Taraf gazetesi, yazarı Murat Belge’yle bir röportaj yayınladı. Röportajda, Belge, özet olarak “...aslında AKP de demeyelim, Erdoğan ve çevresinin bu toplumun başına neler getireceği ortada. (...) birleşme gibi bir şey değil ama en azından yan yana durma gibi bir şeyin gerekliliği ortaya çıkıyor. Zaten sayımız az, bir sürü dezavantajımız var. Öyle görünüyor ki, CHP ile yan yana duracağız. Buna CHP’lilerin açık olması lazım, bizim gibi adamların da...” diyor.
Türkiye’de solun tarihi kadar eski bir sorun, CHP’yle ilişki sorunu. Özellikle AKP’li yıllar, solun CHP’yle valsinin baş döndürücü varyasyonlarına tanık olduğumuz yıllar aynı zamanda.
Şimdi Gezi direnişinden beri açık ya da örtülü CHP’yle ittifak eğilimine Murat Belge de katıldı.
Murat Belge bir ulusalcı değil. Tersine, ulusalcıların sağdan sola tüm biçimlenmelerini eleştiren, teşhir eden ve başka bir alternatifin kurulması gerektiğini anlatan özgürlükçü bir sol anlayışa emek verenler arasında yer aldı yıllardır.
Darbelere karşı çıktığı için ne AKP’ciliği kaldı Doğan Tarkan ve Ufuk Uras gibi ne de liberalliği.
Tek kelimeyle militarizmin eleştirel tarihini yazdı, Almanya, Japonya ve Türkiye örneklerini inceleyerek.
Peki nasıl oldu da CHP’yle yan yana durmanın elzem olduğunu savunmaya başladı?
Nasıl oldu da Belge’yi “yazı yazsın da yerden yere vurayım şu sosyal medyada” diye bekleyenler, yazılarını paylaşmamak için kendilerini zor tutar hâle geldiler?
Sanırım sorun, AKP’nin yenilmez, homojen; tabanıyla liderliği, liderliğiyle Erdoğan arasında kopmaz bağlara sahip, taş gibi bir parti olduğu fikrinden kaynaklanıyor. Tam bir denize düşme durumu. Bu, Belge’nin, röportajında “Karanlık bir tünelin başındayız. Nerede bittiği, nereden ışık geleceği pek belli değil” deyişinden de anlaşılıyor.
Halbuki, tünel o kadar karanlık değil.
Karanlık olduğu yerde de el fenerlerimiz var. Yakmayı başarabiliriz.
Türkiye’de dipten gelen devasa bir hareket var. Muazzam bir değişim potansiyeli var. Askeri vesayeti gerileten bu değişim rüzgarı. Çözüm sürecini başlatan bu değişim rüzgarı. Gezi bu değişim rüzgarının üzerinde yükseldi. Kobanê eylemleri bu rüzgarın ifadeleri. Şimdi AKP’ye oy veren işçilerin yavaş yavaş şekillenen sınıf hareketlenmesinin kendiliğinden dinamiği de böyle. Bu işte tünelin bittiği yer.
CHP gibi, varlık koşulu bu rüzgarı engellemek olan bir partiyle yan yana gelmeye çalışmanın bir anlamı yok. Bu rüzgarın AKP içinde yaratmaya başladığı çatlakların ne kadar derin olduğunu görmek yeterli.
CHP’yle yan yana gelmeden; bu çatlakları derinleştirir ve AKP’ye karşı özgürlükçü muhalefeti örgütlerken, “demokratlaşıyoruz” maskesi takan CHP ulusalcılığına da bir saniye bile prim vermemeliyiz.
Şenol Karakaş