Anormal-normal ve 2023 seçimleri

12.01.2023 - 08:21
Şenol Karakaş
Haberi paylaş

İktidar, siyaseti anormal bir gerilim içinde, sıra dışı uygulamaları aralıksız uygulayarak şok ve dehşet havası yaratmak üzere ele alıyor. Liste çok uzun. Sezen Aksu’nun dilini kopartmaktan söz etmekten TTB’nin kapatılmasını savunmaya, çocuk tecavüzcülerini savunanların basın açıklaması yapması özgürlüğünün tanınmasından “iltisak” gibi hukuk dışı kavramlarla hukuk alanının zıvanadan çıkartılmasına, iktidarın yerli ve milli görmediği her siyasi öğeyi vatan haini ilan ettiği bir savrulmanın günlük gazeteci” dili haline geldiği koşullar, faşistlerin faşistleri suikastlarla katlettiği, suç örgütü şeflerinin ana muhalefet partisi liderini tehdit ettiği, grup toplantılarından insanlara küfürlerin edildiği, ağır bir çürüme, yozlaşma, mafya-bürokrasi-siyaset ilişkilerinin karmakarışık hale gelmesi iki gerçeği gösteriyor: Bu sıra dışı uygulamaların bir nedeni iktidarın iktidarı yürütme yeteneğinin sallantıda olması ama diğer bir neden ise sürekli düşman yaratan, aşırı sağcı bir lümpenliğin toplum, siyaset ve yargı alanında üstün duruma gelmesi ve bu üstünlüğün yarattığı korku iklimi, iktidarın arayıp da bulamadığı bir atalet yaratıyor. Bir diğer gerçekse iktidarın kutuplaştırıcı dili ve her gün bir yenisine tanık olduğumuz şok politikaları, iktidarın azınlığa düştüğünü gizlemeye yarıyor. Korkutma politikası korkutanların güçlüymüş gibi siyasal alanda boy gösterdikleri bir iklimle el ele gidiyor.

Kutuplaşma artıyor

Seçim sürecinin kendine özgü dinamikleri, iktidarın bu politika yapış tarzında bir yumuşamaya yol açmayacak. Tersine, bu kutuplaştırıcı üslup, derinleşerek sürecek. Seçim sürecinin, burjuva partilerinin isteği dışında oluşan politik derecesi yüksek havası ve tek tek herkesin kutuplaşmış mevcut siyasal ortamda daha da net politik fikirlerle her gün siyaset tartışması anlamına gelecek. Bu nedenle, “Sokakta mücadele/Sandıkta HDP!” diyen aktivistler ve öncü işçiler bu dinamik sürecin en çok ses çıkartan ve iktidar blokunun yenilmesi için en net sözleri söyleyen mücadeleyi örgütlemeliler.

Ama unutulmaması gereken önemli bir nokta da Cumhuriyetin 100. yılı esprisiyle iktidarından muhalefetine, hatta ulusalcı sosyalistlere kadar siyaset alanında milliyetçi bir kabarmaya tanık olacağız. Bu kabarmaya karşı “Cumhuriyetin dışladıkları açısından 100 yılı”nı tartışacak bir dalga kıran inşa etmek, bu dönemin en önemli adımlarından birisi olacak.

Göçmenlerle dayanışma ve iklim krizine karşı mücadele

Öte yandan ekonomik kriz ve fakirleşme katlanılamaz boyutlarda. DİSK’in son araştırması, işsiz sayısının 8 milyona dayandığını gösteriyor. Ekonomik krizi derinleştiren ekonomik politikaların özünde, yoksulların daha da yoksullaştırılması ve böylece sermaye gruplarına kaynak aktarmanın sürekliliğinin sağlanması yatıyor. Seçim dönemi bu sorunun geriye itildiği değil, siyasetin merkezine oturtulduğu bir süreç olarak ele alınmalıdır. Aynı zamanda bu seçim dönemi, 100. yıl milliyetçiliği tarafından daha da köpürtülerek bir ırkçılık biçimi alacak ve bu mevcut göçmen düşmanlığının daha da tırmandırılmasına neden olacak. Hemen hemen tüm ana akım partilerin göçmenleri geri göndermeyi seçim kampanyasının omurgası yaptığı koşulların göçmenler için yaratacağı tehditlerin boyutunu öngörerek, seçim sürecini bir göçmen dayanışması süreci olarak ele almalı ve özellikle sol muhalefetin ve kitlesel emek örgütlerinin göçmen konusundaki yer yer ikircikli tutumunu aşması için bastırmalıyız. 

Küresel düzeyde “çoklu kriz” kelimesinin popülerleşmesi, çoklu krizlerin herkesçe kabulü anlamına gelse de iklim krizine karşı mücadele henüz yeterince ciddiye alınmıyor. Önümüzdeki ayları, iklim krizine karşı en gür, en kitlesel tepkiyi örgütlemek için değerlendirmeliyiz.

Barışı savunmayan partilere oy yok

Son olarak, Türkiye, sınır ötesi harekatları alışkanlık haline getiren bir devlete dönüşüyor. Seçim sürecinin dinamizmini, “barışı savunmayan hiçbir partiye oy yok” politikasını öne çıkartarak değerlendirmek çok önemli. 

Küresek ölçekli gelişmelerin seyri tüm bu başlıkları belirleyecek elbette. Bir dizi mücadele başlığı daha önümüzdeki her bir gün öne çıkacak.

Bir toplumsal öfkenin birikişine tanık oluyoruz. İktidar, “Rüzgâr ekenin fırtına biçeceğini” ya bilmezden geliyor ya da muhtemel fırtınanın şiddetinden bihaber. 

Bu öfkenin güncel bir sosyal mücadeleye dönüşmesinin önündeki engeller aşıldığında seçim sadece basit bir hakeme bile indirgenmiş olabilir. Önemli olan bu sıra dışı kutuplaştırıcı iktidar politikasının oyununu sokakta birleşik mücadele zeminleriyle aşmayı başarmak.

Şenol Karakaş

(Sosyalist İşçi)

 

Bültene kayıt ol