Seydişehir’den Artvin’e, teslimiyetten direnişe

29.03.2016 - 11:24
Kemal Başak
Haberi paylaş

Art arda patlayan bombalar ve savaşın tırmanması, AKP’nin neoliberal politikalarına karşı sürdürülen mücadelelerin gündemin gerisinde kalmasına yol açtı. İktidar partisinin yüksek maaşlı elemanlarının en önemli görevi de zaten bu değil mi?

Artvin Cerattepe de unutturulmaya çalışılan bu mücadele alanlarından biri. Buna izin vermemek, asıl kazandıran mücadelelerin işçi direnişleri ve Cerattepe’ler olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak önemli.  Ama Artvin’den önce, gerçekten “unutturulan” bir mücadeleyi kişisel tanıklığım ve yıldızı AKP ile parlayan (holding patronunun adını gezegenin en büyük yolsuzluk dosyalarından biri olan 17-25 Aralık soruşturmalarında milletin annesine ettiği küfürlerden bildiğimiz) Cengiz Holding üzerinden yeniden hatırlatmak istiyorum.

Seydişehir Eti Alüminyum AŞ, iktidara yeni gelen AKP’nin patronların partisi olduğunu bir an önce kanıtlamak için çılgınlar gibi özelleştirmelere soyunduğu 2004 yılında özelleştirme programına alınmıştı. Bu özelleştirme programına karşı, üyesi ve o dönemde yöneticisi olduğum TMMOB Metalurji Mühendisleri Odası tarafından bir mücadele başlatılmıştı. Oda olarak, Seydişehir Eti Alüminyum’un kamu kurumu olarak varlığını sürdürmesini, bunun için gerekli çevre, işçi güvenliği ve ekipman yatırımlarının yapılmasını ve istihdamın arttırılmasını savunuyorduk (Odamız hâlâ aynı görüşte). Bu amaçla, hem Seydişehir’de hem de Ankara ve İstanbul’da basın açıklamaları yapıyor,  işyerinde örgütlü Hak-İş’e bağlı Çelik İş sendikasını ve tabanındaki işçileri harekete geçirmek istiyorduk. Ancak sendika liderliğinin teslimiyetçi (işbirlikçi demek daha doğru olur) tavrı iktidar partisinin ve yağmacı şirketin işini kolaylaştırdı.  Özelleştirmeleri ve bir bütün olarak neoliberal politikaları uygularken mevcut yasaları ayaklar altına almaktan çekinmeyen AKP, sendika liderliğinin yardımıyla, Seydişehir’i de hukuka aykırı bir şekilde özelleştirdi.

Ama özelleştirme yerine işletme Cengiz Kardeşlere peşkeş çekildi demek daha doğru. Kocaman şirket 222 milyon dolar özelleştirme bedeli ile Ce-Ka’ya verildi. Tesisin kendi değeri o dönemde asgari 4 milyar dolar, yıllık üretim değeri 100 milyon dolar olarak hesaplandığı için “kocaman şirket” diyorum. Ama peşkeş bu kadarla da sınırlı değildi. DSİ’nin mülkiyetinde olan ancak işletmesi Eti Alüminyum tarafından sürdürülen yaklaşık 1 milyar dolar değerindeki Oymapınar Barajı, özelleştirmeden hemen önce Eti Alüminyum mülkiyetine katılmıştı. Yaklaşık olarak 200 milyon dolar değerindeki yardımcı tesisler, 1304 adet lojman, devasa bir misafirhane, 3 adet çamur barajı, 7 adet ruhsatlı maden, Antalya Limanı, sosyal tesisler, satışa hazır 25 milyon dolarlık mamul ve şirket kasasındaki yaklaşık 10 milyon dolar da özelleştirme sonrası Ce-Ka’ya intikal ettirildi!

İşte bu özelleştirme adı altındaki peşkeşe karşı Oda Yönetim Kurulu üyeleri olarak dava açtık. Bu dava 8 yıl sonra sonuçlandı, Erdoğan başta olmak üzere özelleştirme yüksek kurulunda bulunan şahıslar suçlu bulundu, tazminata mahkum edildiler. Ama yargı kararlarını tanımayan iktidar için bu tazminat “çerez” parası sayılır. Yıllık üretim bedeli ile birlikte yaklaşık 8 milyar dolar değerindeki bir şirket 222 milyon dolar artı çerez parasına böyle peşkeş çekilmişti!

Benzer, ama göreli olarak daha küçük boyuttaki (35 milyon dolara karşı yaklaşık 1 milyar dolarlık!) el koymayı Eti Bakır AŞ özelleştirmesinde yapan, AKP dönemindeki bütün büyük baraj, otoyol, havalimanı, köprü ihalelerinde birinci sırada yer alan bu firma şimdi Artvin’de ilk defa gerçek anlamda direniş ile tanıştı.

Cerattepe direnişi, neo-liberal politikaları çıldırmışçasına uygulayan, bu politikalarla sadece çalışma hayatını değil, çevreyi ve doğal hayatı da vahşice tahrip eden AKP iktidarına karşı duyulan antikapitalist öfkenin yeni bir dışavurumu olarak patladı. Artvin’deki mücadele aslında yeni değil. Bölgedeki altın ve bakır rezervleri Cengiz biraderler gibi “girişimcilerin” ilgisini 25 yıldır çekiyor. Bölge halkı da mücadelede deneyimli, bu kadar zamandır maden açılmaması için direniyor. Bu 25 yıllık mücadele hukuksal kazanımlar sağladı. Aralık 2015'te projeyi iptal eden mahkeme kararı, madencilik faaliyetinin yeşil alanları tahrip edebileceği gibi, hem su kaynakları üzerinden hem de zehirli gazların asit yağmuruna dönüşmesi suretiyle kenti doğrudan zehirleyeceğini söyledi.

Bu son direniş, tıpkı Seydişehir’de olduğu gibi, şirketin mahkemenin kararına uymayarak faaliyete başlaması sonrası patlak verdi. Direnişle birlikte, devletin egemen sınıfın baskı aygıtı olduğu ve bunu görmek için hiç de Marks-Lenin okumaya gerek kalmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Bütün bir şehir halkına karşı binlerce polis ve asker, çevre ve işçi katili şirketin çıkarlarını korumak için saldırdı. Vahşi saldırılarda onlarca kişi ağır bir şekilde yaralandı.

Artvin’de belediye AKP’nin elinde, ancak Karadeniz’in diğer şehirlerinin tersine Bölge’de AKP’nin ezici üstünlüğü olmayan tek yer, hatta HDP’nin Kürt nüfusu barındırmayan şehirlerde oransal olarak en yüksek oy aldığı yer. Artvin’in bu yapısının mücadelede olumlu yönde bir etkiye yol açtığı düşünülebilir. Buna rağmen Artvin günümüzde esas mücadelenin AKP liderliği ile AKP tabanı arasında olduğunu gösteren önemli bir örnek. AKP içindeki çatlak günden güne artarken Artvin’dekine benzer mücadeleler bu çatlağı derinleştirici bir rol oynuyor.

Artvin’deki mücadele aynı zamanda CHP ve ulusalcıların mücadeleyi bölen milliyetçiliğini ve sömürgeciliğini göz önüne seriyor. Polis saldırısının en yoğun olduğu anda şehrin CHP’li milletvekili Artvin’in Cizre olmadığını, bir cumhuriyet şehri olduğunu, dolayısıyla devletin kendi şehrine saldırmaması gerektiğini söyledi.  Bu açıdan CHP ve diğer ulusalcılara karşı Cizre- Cerattepe kardeşliğini öne çıkarmak bugünün en devrimci görevlerinden biri.

Direniş sonucu hükümet Cerattepe’deki faaliyeti durdurdu, başbakan yargı kararının bekleneceğini söyledi. Ama bu açıklama tam bir çarpıtma içeriyor, yargı bu konuda kararını defalarca “maden işletilemez” olarak vermişti. Şimdi iktidar yeni bir yasal düzenleme yaparak yargının bu türden kararlar vermesini engellemek istiyor. Bir taraftan da eski mahkeme kararını veren Rize İdare Mahkemesi hakimlerini sürgüne gönderiyor.

Dolayısıyla mücadele bitmiş değil. Cengiz holding için gözünü karartan bir iktidara karşı direnen Artvin halkının yalnız olmadığını, benzer direnişlerin, antikapitalist öfkenin her an farklı alanlarda patlak verebileceğini öngörmek, buna hazırlanmak gerekiyor. Sosyalistlerin görevi, bu direnişlerle dayanışmak, direnişler ve işçi grevleri arasında köprü olmak, sağ, ulusalcı milliyetçi fikirlere karşı işçi sınıfının ve ezilenlerin birliğini savunmaktır.

Kemal Başak

[email protected]

Bültene kayıt ol