Büyükada baskınında tutulan polis tutanağı, suçlanan insan hakları savunucuları hakkında delil toplanmadığını, baskın yapılarak şüpheliler hakkında şaibe yaratıldığını ortaya koydu.
Büyükada’da insan hakları savunucularının toplantısına yapılan baskında tutulan polis yakalama ve el koyma tutanağı, soruşturmaya ilişkin yeni soru işaretlerine yol açtı. Soruşturmanın terör suçlarına bakmakla görevli İstanbul Başsavcılığı Anayasal Suçlar Bürosu’na haber verilmeden doğrudan Adalar Başsavcılığı’nca açıldığını ortaya çıkaran tutanakta, ‘delil kaybı yaşanmaması için toplantıya baskın yapıldığı’ belirtildi. Oysa polisin toplantı halinde olan hak savunucuları ile ilgili delil toplamak ve izlemek yerine doğrudan baskın yapması, toplantıda konuşulanların kayda alınmasını engellemiş oldu.
Polis: Baskın niteliğinde
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Büyükada baskını ile ilgili olarak eldeki bilgilerin polis tutanaklarından ibaret olduğunu belirtmiş ve yargının kararını beklediklerini ifade etmişti. Üzerinde kısıtlılık kararı bulunan soruşturma dosyasında yer alan polisin yakalama ve el koyma tutanağında ise Adalar Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 5 Temmuz 2017 tarihli yazısında Ascot Otel’de terör örgütüne üye olma soruşturması kapsamında otel toplantı odası ve otele bağlı oda ve müştemilatlarda arama yapılması ve elde edilecek suç unsurlarına el konulmasının istenildiği belirtildi. Tutanakta şöyle denildi: “Personelce görevin önemi göz önüne alınarak savcılık müzekkeresinde belirtilen hususların doğruluğu göz önüne alınarak herhangi bir delil kaybı yaşanmaması adına bahse konu otele baskın niteliğinde gidilerek otelin girişinin üst katında bulunan toplantı odasının önüne gidilmiş, şahısların toplantı halinde olduğu görülmüş, şahısların toplantı odasında oval şekilde oturdukları görülmüş, şahıslara yüksek sesle polis diye seslendikten sonra polis tanıtma kartlarımız gösterilmiş ve şahıslara Adalar Cumhuriyet Başsavcılığı kararımız olduğu açıkça söylenmiş ve karar numarası yüzlerine karşı okunmuş, toplantı odasında aşağıda açık kimlik bilgileri yazılı olan 12 şahsın kontrolü sağlanmış ve şahısların kimlik tespiti ve üst arama işlemine geçilmiş(tir).”
Haklar umursanmadı
Tutanağa göre Büyükada soruşturması Adalar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatıldı. Bunun bir ‘ihbar’ üzerine yapıldığı söyleniyor. Soruşturmanın, ihbar veya istihbarat bilgisi terör suçlarını soruşturmakla görevli İstanbul Başsavcılığı Anayasal Suçlar Soruşturma Bürosu’na bildirilmeden doğrudan Adalar Başsavcılığı tarafından yürütülmesi soru işaretlerine yol açtı. Kaçan, mekân değiştirme ihtimali olan bir grup değil, bir otelde toplantı halindeki insanlar söz konusuydu. Dolayısıyla bu durum polis için delil toplama avantajı yaratıyordu. Ayrıca gözaltı işlemi yapılmadan ihbarın içeriğine ilişkin bir inceleme yapılması soruşturmayı daha az tartışmalı hale getirecekti.
Teknik takip yapılmadı
Buna rağmen Adalar Başsavcılığı ve polis, oldukça aceleci davrandı. Polisin yakalama ve el koyma tutanağında bu duruma ilişkin “görevin önemi” gerekçesi ileri sürüldü. Oysa bu kadar “önemli bir görev” söz konusu idiyse soruşturma işlemlerinden İstanbul Başsavcılığı’nın haberdar edilmesi ve gözaltı işleminden önce delil toplama için harekete geçilmesi gerekirdi. Polis oteli gözlem altına alıp “giren çıkanları” tespit etse ve toplantıyı dinleseydi toplantıda neler konuşulduğunu kaydedebilecekti.
‘Gizli bölüm’ çöktü
Tutanak, toplantının AKP milletvekili Orhan Deligöz’ün iddia ettiği gibi otelin gizli bir bölümünde yapıldığı iddiasını da çökertti. Tutanağa göre toplantı odası otelin girişinin üst katındaydı. Yine tutanağa göre polis toplantı odasının önüne gittiğinde katılımcıların “oval şekilde oturduklarını” görmüştü. Yani “kaos planı” yapıldığı iddia edilen toplantı kapısı açık bir mekânda yapılıyordu.
Delil güvenliği tehlikede
Yine tutanaklara göre katılımcıların cep telefonu, bilgisayar ve diğer elektronik aletlerine el konuldu. Bu aletlerin imajları yani içeriklerinin kopyası alınmadan yapılan bu işlem “delil güvenliğini” de tehlikeye soktu. Oysa “önemli bir görev”de polisin usul kurallarına uyması soruşturmanın selameti açısından büyük önem taşıyordu.
Meçhul terör örgütü
Tutanakta dikkat çeken bir ayrıntı ise soruşturmanın “terör örgütü üyeliği” suçundan yürütüldüğünün belirtilmesine rağmen herhangi bir terör örgütü ismine yer verilmedi.
24 Temmuz yalanı çöktü
Yandaş basında, kısıtlılık kararına rağmen soruşturmanın içeriğine ilişkin manipülatif haberler devam etti. Türkiye gazetesinde, istihbarat birimlerinin Büyükada’daki toplantıyı hazırlık aşamasından itibaren izlemeye başladığı iddia edildi. Oysa polis tutanağında soruşturmanın “baskın” şekilde yapıldığı belirtildi. Ayrıca aynı haberde, hak savunucularının telefonlarında “24 Temmuz Birlikte Özgürüz” isimli Whatsapp grubuna üye oldukları, böylece toplantıda 24 Temmuz’da yasa dışı bir şey yapılacağının konuşulduğu ima edildi. Oysa bu Whatsapp grubu, ‘Dışardaki Gazeteciler’ grubunun kendi aralarında Cumhuriyet davasının ilk duruşmasına çağrı yapılması için oluşturulmuştu. Gözaltındaki hak savunucularından Özlem Dalkıran da bu Whatsapp grubuna üyeydi. Konuya ilişkin ‘Dışarıdaki Gazeteciler’ adına yapılan açıklamada “Türkiye Gazetesi, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki tutuklu meslektaşlarımızın masumiyetini anlatmak için çalışan biz “Dışarıdaki Gazeteciler”i hedef aldı. ‘24 Temmuz Planı Çöktü’ başlıklı yazıda Büyükada’da gözaltına alınan ve iftiraflara maruz kalan bir hak savunucusunun dahil olduğu ‘24 Temmuz Birlikte Özgürüz’ isimli whatsapp grubumuz insan aklıyla alay eden bir biçimde suç gibi sunuldu” denildi. Grubun Çağlayan Adliyesi’nde 24 Temmuz’da yargılanacak Cumhuriyet yazar ve yöneticilerine destek olmaya çağrı yapmak için kurulduğu belirtilen açıklamada “Hep söylüyoruz: ‘Onlar hapisken biz de özgür değiliz’. Bu nedenle WhatsApp grubumuzun adı ‘24 Temmuz Birlikte Özgürüz.’ Çok affedersiniz, birbirimize mesaj bile yazıyoruz! Hatta Maçka Parkı’nda piknik de yaptık! Yıllarca Fethullah Gülen çetesine verdiği destekle bilinen bir gazetenin, hayatını çetelerle mücadeleyle geçirmiş arkadaşlarımızı suçlaması hiç de masum değildir” denildi.
Dünyadan ‘bırakın’ çağrısı
İnsan hakları savunucularının gözaltı sürelerinin uzatılmasının ardından, beş kıtadan 41 hak örgütü ve hak savunucusu, serbest bırakılmaları talebiyle açıklama yayınladı. Plaza de Mayo Anneleri, Avrupa Gazeteciler Federasyonu, PEN Amerika, PEN İngiltere, PEN Norveç’in de aralarında bulunduğu 41 imzalı açıklamada, Türkiye Hükümetine, İçişleri Bakanlığı’na ve Adalet Bakanlığı’na çağrı yapıldı. Çağrı metninde şu ifadeler yer aldı: “Gözaltında tutulan kişiler, gerek Türkiye’de gerek başka ülkelerde iyi bilinen sivil toplum örgütlerinin üyeleri ve önde gelen insan hakları savunucularıdır. Gözaltına alınmaları, ifade ve örgütlenme özgürlüğü haklarının ihlalidir. Ayrıca şurası son derece açıktır ki, bu olay BM İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi’yle koruma altına alınan hakları çiğneniyor. Bu hakların derhal iadesi ve meslektaşlarımızın daha fazla erteleme olmaksızın serbest bırakılması için çağrıda bulunuyoruz” denildi.
(Cumhuriyet)