Çocuğunu emzirmesi içini, kadın memura doğum sonrası analık izninin bitiminden itibaren ilk altı ayda günde üç saat, ikinci altı ayda ise günde bir buçuk saat süt izni verilmektedir. İlk altı ay kadınların çoğu yasal izin haklarını kullanarak zaten üç saatlik emzirme bölümünü çok nadir kullanıyorlar. İkinci altı aylık dönemde verilen bir buçuk saatlik izin hakkı ise kadının çeşitli taklalar atarak evine ulaşıp çocuğunu emzirip, tekrar işine döndüğü bir sürece tekabül ediyor. İşçi statüsündeki kadınlar içinse bu süre bir buçuk saat.
Bilgi Üniversitesi’nde çalışan Sosyolog Hilal Alkan, süt izni ile ilgili yaşanan sorunları kendi deneyiminden yola çıkarak bize anlattı:
Ne kadar kadın, hatta ne kadar bebek varsa o kadar farklı emzirme deneyimi olsa gerek. Ancak yine de günün önemli bir kısmını bebeğinden ayrı geçiren çalışan annelerin emzirme deneyimlerini ortaklaştıran bir şeyler var. Öncelikle, anneler “müjde”! Bebeğinizin yaşamının ilk bir yılında günde 1,5 saat emzirme izniniz var. Çalıştığınız kurumun kreşi yoksa, ki muhtemelen yoktur ya da eviniz iş yerinize bitişik değilse bebeğinizi emzirmek için yapacağınız yol zaten bundan daha uzun sürecektir. O nedenle biz bu izne adlı adınca süt sağma izni veya trafik saatinden önce işten çıkma izni desek yerinde olur herhalde.
İzninizi nasıl kullanacağınız amirinizle, patronunuzla ve iş arkadaşlarınızla yapacağınız düzenlemelere bağlı. Kimi patronlar var ki süt sağmak için masanızın ya da tezgahınızın başından ayrıldığınız her anı, sonrasında burnunuzdan getiriyor. Çok daha az sayıda başkaları da var ki süt sağma odası tahsis ediyor. Aslında böyle bir odanın ve bir buzdolabının olması elzem. Yoksa aylarca klozet üstünde oturarak, hijyen kaygıları içinde hiç bir yere değmemeye çalışarak yapabiliyorsunuz bu zaten son derece zor olan işi. Uygun bir buzdolabı yoksa ortak alanda sakladığınız sütleriniz nedeniyle taciz edilebiliyor, en basitinden garip bakışlarla karşılaşabiliyorsunuz.
Bunlar işin mekanik kısmı. Bir de bitmeyen toplantılarda memelerinizden süt sızmaya başladığını hissetmek, günün geri kalanında gömleğinizin önünde yuvarlak bir ıslaklıkla gezmek var. Bebeğinizi özlediğiniz her anda taş kesilen memelerinizin acısı var. Emziremediğim için sütüm azalıyor mu kaygısı var. O kahveyi içmese miydim acaba endişeleri var. İşimdeki gerginlikler bebeğime yansır mı panikleri var. Gündüz ayrı kaldığınız saatleri gece koyun koyuna uyuyarak telafi etmeye çalışmak var.
Bir de her iş kolunda mümkün olmasa da bebeğinizle birlikte çalışmak var. Kanguruya takıp üstünüzde taşımak, taşırken bir yandan emzirip uyutmak, her istediğinde çıkarıp meme vermek, masanın altında emeklemeye bırakmak, bir yandan yazı yazarken bir yandan onu sallayıp ninni söylemek; ve en azından birlikteyiz diye şükretmek var. Zira gece vardiyasına kalan kadınlar var, haftada üç nöbeti olanlar var, her gün dört saatini trafikte geçirenler var, değil süt sağmaya tuvalete bile kart basarak gitmek zorunda kalanlar var.
Çalışmak, anne olmak ve emzirmek birlikte bu kadar zor olmak zorunda değil halbuki. Başka bir dünyada hiç değil!