İktidar çok açık bir şekilde, 1915’i ve 1923-1940’lar arasını inşa eden devlet geleneği ile sağ muhafazakârların geleneğini harmanlayan bir ideolojik çatıya sahip.
İktidarın çıkarlarına uyum göstermeyen her siyasi yapının “hain” ilan edilmesine kapı aralayan yaklaşım bu.
İktidar bloku, Cumhuriyetin 100. yılını devletin ideolojik çatısını güçlendirmek ve seçim sürecinde iktidar bloku dışında kalanları yıldırmak için kullanacak.
Bu, eğer aşılamazsa mücadelenin önündeki en büyük engellerden birisi olarak öne çıkıyor.
Bunun nedeni, ana muhalefetin de köşe taşları itibarıyla Cumhuriyetin 100. yılı meselesini, Türk milliyetçiliğini köpürtmek için kullanmakta bir sakınca görmemesi.
Tersine, Altılı Masa’nın aylardır süren oturumlarında Kürt sorununa yaklaşım ve özellikle HDP’ye yönelik yaklaşımına bakarsak, bu milliyetçiliğin pratik günlük politik mücadeleyi nasıl belirlediği net bir şekilde görülüyor. Seçimi kazanmak için HDP’nin oylarına muhtaç olan ama Kürtlerin oyuna talip olurken partilerine mesafeli yaklaşan bu ana muhalefet ittifak bloku HDP Eşgenel Başkanı Pervin Buldan’ın “HDP ayrı bir cumhurbaşkanı adayı çıkartabilir” açıklamasına yaklaşımıyla ne kadar 100’ncü yılcı, ne kadar milliyetçi olduğunu da göstermiş oldu.
Kapatılması gündemde olan bir partiyle dayanışmamak zaten büyük bir kusurdur. Ama bir de bu partinin bağımsız bir parti olduğunu unutup Altılı Masa’nın tüm taleplerini yerine getirmesi gereken bir emir kulu gibi ele alınması, ana muhalefetin milliyetçiliğiyle açıklanabilir bir ölçüde.
HDP’nin “Biz de cumhurbaşkanı adayı çıkartabiliriz” çıkışı, sadece sağa karşı sağcı muhalefetin kimyasını bozmakla kalmadı, çok keskin solcuların solculuklarına sınırı, anti-Erdoğancılıkla çizdiği de görüldü. HDP’nin önerisini Erdoğan’ın ilk turda yenilgisinin önünde engel olarak gören ulusalcı sosyalistler, “Altılı Masa’nın adayını desteklemeliyiz” açıklaması yaptılar.
HDP milyonlarca insanın oyunu alan bir parti.
HDP bağımsız bir parti.
HDP, hep Türkiye’de yaşayan, batılıların yükünü taşımak zorunda olmayan bir parti. Solun çeşitli kesimleri, hâlâ, HDP’nin emanet oylarla şimdiki durumunda olduğunu düşünüyor. Ne hikmetse, oyları yükselen HDP olunca aldığı oyların bir kısmı emanet olmak zorundaymış gibi yaklaşılıyor.
Toplumun tüm ezilen kesimlerinde biriken öfkenin devasa bir sosyal harekete dönüşmesinin önündeki engellerin başında, özellikle Kürt sorununa yaklaşımda kendisini ele veren, Kürt siyasetçilerle kurulan çıkarcı ilişkide açığa çıkan ve Kürtlere memleketin tüm sorunlarını çözmede sürekli taviz vermesi gereken özne olarak yaklaşan bu ezen ulus solculuğundan türeyen yaklaşım, bu milliyetçilik geliyor.
Her sorunla baş etmek için seçimlerin geçmesini bekleyen yaklaşımla, seçimler geçerken elden geldiğince AKP ve ABD karşıtlığının arkasına saklanan ulusalcılığın sendikalar ve tüm mücadele alanlarında hakim güç olmasına karşı tartışmak lazım.
“Yaşasın halkların kardeşliği”, biraz eskide kalan bir slogan. “Yaşasın halkların eşit koşullarda kardeşliği!”, işte bu bugünün sloganı. “Onların cumhuriyeti”, “dışlananların cumhuriyeti” tartışmasında milliyetçiliğe karşı barikat örmek zorunda olanların ezen ulus kibrinden hızla kurtulmalarında fayda var.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)