Bu haber birden fazla tehlikeli ve düşmanca içeriğe sahip. Birisi, Türkiye’de sayıları bütünüyle azalmış, binlerle ifade edilebilen bir halkın yarısının İsrail’in kanlı işgalinin askerleri olduğunu iddia ediyor. Diğeri ise şu; bunu yaparken ortaya attığı iddiaya dair tek bir kanıt da sunmuyor, tam bir provokasyon haberi yapılıyor. Üçüncüsü ise manşetin altında Hakan Fidan’ın “Üçüncü Dünya Savaşı” uyarısının bulunması. Yahudi düşmanı bu habere iliştirilmiş ve buradan Yahudilerin çok daha büyük bir felaketin tetikleyicisi olduğu fikri işlenmeye çalışılmış.
Irkçı katliamlar tarihi
Bu tür ırkçı fikirlerin hemen mahkûm edilmesinin önemi, Türkiye’de ırkçı hedef göstermelerin hızla pogromlara yol açabilme potansiyeli taşımasıdır.
Maraş katliamında, Çorum katliamında, 2 Temmuz Sivas katliamında, 6-7 Eylül pogromunda ve daha geçtiğimiz hafta birçok şehirde yaşanan göçmen düşmanı linç girişimlerinde hedef göstermenin Alevi, Kürt, Yahudi, Ermeni ya da Suriyelilerin katledilmesine neden olduğu bir kez daha açıkça ortaya çıktı.
Türkiye-Avusturya maçında ırkçı bir futbolcunun attığı galibiyet golünden sonra faşistlerin sembol işaretini yapması ve UEFA’nın bu futbolcuyu cezalandırma ihtimaline karşı iktidarından ulusalcı muhalefetine kadar herkesin futbolcuyu savunması, antisemitist fikirlerin ulaşabileceği “pratik” sonuçların neler olabileceğine dair, tehlikenin boyutları hakkında bir fikir vermeli. Türkiye’de 1970’lerden sonra gerçekleşen her katliam ve linç girişiminde rol olan, görev yapan bir siyasi geleneğin sembolünün milli takım oyuncusu tarafından gönül rahatlığıyla kullanılabilmesi, hele bu sembol Almanya’da Nazi selamının tam karşılığıysa, Gazze için dayanışma eylemleri içerisinde antisemitizme cevaz vermemenin neden önemli olduğunu net bir şekilde açıklamalı.
Holokosta da İsrail’in soykırım girişimine de öfkeliyiz
İsrail’in, Holokost’un tarihsel ve dramatik boyutlarının arkasına sığınarak Gazze’de bir soykırım işlemesi Holokost gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Yahudilerin uğradığı soykırımın bilincinde olarak, İsrail devletinin Gazze’de işlediği soykırım suçuna karşı öfkemizi örgütlerken, mevcut İsrail işgalinin sorumlusunun Yahudiler olmadığının altını iyice çizmek, Filistin’e Özgürlük Platformu’nun en büyük başarılarından biridir.
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Roni Margulies’in yaklaşık on sene önce kaybettiğimiz Doğan Tarkan ile birlikte kaleme aldığı Direnen Filistin başlıklı broşürde antisemitizme mesafelenmek isteyenler için kısa bir tanım mevcuttu: “1) İsrail’de yaşayan herkes Yahudi değildir. 2) İsrail içinde ya da dışında yaşayan bütün Yahudiler Siyonist değildir. 3) Bütün Yahudiler Yahudi dininden değildir.”
Hem Gazze’de işgale karşı çıkan hareketin hem de Filistin’le dayanışan tüm ağların antisemitizme taviz vermemesi bir başka açıdan daha, çok önemli; Gazze ile dayanışmanın genel bir savaş karşıtı mücadelenin omurgası olması açısından.
Irkçılıkla mesafelenmiş platformların inşa edilmesi belirleyici bir önemde. Öte yandan savaş karşıtı mücadelenin odağına kapitalizmi alması ve kapitalizm ile savaş arasındaki bağı kuran antikapitalist -bu açıdan da savaşı durdurabilecek, emperyalist ve bölgesel alt-emperyalist güçleri geriletebilecek, hatta yenebilecek— bir uluslararası perspektifin inşası açısından kritik bir role sahip. Holokost’un hesabını sorabildiği oranda İsrail’in Gazze’de işlediği cinayetlerin hesabını da sorabilen bir hareketin inşasında antisemitizmle neden mesafelenmek gerektiğini, Ocak ayının başında düzenlediğimiz Filistin’le dayanışma konseri sırasında Fatma Akdokur’un yapmış olduğu bir konuşmanın şu bölümü gösteriyor:
Filistin’e Özgürlük Platformu, farklı kesimlerden ama ortak duyarlılığa sahip insanların, her türlü şiddet, işgal ve soykırıma varan savaşlara karşı özgürlüğü, barışı ve evrensel insanlık değerlerini savunma ve dayanışma amacıyla oluşturdukları bir platform.
Platformun üyeleri olarak bizler, Yahudi toplumuna karşı 1940’lardaki Nazi soykırımının ne denli insanlık dışı olduğunun bilinciyle, Siyonizm’e olduğu kadar antisemitizme karşı durmayı da bir ödev bilmekte, bu tür soykırım girişimlerinin kime karşı yapılırsa yapılsın, kim tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin insanlığa karşı bir suç olduğuna inanmaktayız.
Bir sonraki yazıda “Siyonizm ve ırkçılık” hakkında birkaç noktayı tartışacağım.
Şenol Karakaş
1. Sosyalist İşçi 730. sayı, Ekim 2023.