AKP’nin askeri vesayetin kurumları tarafından kuşatıldığı günlerde, hem darbe girişimlerine hem de seçilmişleri atanmışların kuşatmasına yarayan kurumlara karşı öfkeyle homurdananlar, bugün ordunun siyasete bulaşmasını destekliyor görünüyorlar. Özellikle son “apolet tartışması”nda bu eğilim ayyuka çıktı.
Bildiğimiz gibi, Erdoğan, AKP’nin Malatya’da düzenlediği mitingden sonra Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK) tarafından organize edilen “esnaf buluşmasına” katıldı. Erdoğan bu toplantıda yaptığı konuşmada, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce hakkında şunları söyledi:
“Çırağa dükkan teslim edilmez. Siyasetin çıraklarına da Türkiye emanet edilmez. Siyasette hiçbir başarısı, hiçbir tecrübesi olmayanlara ülkenin yönetimini asla veremeyiz. Kardeşlerim; girdiği her yarışı kaybedenlerin ne kendilerine, ne de milletimize verebilecekleri bir şey yoktur.”
İşte 2. Ordu Komutanı İsmail Metin Temel, diğer konuklarla birlikte Erdoğan’ın bu konuşmasını alkışladı.
İnce’nin bu yaşananlara tepkisi sert oldu ve “Türk ordusunun generali misin, Ak Parti’nin il başkanı mısın? Herkes haddini bilecek, herkes kurallara uyacak. Herkes anayasaya, yasaya uyacak. Bir general öyle bir şey yapamaz. Onun apoletlerini sökeceğim” dedi.
Apolet sökme mevzusunu bir kenara bırakırsak, askeri vesayet günlerinde, ordunun siyasete müdahale etmesine karşı seslerini çıkartanların, bugün 2. Ordu komutanının Erdoğan’ı alkışlamasına gerekçeler bulmaya çalışması akıl alır gibi değil. Gerekçelerden birisi, Erdoğan’ın başkomutan olduğu. Evet, anayasaya göre cumhurbaşkanları başkomutandır ama başkomutanın aldığı dahiyane bir askeri karar değil, AKP’nin seçim kampanyası konuşması alkışlanmaktadır. Savaş taktiği değil seçim propagandasıdır alkışlanan.
Askeri vesayete karşı mücadele, ordunun, geleneksel Kemalist değerlerle siyasal alanının dışına ittiği ve bugün, 2000’li yıllarda önemli kesimleri AKP’ye oy veren kitlelerin haklarını koruma altına almak kadar, siyasal demokrasinin kurumlaşması için de verilen bir mücadeleydi. Devletle bütünleşmeye çalışan AKP’nin liderlerinin yaptığı konuşmaları alkışlayan komutanla, başka bir siyasi eğilimle AKP’nin kapatılması için çabalayan komutan arasında hemen hemen hiçbir fark yoktur. Siyasal alana müdahale etme hakkı bulan ordu komutanı, politik fikirleri değiştiğinde, bugün alkışladığı cumhurbaşkanının fikirlerini yeniden beğenmemeye başladığında, başka siyasi eğilimlerin içinde olabilir ya da başka siyasi eğilimleri alkışlayabilir. Eşi başörtülü olduğu için cumhurbaşkanına meydan okuyan askerin, muhalefetin cumhurbaşkanı adayını aşağılayan bir konuşmayı alkışlayan askerle arasında çok ince bir çizgi vardır ve bu tartışma, bu komutanın Afrin’de ne yapıp ettiğiyle bütünüyle alakasızdır.
Askeri vesayete karşı mücadelenin özünü, siyasal demokrasinin sınırlarının genişletilmesi arzusu oluşturur. Ordunun siyasal alan üzerindeki ağırlığının azalması, tek başına yeterli değildir. Ordunun siyaset üzerindeki etkisi azalırken, siyasal demokrasinin alanı genişlemiyor aksine daralıyorsa, bu, ordunun demokratik kurumlar tarafından denetlenmediğinin, sadece bir partiyle, AKP’yle aşırı bir bütünleşme içinde olduğunun göstergesidir. Cumhurbaşkanının bir şehirde karşılanmasının gereği olan bir protokol zorunluluğundan değil, bir partinin liderinin seçim konuşmasının alkışlanmasından bahsediyoruz.
Geçen sene Bandırma 6. Ana Jet Üs Komutanlığı pistine uçakla inen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, askeri törenle karşılanmıştı ve büyük bir tartışma yaratmıştı. Bu olayda protokol ve karşılama töreni usülleri açısından bir gariplik vardı kuşkusuz ama son olayda da bir gariplik var. Askeri darbeye karşı mücadele, ordu komutanları siyasal konuşmaları alkışlasınlar diye değil, ordu bütünüyle siyasal alandan geride dursun diye verilen bir mücadeledir. Askerler İnce’nin konuşmalarını da alkışlama hakkına sahipler mi? Bu tartışmayı komutanlar CHP’li ya da başka partilerden temsilciler başka siyasileri eleştirirken alkışlama hakkına sahip olsunlar diye değil, askerler siyasal alana hiçbir zaman müdahale edemesinler diye yapmak zorundayız.
Şenol Karakaş