AKP ateşle oynuyor!

19.01.2016 - 09:50
Kemal Başak
Haberi paylaş

Türkiye’li emekçilerin neoliberalizmle tanışıklığının üzerinden 36 yıl geçti.

24 Ocak 1980 tarihinde dönemin başbakanlık müsteşarı Turgut Özal tarafından açıklanan kararlar ile birlikte işçi sınıfına karşı çok kapsamlı bir saldırı planı yürürlüğe konuldu. Ücretlerin enflasyona endeksli hale getirilmesi (eşel-mobil), resmi tatil günlerinin kısaltılması, işyerlerine performans kriterlerinin sokulması, sendikal örgütlülüğü azaltmak için sendika üyeliğinin zorlaştırılması ve taşeron işçi çalıştırılması, grev yapmanın zorlaştırılması, lokavt uygulamanın kolaylaştırılması, iş güvenliğinin ortadan kaldırılması, sosyal haklarda kesintiye gidilmesi, kıdem tazminatlarının kaldırılması, emeklilik yaşının yükseltilmesi, emeklilik maaşının düşürülmesi, sosyal sigortalar kurumunun lağvedilmesi, kamu işletmelerinin özelleştirilmesi, kamu hizmeti olarak verilen sağlık, eğitim, iletişim ve ulaşımın özelleştirilmesi, kamu topraklarının özel şirketlere açılması gibi başlıklar altında toplanan 24 Ocak Kararları fiilen 12 Eylül Askeri Diktatörlüğü ile birlikte uygulamaya alındı.

İşçi sınıfı, en karanlık dönemlerde bile bu kararlara karşı direndi. Askeri diktatörlüğün planlanan süreden kısa sürmesinde ve peşinden sırasıyla kurulan ANAP, DYP-CHP, ANAP-DYP, RP-DYP, DSP-MHP-ANAP hükümetlerinin devrilmesinde işçi sınıfının, temelleri 24 Ocak 1980 tarihinde atılan bu neo-liberal politikalara karşı mücadelesi belirleyici oldu. Sermaye sahipleri işçilerin bu direnişi nedeniyle, 17 Ağustos (1999) depremini fırsat bilerek yapılan (emeklilik yaşının yükseltilmesini de kapsayan) saldırılar dışında, kalıcı bir başarı kazanamamıştı. Ancak AKP iktidarı döneminde işler değişti. Darbecilerin ve bir dizi burjuva partisinin 22 yılda yapamadığını 13 yılda başaran AKP, görülmemiş bir özelleştirme furyası, görülmemiş bir çevre talanı, görülmemiş bir taşeronlaştırma harekâtı eşliğinde 24 Ocak Kararlarını adım adım hayata geçirerek egemen sınıfın en sevgili partisi olarak adını tarihe yazdı.

Siyasi stratejisini iş güvencesini ve sosyal hakları tamamen ortadan kaldırarak işçi sınıfına karşı ölümcül bir darbe vurmak üzerine şekillendiren ve bu doğrultuda attığı adımlarla patronların hayallerini birer birer gerçeğe dönüştüren AKP şimdi de patronların 36 yıllık hayali gerçekleştirmek için düğmeye bastı. İktidar partisi, kıdem tazminatını kaldırmak, mevcut kıdemlerin oluşturulacak Kıdem Tazminatı Fonuna devretmek (daha önceki fonların akıbeti düşünüldüğünde, esasında patronlara yeni bir fon aktarmak), esnek çalışmayı yasalaştırmak, 657 no.lu kamu personel yasasında değişiklik yaparak iş güvencesini ortadan kaldırmak şeklinde planladığı saldırısını önümüzdeki ay içinde sonuçlandırmak istiyor.

13 yıllık iktidarı boyunca en büyük ustalığı sendikal hareketi dibe çekmekte gösteren AKP işçi sınıfına karşı girişeceği bu en kapsamlı saldırıda sendika bürokrasi içindeki ajanlarına güveniyor. Üç büyük konfederasyon (Türk-İş, Hak-İş ve Memur-Sen) deyim yerindeyse AKP’li kayyum tarafından yönetiliyor. Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın “Ocak ayı içinde kıdem tazminatı ile ilgili çalışmaları tamamlayıp, taraflar arasında bir görüş birliği sağlayarak, Şubat ayı sonuna kadar yasal düzenlemeyi çıkaracaklarını” söylemesinin üzerinden iki hafta geçmesine rağmen sendika yöneticilerinden ciddi bir açıklama gelmedi. AKP’nin parti örgütleri gibi hareket eden Hak-İş ve Memur-Sen’den zaten bir girişim beklememek gerekir, ama genel kongre kararlarında “Kıdem Tazminatına dokunulması bizim için genel grev sebebidir” diye yazan en büyük konfederasyon Türk-İş’ten henüz ses çıkmaması düşündürücü. Yine de işçi sınıfının bu konuyu “öylece geçiştireceğini” düşünmemek gerekir. Nitekim sınıfın mücadeleci kesimlerinin sözcüleri bir hareketliliğin başladığını ifade ediyor. Kıdem tazminatının kaldırılmasına karşı Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu “Gündeme gelmesiyle birlikte örgütlü olduğumuz bütün fabrikalarda üretimi durduracağız” diyor. 657 sayılı yasa değişikliğine karşı KESK Hukuk ve TİS Uzmanı Özgür Yılmaz da “iş güvencesini ortadan kaldırmak için yapılan hamleleri 1997 ve 2003’te ortak mücadele ile nasıl durdurduysak yine öyle durduracağız “ diyor.

KESK ve DİSK tabanındaki bu hareketlilik, daha önce bir benzerine tanık olmadığımız çapta büyük bir sınıf savaşı başlatma potansiyeline sahip. AKP liderliğinin bu potansiyelin açığa çıkmasını engellemek için üç büyük sendikal konfederasyon üzerindeki basıncını arttıracağı kesin, ancak bu konfederasyonların tabanındaki işçilerin, genel grev örgütlemeyi tartışmaya başlayan metal işçilerine ve eğitim emekçilerine bakmalarını engellemesi o kadar kolay olmayacak. İşçi sınıfı bu en kapsamlı saldırıya karşı tek yumruk olmayı başarırsa, AKP’yi kendi yaktığı ateşte tutuşturacaktır.

Kemal Başak

[email protected]

Bültene kayıt ol