1 Kasım seçimleri için partiler kampanya yapmaya başladı. Seçime giren partiler arasında sadece HDP “ama”sız, “fakat”sız barışı savunuyor. AKP, MHP, CHP ise birbirleriyle didişseler ve kamuoyu önünde sert tartışmalar girseler de politik sorunların temellerinde uzlaşıyorlar.
Üç parti de, dozaj farkları olmakla beraber, Kürt sorununda savaşçı bir çözümü tercih ediyor. MHP bu kampın en savaşçısı, CHP en uzlaşmacısı görünüyor. AKP ise Kürt sorununda yeni dönemde başlayan savaş politikasının bizzat sürdürücüsü durumunda.
Benzerlik bu kadarla sınırlı değil. Dağlıca’da çok sayıda askerin öldürülmesinin ardından başlayan ırkçı kampanyaya her üç parti de katıldı. CHP’nin güçlü olduğu illerde HDP binalarına yönelik saldırılara CHP’liler katıldı. Kılıçdaroğlu birkaç gün sonra, zaten saldırılar hedefine ulaşmışken, parti tabanını ırkçı eylemlere katılmamak konusunda uyardı. Tıpkı 9 Eylül akşamı Erdoğan, Davutoğlu ve Bahçeli’nin parti binalarına saldıranların kendi partileriyle ilgisi olmadığı açıklamasını yapmaları gibi, gerçekte bu üç partinin de, başta ülkücü faşistler ve Osmanlı Ocakları üyeleri olmak üzere tüm ulusalcı partilerin HDP üyelerine yönelik linç girişimlerinde aktif rol adıklarının kanıtı oldu.
Savaş tezkeresini onaylayanlara oy yok!
Devletin sınırötesi operasyon yapmasını yasallaştıran tezekerenin uzatılması meclise getirildiğinde, bu üç parti de hırslı bir şekilde “evet” oyu verdi. CHP içinde barış kampanyasını yapmayı düşünen 20 milletvekili oylamaya katılmadı ama sonuç olarak CHP tezkereye evet diyen partilerden birisi oldu. MHP ise zaten sadece savaştan anlayan, savaş politikalarından başka hiçbir dilden anlamayan bir parti olduğunu gösterdi. AKP liderliği, hem ABD’nin koalisyonunda yer almasıyla hem de sınırötesinde Kandil’i bombalayarak zaten devletin askeri harekâtlarının siyasal sözcülüğünü yapıyor.
Tüm bu başlıklarda, bu üç parti arasında bir uzlaşma varken, sadece HDP barışı ve diyaloğu savunuyor.
Her üç parti içinden de milliyetçi ve ırkçı yaklaşımlar sözcüler tarafından dile getirilirken, sadece HDP kardeşlikten, eşitlikten, demokrasiden ve bir arada yaşamanın imkanlarından bahsediyor.
Bu nedenle bu seçimerde, barış, demokrasi ve özgülükler için, “Oylarımız HDP’ye!”
Umutlarımızı kıramayacaklar
İki aydır genç, yaşlı, gerilla, asker, çocuk, kadın yüzlerce insan öldü.
Çözüm sürecinde açığa çıkan tüm umutlar kırılmaya çalışılıyor.
Onlarca bölgede “Geçici Özel Güvenlik Bölgesi” ilan ediliyor ve yeni türden bir sıkıyönetim uygulaması hakim hâle getiriliyor. Sokağa çıkma yasakları, kentlerin ablukaya alınması, sivil yerleşimlerin bombalanması, keskin nişancıların devreye sokulması, koruculuk sisteminin yeniden hortlatılması, ırkçı saldırılar aralıksız devam ediyor. Bu türden her adımla umudumuz kırılmaya çalışılıyor.
Amaçları açık! Amaçları HDP’yi baraj alında bırakmak.
Amaçları bu, fakat fark edemedikleri bir gerçek var: her şey, herkesin gözünün önünde cereyan ediyor. Herkes gerçeği görüyor. Bu gerçek, HDP’nin silahla, çatışmayla, savaşla doğrudan hiçbir ilişkisi olmadığı gerçeği. HDP, 6 Haziran Diyarbakır mitingi bombalandığında da barış istiyordu, HDP binalarına yönelik saldırılar sırasında da barış istemeye devam etti.
HDP’yi çatışmalarla ilişkilendirmeye çalışmak, ölümlerin sorumluluğunu HDP’ye yıkmaya çalışmak, diğer partilerin HDP’nin barajı aşmasından duydukları korkunun ürünü olan bir taktik.
Bu taktiği boşa çıkartmak ve HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde aldığından daha yüksek bir oy almasına yardımcı olmak için umudu örgütlemek, umudu harekete geçirmek ve umudun 1 Kasım seçimlerinde sandığa yansımasını sağlamak zorundayız.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)