç girişimlerinin örgütlenmesinde ve yaşanan linçlerin “Suriyelilerin de kabahati mutlaka vardır” diyerek ele alınmasında özel bir işlevi var.
Linç girişimlerini meşrulaştıran bir başka makineyse siyasetçiler. Türkiye’de milliyetçiliği kitleselleşmek için bir aparat olarak kullanmaya meraklı olan, özellikle Avrupa’da aşırı sağın göçmen düşmanlığı yaparak yükselişinden dersler çıkartan sağcı ve “solcu” partiler, tam adını koymak gerekirse liderliği faşistlerden oluşan İyi Parti ve 31 Mart seçimlerinde seçmenin son sol umudu olarak öne sürülmeye çalışılan CHP, açıktan, hiç sıkılmadan göçmen düşmanlığı yapıyorlar. Esenyurt’taki gibi girişimlerin, her hafta mecliste göçmenlere yönelik ve yalana dayalı ideolojik bombardımandan bağımsız olduğunu düşünmek büyük bir hata olur.
Göçmenleri organize ırkçı saldırılar karşısında korumasız bırakan bir diğer neden ise hükümetin göçmen sorununu kalıcı bir şekilde çözmek için hiçbir adım atmaması. Göçmenlere geçici misafir muamelesi yapılması, geçici misafirlerin evlerinde biraz fazla kaldığı fikrini pompalayan ırkçıların ekmeğine yağ sürüyor.
Her seçim dönemi, göçmenler açısından bir kabusa dönmeye başladı. 31 Mart seçimleri de Suriyelilerle ilgili tezviratla elele ilerliyor. Yerli-milli siyasal iklim içinde cereyan eden seçimler, ister iktidardan ister muhalefetten yana olsun her türden ırkçıya hedef gösterebileceği bir “öteki” yaratabiliyor. Bu yüzden ırkçılığa karşı mücadelede göçmen düşmanlığı yapanlara karşı özel bir kampanya yürütmek ve sadece göçmenleri aşağılayan, yok sayan partilere değil, göçmenlere yönelik saldırılara çanak tutan partilere de sert bir uyarı çekmek zorundayız.
Hiçbir ırkçıya oy yok!
Irkçı ittifakların hiçbir adayına oy yok!
Göçmenlerin yaşam standardını koruyacağını, mülteci hakkının temel bir insan hakkı olduğunu söylemeyen adayları teşhir eden, göçmenleri pazarlık malzemesi olarak kullanan, en kısa sürede geldikleri ülkelere gönderileceğini açıklayan aday ve partilere oy verilmeyeceğini ilan eden bir seçim kampanyası özel bir öneme sahip.
Demokrasinin, adaletin, eşitliğin düzeyini merak edenler göçmenlerin koşullarına ve haklarına bakmalılar. Hem seçim döneminde hem de seçimlerden sonra ırkçılığa karşı mücadelede göçmenlerle dayanışmak, göçmenlerin zor koşullardaki mağdurlar değil Türkiye işçi sınıfının aktif bir parçası olarak görülmesi gereken kardeşlerimiz olduğunu vurgulayan bir kampanya ihtiyacı her zamankinden daha da önemli.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)