Muhalif maskeli sosyal şovenistler yine Kürtlere karşı

Yeni çözüm sürecinin bir aşaması olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Dem Parti İmralı heyetinden Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan bir görüşme gerçekleştirdiler. Görüşme özellikle sosyal şovenistleri, milliyetçileri, Kürt sorununda çözümsüzlüğü savunanları, ırkçıları oldukça rahatsız etti. Bu zaman zaman kendini solcu gibi pazarlayan tırnak içinde muhaliflerin 19 Mart sonrası İmamoğlu etrafında, onun özgürlüğü için başlayıp bu meseleyi de aşan dev bir mücadele dalgasına dönüşen hareketin arkasına gizlenmeleri hak ettiği cevabı almalı.

Kibirli milliyetçilerin tanıdık argümanları

Bu sosyal şovenistler her bulduğu fırsatta Kürtleri aşağılamaya, Kürt sorununun çözüm yönünde bir yol haritasına kavuşmasına engel olmaya çalışıyorlar. Yeni bir durumla karşı karşıya değiliz elbette. Bu seferki şımarıklık şurada. “Erdoğan gidiyordu, nereden çıktı bu Erdoğan’ı meşrulaştıran görüşme?”

Sordukları bu. Şimdi bunu soruyorlar.

Aslında bu soru da çok yeni değil. Vakti zamanında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “tatava yapma bas geç” diyerek CHP adayı varken HDP adaylarına oy verme eğiliminde olan ilkeli insanlar üzerinde mahalle baskısı kurarken de aynı şeyleri söylüyorlardı.

Erdoğan tam gitti gidiyorken nereden çıkıyor Erdoğan’ı meşrulaştıran bu hamleler!

Her seferinde bu soruyu gündeme getirme yetenekleri takdire şayan bu sosyal şovenistlerin. Bu içi boş tenekeden çıkan ses gibi ses çıkartanlara sosyal şovenist dememizin iki nedeni var. Birisi Kürtlerin Cumhuriyet tarihi boyunca çektikleri ıstırabı görmezden gelen türden bir “solculuğu” savunmaları. İkincisi, Türkiye’deki demokrasi sorunu başlığı altına toplayabileceğimiz tüm sorunların çözümünü Kürtlerin sırtını yıkacak bir kibre sahip olmaları.

İktidarda kim varsa onunla görüşülür

İmamoğlu’nun tutuklanmasından sonra başlayan mücadele sanki Erdoğan’ı devirmiş, sanki şu anda kanun hükmünde kararname imzalama yetkisine sahip olan yetkili Erdoğan değilmiş, sanki çözüm süreci konusunda müzakereleri bu ulusalcı sosyalistler sürdürme yetkisine sahipmiş, sanki İmralı’nın kapılarını açacak ya da kapatacak olan imza yetkisi mevcut iktidarda değil de kendilerindeymiş gibi davranmaları özellikle sinir bozucu. Sırrı Süreyya Önder’in Erdoğan’la görüşme sırasında çekilen bir fotoğrafını sosyal medyada yaygınlaştırıp, “Bu fotoğraf öğrencilerin tutuklandığı, İmamoğlu’nun tutuklandığı bir dönemde çekilmiştir” diyen isimlerin asıl sorunu bu fotoğrafın kendisi değil. Bu fotoğraf İmamoğlu ya da demokratik hakkını kullanan öğrenciler tutuklanmadan önce çekilseydi de onlar açısından sorun olacaktı. Bu isimler milliyetçi bir anti-AKP, milliyetçi bir anti-Erdoğan çizgisine sahip oldukları, kendileri meşru görmediği için Erdoğan’ın gerçekten de meşru olmadığını, sanki başka bir gölge hükümet iktidarın yapması gereken adımları atabilirmiş gibi düşündükleri için Kürt meselesi gibi kadim bir konuda olumlu bir adımın atılması ihtimali için Erdoğan’la görüşen Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’ı yıpratmaya çalışıyorlar.

Sol maskeli milliyetçilik

Sosyal şovenizmin esaslı özelliği hamaset yüklü milliyetçiliğini sol bir maske etrafında gizleyebilmesidir. Buradaki maskeye güç kattığı düşünülense bu dönemde 19 Mart-29 Mart arasında zirveye çıkan milyonları içine çeken büyük kitle hareketidir. Kürtleri aşağılamak ve çözüm sürecine karşı çıkmak için fırsat kollayan milliyetçiler bu kitle hareketinin kendilerini haklı kıldığını düşünüyorlar.

Yanılıyorlar.

Tüm kitle hareketleri gibi bu hareket içinde de karmaşık fikirlerin mücadelesi vardı. Ayrıca hareket içerisinde ister Saraçhane’de ister başka mitingler ve eylemlerde milliyetçi fikirlerini İmralı’ya yönelik hakaretamiz sloganlara çevirmeye çalışan ve İmamoğlu’nun tutuklanmasına karşı mücadeleyi Kürt sorununda çözümün engellenmesi için kullanmaya çalışan neonaziler, aşırı sağcılar da vardı.

Ama hareket bu sağcılıkla sınırlı değildi.

Hareketin ana gövdesi barıştan yana milyonlar tarafından oluşturuluyordu. Sol maskeli milliyetçilerin Erdoğan’la görüşen Dem Parti İmralı heyetini aşağılamaya çalışan, bu görüşmeden umut dolu sonuçlarla döndüğünü aktaran Önder ve Buldan’ı itibarsızlaştırmayı hedefleyen bütün mesajların sahiplerinin, net bir şekilde Kürt sorununda silahlı yöntemin savunucusu olduğunun altını çizmek zorundayız.

Bu sağcılık, çözüm sürecinin, barışın, Kürtlerin en temel haklarına kavuşmaları için açılabilecek en minik demokratik adımların dahi karşısındadır.

Yüzü asla kızarmayanların pişkin sağcılığı

Siz ilk defa mı bir tutuklama olduğunu düşünüyorsunuz?

İmamoğlu tutuklandığında ilk defa mı bir belediye başkanıyla beraber onlarca isim tutuklandı?

İlk defa mı hukuk yerine keyfiyet, adalet yerine siyasi mühendislik devreye girmiş oluyor?

İlk defa mı haksızlık gördünüz?

İlk defa mı öğrenciler gözaltına alındı?

İmamoğlu alındığında hem Dem Parti hem de Kürt mücadelesinin aktivistleri bu hukuksuzluğa net bir şekilde karşı çıktılar ve bir yandan yeni bir çözüm sürecinin dinamikleri işlerken bir yandan da bu hukuksuzlukların ve baskıların aynı anda ilerlemesinin mümkün olmadığını ve çözüm sürecini akamete uğratma ihtimali olduğunu da savundular.

Peki siz ne yaptınız?

Gülten Kışanak tutuklanırken ne yaptınız? Sokaklara mı çıktınız?

Demirtaş tutuklanırken ne yaptınız? Figen Yüksekdağ tutuklanırken ne yaptınız? Milyonlar halinde sokağa çıkışı mı örgütlüyordunuz?

Bunun adaletsizlik olduğunu haykırdınız mı yoksa “anayasa aykırı ama evet” mi dediniz? Zaten kafanızda Kürt siyasilerin otomatikman terörle iltisaklı olduğuna ilişkin bir fikir mi vardı? Siz Erdoğan’la normalleşme görüşmeleri yaparken Erdoğan’ı CHP binasında ağırlarken Sırrı Süreyya Önder hapisten çıkalı çok olmuştu. Barış için ödediği bedelin sonucunda sağlık koşullarında ciddi kötüleme olmuştu. Geçirdiği kalp krizi bütün bu bedellerin bir sonucudur. İmralı heyetindeki Pervin Buldan’ın kontrgerilla tarafından öldürülen eşinden haberiniz var mı sizin? İlk defa mı öğrenciler baskı görüyor?

Kürtçe konuştuğu için bıçaklanan, Demirtaş tişörtü giydiği için gözaltına alınan, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde mevsimlik işçi olarak çalışan Kürt gençlerin, Kürt kadınların, Kürt işçilerinin yaşadıklarından haberiniz var mı?

Siz hiç faili meçhul kavramını, asit kuyularını, Roboski’yi duydunuz mu?

Demokrasinin darlığının nedenleri iktidar ve devletlu muhalefettir

Türkiye’de demokrasi alanında ciddi bir sorun var. Doğru.

Ama bu sorunun kaynağı hiçbir zaman Kürtler olmadı. Kürtler bu sorunun doğrudan mağdurudur. Demokrasisizliğin derecesini ölçmek isteyen Kürtlerin demokrasiden ne derecede mahrum bırakıldığına bakmak zorundadır.

Kürtler demokratikleşme mücadelesinin aktif bir parçası. Hem mecliste hem sokakta her zaman özgürlük mücadelesinin aktif bir parçası ve Türkiye işçi sınıfının en güçlü ittifakı, onun kopmaz bir kesimi olarak hareket ediyorlar. O açıdan da şimdi yeniden çözüm sürecinde Kürtler lehine olumlu bir gelişme ihtimali gündeme gelmişken, hamaset yüklü Kemalist, hamaset yüklü milliyetçi, hamaset yüklü ulusalcı bütün açıklamaları çok net ve çok sert bir şekilde ideolojik ve politik olarak mahkûm etmeliyiz.

Kürtlere baskı ve işkence dersi verecek kadar şuur kaybı yaşayan bu insanlar aslolarak çözüme ve barışa karşı olanlardır. Bunlar Kürtlerin yaşadığı acılara gözünü kapamış olanlardır. Bunlar acıları, sıkıntıları, kime daha çok hukuksuzluk olduğunu yarıştıran sosyal şovenistlerdir.

Bunlar barışın kaybedeni olmaz politikasını asla anlamamış olanlardır.

Bunlar barış ve çözüm görüşmelerinin çatışan taraflar arasında olduğu basit gerçeğini, ilkokul seviyesindekilerin kolayca kavrayabildiği bu olguyu görememiş olanlardır.

Bunlar şimdi Kürt sorununun çözümü konusunda açılan kapının ne kadar büyük bir tarihi öneme sahip olduğunu asla kavramamış olanlardır.

Bunlar bir yandan İmamoğlu’nun özgürlüğü için mücadele ederken aynı zamanda Kürt sorununda çözüm için, Kürtler lehine, Kürtlerin bu süreçten kazanımlarla çıkılması için mücadele etmenin mümkün ve olanaklı olduğunu göremeyenlerdir.

Bunlar sosyal şovenist olduğu, Kürtler kazanım elde etmesin diye düşündükleri için süreci bozmaya, engellemeye çalışanlardır.

O yüzden bunlara Sırrı Süreyya Önder’in Erdoğan’la çok önemli kritik bir görüşmedeki fotoğrafını koyup yıpratamayacaklarını sıkı sıkı anlatmak zorundayız. O fotoğrafların karşısında onun karşısında Sırrı Süreyya Önder’le birlikte omuz omuza gaz bombası yerken, Gezi’de direnirken, bir yürüyüşte kararlı bir şekilde en önde dururken ve Önder’in tutuklanmış cezaevine giderken ki fotoğrafları var.

Utanmaları için değil. Sosyal şovenist böyle duygulara sahip değildir. Devletin şimdiki halinden memnun değildir ama Kemalist halinden çok çok memnundur. Kürtleri üzerlerinde tepinebilecekleri bir toplumsal kesim olarak görmelerinin nedeni budur.

Kürtlere akıl verecek kadar bir kavrayış güçleri olmadığını göstermek için aralıksız tartışmak zorundayız bu kesimlerle.

19 Mart’tan sonra başlayan hareket içinde Neonazilere, ırkçılara, sağcılara karşı daha güçlü bir odak oluşturmak için de bu tartışmayı ısrarla yapan güçlü bir odak olarak hareket etmeliyiz.

Şenol Karakaş

son yazıları

Çözüm sürecinde ısrar edelim
Paris komünarları: Kapitalizmin mezar kazıcıları
Alevilerin hayatı önemlidir

ilginizi çekebilir

rm
Şişli’de söyleşi: Roni Margulies’in polisiye edebiyatı
59b205c5-2f07-4ec4-bd4a-01627b093fa7
Marksizm 2025'in programı belli oldu
GohOElVWQAE6134
Pankarttaki cinsiyetçi mesaj kabul edilemez