Irak’ın geleceği için mücadele

25.07.2018 - 12:44
Haberi paylaş

Phil Marfleet, Irak'ı sallayan gösterilerin sebeplerini yazdı. 

Son günlerde Irak’ta gerçekleşen protestolar, aslında, kitlelerin ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgaline karşı verdikleri anlamlı bir yanıt.

Irak’ın çeşitli şehirlerinde binlerce insan sokaklara dökülerek, hükümet binalarının önünde gösteriler yaparak elektrik ve su gibi temel hizmetlere kaynak ayrılmasını talep etti.

Iraklılar için günlük hayatlarını devam ettirmekte zorlanmalarının en önemli nedenlerinden biri özellikle yazın yaşanan elektrik kesintileri.

Güney Irak dünyanın en sıcak yerlerinden biri.

Yılın bu zamanlarda Basra’da hava sıcaklığı 50 dereceyi buluyor.

Fakat yeterli elektrik yok, olsa bile sürekli kesiliyor, dolayısıyla insanlar havalandırma aletlerini ya da buzdolaplarını çalıştıramıyorlar ve artık dayanma noktasını aştılar.

Ancak herkes bu krizin köklerinin 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal ettiği günlere dayandığının farkında – ve talepleri son derece politik.

İşgalden 15 yıl sonra Iraklılar hâlâ ağır bir bedel ödemeye devam ediyorlar.

İşgal, Irak ekonomisini tamamen yok etti ve üstelik yolsuzluklara ve mezhebe dayanan bir politik sistemin yerleşmesine yol açtı.

Tabii ki Saddam Hüseyin zamanında da yolsuzluk vardı fakat işgalden sonra oranı çok fazla arttı ve bu yolsuzluklardan en çok yararlananlar ABD’li şirketler oldu.

ABD’li şirketlerin yanı sıra bazı Iraklı iş insanları da bu yolsuzluklardan kazanç elde ettiler.

ABD, Irak’a daha önce hiç olmadığı kadar mezheplere dayanan bir politik sistem getirdi.

2004 yılından sonra her seçim mezheplere göre kurulmuş partilerin katılımına sahne oldu çünkü ABD, Saddam Hüseyin rejimini devirdikten sonra Irak’ta böyle bir sistem kurdu ve belirli etnik grupları ve mezhep gruplarını, özellikle de Şii elitlerini destekledi.

Protestolar Irak’ı sallamaya devam ediyor

Mezhepler

Fakat ABD’nin desteklediği bütün politik partiler ve ağlar – Sünni, Şii, Kürt, her kim olursa olsun – aslında bu yozlaşmış sistemden yararlanıyorlar.

Dolayısıyla bu sistemi devam ettirmek ve Irak halkının taleplerini görmezden gelmek hepsinin çıkarına.

Şu anki protestoların önemi, bu gösterilerinin hedefinin yolsuzluklar ve mezheplere dayalı devlet yönetimi olması.

Özellikle Basra’da insanlar, Basra’nın büyük bir petrol üreticisi olduğunu vurgulayan sloganlar atıyorlar.

Ancak Basra halkı, kentin sahip olduğu bu kaynakların karşılığı olan ücret düzeyinden, elektrik ve yakıt gibi temel maddelere erişimden mahrum.

Büyük bir öfke var. Irak’ın devlet gelirlerinin yüzde 95’ini petrol oluşturuyor.

Halk hükümetin, devletin çalışmaya ve mezheplerin ayrıcalıklardan yararlanmaya devam etmesini sağlayan bu devasa petrol gelirinden yararlandığını görüyor.

Ancak petrol kuyularının bulunduğu bölgelerde yaşayan insanlar neredeyse açlıktan ölmek üzere.

Sıradan Iraklılar bu duruma çok açık şekilde tepki veriyor. Onlar yolsuzluklara karşı. Onlar, ülkenin kaynaklarının herkesin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde dağıtıldığını görmek ve mezheplere dayalı politik sistemden kurtulmak istiyorlar.

Irak halkı haklı olarak paranın nerede olduğunu soruyor. Tabii ki sahtekar politikacıların elinde. Bütün sistem çürümüş durumda.

Aslında bu tür protestolar, her geçen yıl daha da büyüyerek ve yayılarak 2011’den, Arap Baharı’ndan beri aralıklarla devam ediyor. 2015 ve 2016 yılında göstericiler, aynı bugünkü taleplerle başkent Bağdat’taki Yeşil Bölge’yi işgal etmişlerdi.

Yeşil Bölge, işgalden sonra Amerikalılar tarafından oluşturulmuş bir müstahkem bölge.

İşgal, bariyerlerle ve ağır zırhlı araçlarla korunan bu bölgeden yönetilmişti. Daha sonra ise burası Irak hükümetinin merkezi hâline geldi.

Bu protestolar Irak rejimini çok şaşırtıyor çünkü ABD, kendi birliklerini çektikten sonra artık Irak krizinin sona erdiğini, artık Irak’a yeni bir demokratik sistem getirdiklerini ve refah günlerinin yakın olduğunu ilan etmişti.

Fakat 2015-16’da hükümet büyük gösterilerle sarsıldı. Sloganlar çok netti: “Yolsuzluklara hayır” ve “mezheplere dayanmayan sivil bir devlet”.

Gösteriler, hükümetin bütün Iraklıların IŞİD’e karşı birleşmesi gerektiği çağrısıyla bastırıldı.

Bu dönem, IŞİD’in batı ve kuzey Irak’ın bazı yerlerini ve Musul’u ele geçirdiği dönemdi.

Hükümet gösterilerin, IŞİD’e karşı kurulması gereken ulusal birliğe aykırı olduğunu söyledi.

Artık IŞİD yok, dolayısıyla Irak hükümeti artık IŞİD bahanesini kullanamaz.

Birlik çağrıları artık geçersiz, Irak halkı temel meselelere geri dönme konusunda kendine daha güvenli ve sabrı tükenmiş durumda.

Gösterilerin boyutu giderek büyüyor.

Bu gösterilere toplumun her kesiminden çok çeşitli insanlar katılıyor ancak asıl katılımcılar işçi sınıfından ve çoğu genç.

Güvenilir bir araştırma grubu olan Uluslararası Kriz Grubu (ICG), birkaç yıl önce “jenerasyon 2000” olarak adlandırdığı kesim ile ilgili çok başarılı bir araştırma yayınlamıştı.

“Jenerasyon 2000” ile kastettikleri, işgalden sonra gençlik yıllarını yaşayan ve de işgalin sonuçlarını yaşayan kesim.

Bir yandan ekonomik kriz diğer yandan etnik temizliğe kadar uzanacak derecede mezhebe dayalı bir politik sistem ile bu gençler ne yapabilirlerdi?

ICG’nin de söylediği gibi iki seçenekleri vardı; savaşmak ya da ülkeden gitmek.

Güzel bir iş bulmak hatta herhangi bir iş bulmak bile çok zordu.

Genç erkekler sürekli mezheplerin milis gruplarına katılmaya ve orada etnik kimliğe dayalı bir hayat yaşamaya zorlanıyorlardı.

Diğer seçenek ise ülkeden gitmekti ve işgalden bu yana zaten çok sayıda insan ülkeyi terk etti. Suriye’deki karşı devrime ve iç savaşa kadar dışarı en çok göç veren ülke Irak idi.

Özellikle gençler ülkeyi terk ederek önce Beyrut, Şam, Kahire gibi daha büyük Arap şehirlerine ve belki de Türkiye’ye gittiler.

Irak'ta kitlesel gösteriler

Göç

Buralardan da uluslararası göç ağları yoluyla Avrupa’ya ulaştılar.

Onlar için hemen hemen hiçbir gelecek yoktu. Ancak şu anda savaşmaktan ya da ülkeyi terk etmekten başka bir seçenekleri var; kolektif mücadele.

Göstericilerin çoğunun gençlerden oluşmasının nedeni işte bu. Ve bu gençler iki politik örgüt ile ilişkili; biri Mukteda el Sadr ile bağlantılı olan politik ağ. Mukteda el Sadr, ünlü bir Şii aileden geliyor ve çeşitli yerlerde ABD işgaline karşı savaşan bir milis grubuna liderlik ediyor.

Ancak Mukteda el Sadr birkaç yıl önce kendisini bir tür popüliste dönüştürdü.

Şimdi, radikal bir lider gibi görünerek kendisini yolsuzluğa ve mezhepçiliğe karşı büyük öfke duyan bu hareketin bir parçası hâline getirmeye çalışıyor.

Mukteda el Sadr, 2015 ve 2016’daki gösterileri destekledi ve ayrıca İran ile bağlantılı Şii liderlere de karşı.

Diğer politik örgüt ise Komünist Parti.

Irak Komünist Partisi son yıllarda kendisini yeniden canlandırdı ve özellikle gençlerin desteğini almaya başladı.

Mayıs ayında yapılan parlamento seçimlerine Sadr’ın örgütü ve Komünist Parti Sairun İttifakı adı altında birlikte katıldılar.

Seçimlere katılım oranı çok düşüktü ki bu da halkın politik sisteme ne kadar az güvendiğini gösteriyor.

Ancak buna rağmen bu ittifak başarılı oldu.

Her biri kendi destekledikleri politik partilere sahip olan ABD ve İran’ın oluşturduğu korku ortamına rağmen parlamentoda en fazla sayıda sandalyeyi kazandı.

Bugünkü sokak gösterilerini örgütleyen temel unsurlar o zaman Sairun İttifakı’na oy verenler.

Bu gösterilerin çoğu kendiliğinden bir şekilde gerçekleşiyor – örneğin insanları bu sıcak yaz günlerinde sınırın eşiğine getiren elektrik krizi oldu.

Ancak son yıllarda aralıksız devam eden bu gösteriler bir aktivizm ağının oluşmasını sağladı. Protestoların yayılması ve artması konusunda belirleyici olan işte bu ağ olacak.

Phil Marfleet

(Socialist Worker’daki orijinalinden çeviren Arife Köse)

Irak'ta gösteriler devam ediyor: Devlet güçleri beş kişiyi öldürdü

Bültene kayıt ol