Çözüm süreci zorunluluktur

17.05.2018 - 11:21
Yıldız Önen
Haberi paylaş

Geçtiğimiz hafta düzenlenen Marksizm 2018 toplantılarında Kürt sorunu konulu tartışmada konuşmacıların vurgularını çok önemsediğim için burada aktarmayı gerekli görüyorum. Bu vurgu, 2013-2015 yılları arasında yaşadığımız çözüm sürecinin önemine ilişkindi.

Çözüm süreci ikili bir tepkiyle karşılaştı. Bu tepkilerden birisi, sağdan yükselen itirazlardı. Özellikle Perinçek hareketi çözüm sürecinde toplumsal ikna açısından düşünülen Akil İnsanlar toplantılarını basarak, toplantılarda tartışma yaratarak çözüm sürecine karşı bir itiraz örgütlemeye çalıştı. Bu hareketin en sağında ise Bahçeli’nin MHP’si yer aldı. Devlet çözüm sürecinin arkasında kısmen durduğu için MHP sokak gösterileriyle çözüm sürecini sekteye uğratmaya çalışmadıysa da itirazını sürekli olarak dile getirdi. Milliyetçi tüm odaklar, sağ güçler ellerinden geleni artlarına koymadılar ve çözüm sürecinin akamete uğraması için çalıştılar.

Çözüm sürecine karşı çıkan ikinci odak ise kendisini solda tanımlayan ya da CHP örneğinde olduğu gibi kamuoyu tarafından sol bilinen çevrelerden geldi. CHP Oslo sürecinden itibaren Kürt sorununun çözümüne yönelik her girişimi sabote etmek için çabaladı. Çözüm sürecini “ihanet” olarak adlandıran koronun “solda”  en önde duran parçası oldu. Ama sadece CHP değil, kategorik AKP karşıtlığını, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin belki de en önemli siyasi açılım sürecini küçümsemek için elverişli bir araca dönüştüren ve özetle “AKP’yle barış mı olur” sorusunu öne çıkartan bir eğilim daha özellikle parlamento dışı solda hakim oldu.

Çözüm süreciyle demokrasi ilişkisi elbette tartışılabilir ve genel demokratik hamlelerle el ele gitmesinin önemine vurgu yapılabilirdi. Ama yaşadığımız, esas olarak çözüm sürecini olumlayan böyle bir eleştirel yaklaşım değil, bir ucunda AKP’nin olduğu çözüm sürecini kategorik olarak reddedenlerin siyasi alanı domine etmesiydi.

Bugün iki buçuk sene öncesine bakınca, tüm bu eğilimlerin, yaşamakta olduğumuz gelişmelerde ne kadar belirleyici bir paya sahip olduğunu görmek mümkün. Ölümlerin durmasının, bir diyalog kapısının aralanmış olmasının önemi milliyetçi hezeyanlar ve AKP analizleri nedeniyle elden kaçırıldı.  Türkiye’nin kadim sorunları arasında en köklüsü olan ve çözüm kapısı aralandığında diğer sorunların çözümü için de işaret fişeği rolünü oynayacak Kürt sorununda 2013-2015 yılları arasında yakalanan çözüm şansı, karşımıza her zaman çıkacak bir fırsat değildi. Çözüm sürecinin bitmesi ve yeniden silahların konuşmaya başlamasıyla içine yuvarlandığımız koşullar Kürt sorununun diyalog yöntemiyle çözülmesinin, böyle bir yeni sürecin başlaması için çabalamanın bir zorunluluk olduğunu gösterdi.

Yıldız Önen

[email protected] 

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol