Hakan Tahmaz

Hakan Tahmaz son yazıları

Hakan Tahmaz tüm yazıları

09.09.2018 - 08:54

Üçlü Tahran zirvesi

Üçlü Tahran zirvesinden İdlib konusundan beklenen sonuç çıkmadı. Rusya’nın İdlib’e yönelik hava saldırılarının durdurulabileceği konuşuluyordu. Gerçekleşmedi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyıp Erdoğan ateşkes konusunun sonuç bildirisinde yer alması için ısrar etti. Ancak Rusya Devlet Başkanı Vlademir Putin karşı çıktı, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’den de destek gelmeyince iş tersine döndü.

İdlib’te bulunan silahlı muhalif gruplara silah bırakın çağrısı yapıldı. Türkiye üstü örtük bir biçimde Rusya’ya çağrı yapmaya çalışırken, bu silahlı gruplara çağrı çıktı. Rusya’nın saldırılarına zaman zaman da olsa devam edeceği anlaşılıyor.

Yine de bu çağrı, İdlib’teki bu silahlı gruplarla ilişkide olan Türkiye’nin eline bir malzeme verdi. Türkiye’ye, Rusya’da yapılacak dördüncü zirveye kadar İdlib’ten ayrılmaları için bazı grupları ikna etmek, bir yol, yöntem bulmak fırsatı doğdu. Bu aynı zamanda üçlü zirvelerde güçlü oturma fırsatı.

Bir anlamıyla savaşın sonuna yaklaşırken ve yeni anayasayı hazırlayacak komisyonun belirlenmesi öncesi, Türkiye zaman kazanarak eli güçlendirebilir. Rusya ve İran ise bir an önce Suriye’nin egemenliğini kabul ettirmeye ve Esad’ın iktidarda kalmasının önünde pürüz çıkarma potansiyeline sahip her şeyi bertaraf etmeye çalışıyorlar.

Bu anlamda Türkiye, İdlib’teki bazı grupların sürecin içinde yer almasını sağlamaya dönük manevralarının sonuna geldi. Putin ve Ruhani ise rejim muhalifi grupların bir an önce teslim olmalarının veya İdlib’ten çıkmalarının peşindeler.

Esad’ın geleceği ve Türkiye ile ilişkili grupların konumu, üç ülke arasında çatışma konusu olmaya doğru ilerlerken, Kürtler konusunda ilk kez ortak bir tutum sonuç bildirisinde yer aldı. Tarhan zirvesinin sonuç bildirisinin ikinci maddesinin “Terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair her türlü girişimi reddetmiş, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü ile komşu ülkelerin ulusal güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılıklarını ifade etmişlerdir” cümlesinden oluşan bölümünün, ABD ve Kürtlerin başını çektiği ittifaka yönelik olduğu çok açık.

Buna rağmen bu mutabakatın sahaya nasıl yansıyacağı veya yansıyıp yansımayacağı belirsiz. Ama ilk adım olarak Suriye rejimi ile Demokratik Suriye Meclisi’nin Şam’da yürüttükleri müzakereye ve son günlerde ABD’nin Suriye’de kalıcı olmaya çalıştığına ilişkin yorumlara doğrudan bir mesaj. Bu, Kürtlere ve müttefiklerine gösterilen kırmızı kart oldu.

Rusya, Kürtler konusunda, daha önce onların da çözüm masasında olmaları gerektiğini açıklamıştı. Bunun değiştiğine ilişkin güçlü bir belirti yok. Şimdiki hamle, Esad’ın elini güçlendirmeye yönelik bir tutum olabileceği gibi, Kürtlerin ABD ile olan ilişkilerinden rahatsızlığı yansıtmaya dönük bir mesaj da olabilir. Kürtlere “siz ABD ile iş tutarsanız ben de sizin üzerinizi çizerim” mesajı olabilir.

Ancak Erbil referandumu sürecinde ve Afrin operasyonunda yaşananlar düşünüldüğünde, bugün olması imkânsız gibi görünen birçok şey, yarın Kürtlerin karşısına bir gerçeklik olarak dikilebilir. Dün olduğu gibi bugün de küresel ve bölgesel aktörler, Kürtlerin kazanımlarına karşı çok rahat anlaşabilirler. Bir anlamda pazarlıklar “Kürtler kazanmasın da kim kazanırsa kazansın”a dönüşebilir.

Suriye’de bütün pürüzler ortadan bir biçimde kaldırıldığında, Şam ile Ankara, Kürtlerin kazanımlarına karşı birlikte direniş geliştirebilirler. Yukarıda alıntılan cümle, bunun olabilirliğine dair emaredir.

Rusya, Türkiye ve İran’ın ilk kez ABD’nin Suriye’den çekilmesini Tahran zirvesinde ortaklaşa dile getirmesi, Kürtler için bir olanak gibi görülebilir. ABD’nin Suriye’deki tek müttefiki Kürtler oluyor bu durumda. Ama ABD Başkanı Trump’ın Türkiye ile ilişkileri onarmada pazarlık konusu yapılabilecek bir konu olma potansiyelini de taşıyor.

ABD yetkilileri, bugüne kadar hiçbir zaman Kürtlerle Suriye’nin geleceğine ilişkin bir ortaklık içinde olduklarını ifade etmediler. Sadece IŞİD’e karşı savaşta müttefik olarak tanımladılar. ABD’nin Rusya ve İran ile ilişkilerini onarma ihtimali olmadığından geriye NATO üyesi Türkiye kalıyor. Aksi hâlde ABD, Suriye sürecinde dışlanmış olacak.

Türkiye de, izlediği yanlış Suriye politikasının ağır bedelini ’de hafifletmek için ABD ile ilişkilerini zor da olsa bu konuda onarma yoluna gidebilir. Neden olmasın? Kürt tarihine baktığımızda olmamış bir şey olmadığını kolayca görebiliriz.

Görüldüğü gibi Tahran zirvesinde çıkan tek ortak somut sonuç, Kürtlere mesaj oldu. Türkiye ateşkes çıkışıyla silahlı gruplara karşı elini güçlendirmekle yetinmek zorunda kalırken, İran ve Rusya, Esad yönetiminin geleceğini garanti altına alma yolunda ilerlemeye devam ediyorlar. Rusya tarihten gelen güçlü diplomatik taktikleriyle istikralı politikasından tavizsiz oluşunu sergiledi. İran, ABD karşıtı pozisyonuna diğer iki ülke liderini açık ortak etti.

Tahran zirvesi, Suriye savaşının sonuna yaklaşmanın hızlı olamayacağı gösterdi. Önümüzdeki dönem Tahran zirvesine benzer çok fazla bir araya gelişler yaşanacak. Ama belli ki, bu üçlünün Suriye savaşının sonuna kadar birlikte davranmasını zorlayan çok fazla sorun var. Ama kolaylaştıran şeyler de var. Bunların, ABD’nin üç ülkeye karşı uyguladığı yaptırımlar ve Kürt sorunu olacağı çok açık.

Hakan Tahmaz

(www.hakantahmaz.com)


Bültene kayıt ol