Biri akademisyen, diğeri öğretmen iki kamu emekçisinin Ankara Yüksel Caddesi’nde sürdürdüğü açlık grevleri, tüm açlık grevleri eylemlerinde olduğu gibi, grevi sürdürenler hayati sınırı aştıklarında kamuoyunda gündem hâline geldi.
Yaklaşık bir ay önce, 20 günü aşkın süren ve Kürt tutukluların örgütlediği açlık grevleri, taleplerin karşılanması ve uzlaşmayla sona ermişti. Ankara’da iki kamu emekçisinin açlık grevlerinde dile getirilen talepler, KHK’larla işten atılan, açlığa itilen, işsizlik ve yoksullukla baş başa bırakılan tüm kamu çalışanlarının da talebi.
Bu taleplerin karşılanması için ise referandum sürecinde açığa çıkan yüzde 48.5’luk oyun yarattığı moral havaya bağlı olarak tüm emek örgütlerinin, tüm KHK mağdurlarının, tüm ezilenlerin kitlesel demokrasi mücadelesinin örgütlenmesi gerekiyor. 1 Mayıs bu yönde bir ilk adımdı. Son bir haftadır birçok işyerinden direniş ve grev haberleri geliyor. OHAL rejimine ve KHK’ların yarattığı mağduriyetlere son verecek olan, bu kitlesel ve birleşik işçi mücadelesi ve eylemler olacaktır.
Açlık grevini yapanlara değil ama grevle dayanışmak isteyenlere destek bir ölçüde kitleselleştiğinde polis müdahale ediyor. Öncelikle, açlık grevindekilere ve grevdekilerle dayanışmak için orada bulunanlara polisi müdahalesine hayır! Dayanışmak için açlık grevini ziyaret edenlere saldırıya son!
- İnsanları açlık grevine sürükleyen OHAL rejimidir!
- KHK’larla yaşanan mağduriyetlere son verilsin! 15 Temmuz darbesinin örgütlenmesine bilfiil katılanlar dışındaki tüm kamu çalışanları işlerine iade edilsin!
- Barış imzacılarını keyfi bir şekilde işten atan mantığa son verilsin!
Daha önce bu köşede yine çağrısı yapılmıştı: “Şimdi, baskının dokunduğu, etkilediği bütün toplumsal kesimler, hızla bir araya gelmeli. Devletin tepelerinden korku toplumu inşa edilmek için atılan her adım, aşağıda, şimdilik on binlerce insanı kapsamasa da tepki görüyor. Oturma eylemi yapmak isteyenler, barış için yürümek isteyenler, Cumhuriyet gazetesiyle dayanışmak isteyenler, milletvekiline müdahale eden polislere karşı araya girip fiziksel şiddete maruz kalan aktivistler, okuldan atılan öğretmenler, üniversiteden atılan öğretim görevlileri, hapse atılan ya da atılmaya çalışılan gazeteciler, kapatılan tv ve gazetelerin çalışanları… liste uzatılabilir. Binlerce, onbinlerce insan. Bu insanlara tutuklanan vekil ve belediye başkanlarına oy veren milyonlarca insan eklenebilir.
Şimdi yapılması gereken, bu kitleleri bir araya getirecek yasal bir demokrasi mitingi örgütlemektir. Bu, örgütlenme süreci aşağıdan gelişen yepyeni bir demokrasi cephesi olacaktır. Biz yasal mitingimiz için başvuralım, onlar yasaklasın. Biz yine başvuralım, onlar yine yasaklasın, biz yine başvuralım, her başvuruyu eninde sonunda haklarımızı garanti altına alacağımız bir demokrasi şölenine çevirir ve bu şölenin içinde yeni bir demokrasi birliği inşa edebiliriz.”
Koşullar bu satırların yazıldığı Kasım ayına göre çok daha olumlu ve olgun. Taleplerimizi kazanmanın, açlık grevindeki kamu emekçileriyle dayanışmanın da en etkili yolu budur.
İnsanlar darbeci falan değil öğretmen! İnsanlar işini geri istiyor! Görmüyor musunuz?
Şenol Karakaş