Bölgesel savaşı durdurmak için barış mücadelesine!

18.10.2017 - 10:11
Haberi paylaş

Irak ve Suriye’deki savaş ortamı, Kürtlerin düzenlediği bağımsızlık referandumu ve İdlip operasyonu ile birlikte tırmanışa geçti.

Irak zaten 2003’teki ABD işgaliyle birlikte sürüklendiği şiddet sarmalının sonucunda kan gölüne dönmüştü. Suriye ise 2011’de başlayan devrimin Esad rejimi tarafından şiddetle bastırılması girişimlerini “IŞİD’e karşı” emperyalist koalisyonun saldırıları takip edince, yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği bir bilançoyla karşı karşıya kaldık.

Bu iki ülke olarak, emperyalist krizin sonucu olarak büyük güçler arasında kozların paylaşıldığı sahalar hâline geldi. Irak’ta ABD işgalinin sonucunda kurulan merkezi hükümetler, Şiilerin çoğunluğunu oluşturduğu mezhepçi yapılar olarak, İran’ın etkisi altında ve ABD’den görece bağımsız hareket etmeye başladılar. Suriye’de ise Esad rejimi, askeri ilerleyişini büyük ölçüde Rusya ve İran’ın sahadaki etkinliğine borçlu. ABD’nin nüfuzunun azaldığı dönemde bölgedeki devletler ve güçlü örgütler daha fazla manevra yapabilir hâle geldi.

Kürdistan’a askeri müdahale

Kürdistan bağımsızlık referandumu, bu durumun bölgedeki güç dengelerini ve ittifak politikalarını nasıl karmaşıklaştırdığının iyi bir örneği. İşgal başlangıcından beri ABD’nin sıkı bir müttefiki olan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, bu ülke başta olmak üzere neredeyse hiçbir bölgesel ve küresel gücün razı olmadığı bir bağımsızlık referandumu düzenledi. Barzani bunun yapılacağını yıllardır söylüyordu. Ancak referandumun şimdi gerçekliğe dönüşmesinin sebebi, “IŞİD’e karşı savaşın” sonuna gelindiği günlerde Irak’ın geleceğinde kimin söz sahibi olacağına dair tartışmada elin yükseltilmesiydi. Referanduma %73 katılımla %93 bağımsızlığa “evet” dedi. Bu, Irak hükümetinin yanı sıra, İran ve Türkiye başta olmak üzere tüm bölgesel devletlerin tepkisini çekti. ABD’den Rusya’ya, Suudi Arabistan’dan Avustralya’ya herkes “Irak’ın bütünlüğüne” vurgu yapmaya başladı.

Gerginliğin sonucunda, Irak ordusu ve Haşdi Şabii çeteleri öncülüğünde Kerkük’e askeri operasyon başlatıldı. Savaşın arka planını, Irak ordusunun 2014’ten itibaren IŞİD’in ilerleyişi karşısında bırakıp kaçtığı bölgelerde, peşmergelerin uluslararası emperyalist koalisyonun desteğiyle mücadele ederek IŞİD’den boşaltılan bölgelerde kontrolü sağlaması oluşturuyor. Fakat Batı emperyalizmi de Kürtlere sırtını çevirdi. Koalisyon, Kerkük’e yönelik saldırıyı “yanlış anlaşılma” olarak tanımladı ve askeri hareketliliğin “koalisyonla koordinasyon hâlinde” gerçekleştirildiğini savundu.

Kerkük’ün Irak ordusu tarafından ele geçirilmesini Şengal’e saldırı izledi. Irak güçleri girdikleri bölgelerde Kürdistan bayraklarını indirdi, valilik binalarını zor kullanarak ele geçirdi. Kerkük’te halk sokaklara çıkarak askeri müdahaleye direndi. Tüm uluslararası güçler, Kürt halkının iradesinin gerçekleşmesine kaba kuvvetle karşı çıkılmasını destekliyor.

Önce Kerkük, sonra Şengal: Kürt halkına bölgesel saldırı

Astanacıların İdlip macerası

Suriye’de ise Rusya, İran ve Türkiye’nin İdlip’e yönelik ortak askeri harekâtı başladı. Batılı güçlerin Cenevre’de gerçekleştirdiği Suriye “zirvelerine” karşı Rusya, geçtiğimiz yıl İran ve Türkiye’yi yanına alarak Astana’daki görüşmeleri başlatmıştı. Ortak operasyon kararı buradan çıktı.

İdlip bir süredir El Nusra Cephesi’nin isim değiştirerek ve bazı başka gruplarla birleşerek kurduğu Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) kontrolünde. ABD’nin bu durumu değiştirme ihtimaline karşı Rusya, nüfuzu altında olan bölgenin Şam rejiminin kontrolüne geçmesi için inisiyatifini ele aldı. 

Türkiye ise burada birçok çelişki yaşıyor. Afrin’in güneyine askeri olarak yerleşebilmek ve “Kürtlerin Akdeniz’e ulaşma ihtimali” olarak tarif ettikleri “tehdide” karşı, en başından beri Baas rejimini destekleyen Rusya ve İran ile tam bir müttefikliğe girişti. Üstelik, Kürtlere karşı giriştiği bu ittifakın sonucunda kendisine düşen rol, HTŞ’yi İdlip’ten çıkarmak. Türkiye, El Kaide’yi “terörist örgüt” olarak tanımlıyor. Ancak İdlip operasyonunda şu ana kadar HTŞ ile bir çatışma yaşanmış değil. HTŞ, İdlip veya Suriye halkının sevdiği bir örgüt olmasa da, Rusya-İran-Türkiye ittifakının saldırısı, Şam rejiminin lehine bir girişim olarak görülüyor ve buna karşı çıkılıyor. Türkiye, Halep’ten sonra bir kez daha Esad diktatörlüğünün lehine bir operasyonda yer alıyor. Ve buradaki açmazı, ya HTŞ ile sonucu belirsiz bir savaşa girilmek zorunda kalınacak veya Astana’daki partnerlerinin isteğini yerine getirmediği için Afrin’e yönelik bir müdahalenin iznini alamayacak.

Dış müdahalelere hayır

Oysa Irak ve Suriye’de sorunların çözümü, farklı emperyalist devletlerin kontrolünde sağlanan ittifakların sahaya yönelik askeri müdahalelerinden değil, tüm bunların ellerini bölgeden çekmeleri ve halkların kendi kaderlerini tayin iradesinin gerçekleştirilmesi ile sağlanabilir.

IKBY’de gerçekleştirilen referandum ve sonuçları meşrudur. Kürt halkı nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşamalı, kendi kendini yönetebilmelidir.

Aynı durum Suriye için de geçerlidir.

Türkiye ise sürekli olarak Kürtlerin iradesini kırabilmek için askeri maceralara atılmaktadır. Bunun için bir ABD ile bir Rusya ile ittifak çabaları deneniyor.

Ortadoğu halklarının katilleriyle girilişen bu ittifaklar sona erdirilmeli, bunun yerine Kürt halkıyla kardeşleşme politikasına dönülmelidir. Yani dış politika tamamen barışçıl temellerde yeniden kurgulanmalı ve çözüm sürecinin bir benzeri için hazırlıklar yeniden başlatılmalı.

Bültene kayıt ol