Kapitalizm çürürken

14.09.2022 - 16:56
Yıldız Önen
Haberi paylaş

Michael Robert yazdığı son makalelerden birisinde “yaşam beklentisinin insani gelişimin en iyi ölçütlerinden birisi olduğunu” söylemiş ve avcı-toplayıcı toplumlarda, çocukların sadece yüzde 57-67’sinin 15 yaşına ulaşabildiğini yazmıştı.

Yine aynı yazıda bir köylü için Ortaçağ’da ortalama yaşam beklentisinin 35 yıl olduğunu söylüyordu. Elbette sınıflı toplumlarda mülksüz sınıflarla mülk sahibi sınıflar arasında kaç yıl yaşayacağına dair beklenti farklıdır.

Kapitalizm ise bir dizi açıdan kendisinden önceki üretim tarzlarına göre ileriye dönük bir sıçrama yarattı. Roberts’ın dediği gibi bilimin insan vücudu, hijyen, kanalizasyon vs hakkında bilgileri hızla genişletmesi, daha iyi beslenme süreçleriyle ilgilenmesi ortalama yaşam süresini uzattı. 

Bu sıçramaya rağmen kapitalist üretimin doğasında yatan rekabet güdüsü nedeniyle ve bu güdünün devlet örgütlenmeleri aracılığıyla sürdürdüğü büyük savaşlarda on milyonlarca insan öldü. Bu insanların yaşam süresi beklentisinin çok altında, hayatlarının baharında öldüğü açık. Maalesef sadece cephelerdeki askerler değil, savaşmaya gidemeyen yoksul yaşlı insanlar da erkenden öldüler. Kapitalist rekabet ve sömürünün mantığı bir tek savaşlar sırasında ortaya çıkmıyor, ağır çalışma şartları, sömürgecilik, toplumun yoksul çoğunluğunu asla korumayı düşünmeyen mantığının sonucunda da on milyonlarca insan erkenden ölmeye devam ediyor.

Bütün bunlara rağmen kapitalizmin sağlık alanında yarattığı sıçramayı, gezegen üzerindeki tüm insan ve hayvanları doyuracak kadar yiyecek üretmesini, hijyen konusundaki gelişmeleri düşündüğümüzde, yaşam beklentisinin sürekli olarak yukarı doğru gitmesi gerektiğini görüyoruz. 

Ama öyle değil. Hem de şaşırtıcı bir şekilde, sorun ABD’de başlıyor. Roberts, ABD’de yaşam beklentisinin 2021’de, esas olarak Covid-19 ölümleri nedeniyle en düşük seviyesine gerilediğini yazıyor: 

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, 2019’da yaşam beklentisindeki düşüşün, bir yüzyıldaki en büyük iki düşüşe eşit olduğunu tespit etti. Ayrıca, erkekler ve kadınlar arasındaki yaşam beklentisindeki eşitsizlik geçen yıl artarak, yirmi yıldan beri en yüksek seviyesine ulaştı. Amerikalı erkeklerin artık kadınlardan yaklaşık altı yıl daha az, yani sadece 73,2 yıl yaşaması bekleniyor.

ABD’de elbette yoksulların yaşam beklentisi zenginlere göre daha düşük. Ayrıca yoksullar arasında Amerikan/Alaska yerlileri, İspanyollar, siyahi nüfus ve Asyalı nüfus içerisinde  de bir farklılık var: “Yerli Amerikalılar ve Alaska yerlileri için yaşam beklentisi, II. Dünya Savaşı sırasında ulusal ortalamaya yakın bir şekilde 65’e düştü.”

Kapitalizm insanların yaşam beklentisi farklılığını hem “merkez ve çevre ülkeler” arasında hem de merkez/zengin ülkelerin kendi içinde derinleştiriyor. Örneğin İsviçre’de yaşam beklentisi 84 yıl, eğitimde harcanan süre ortalama 16,5 yıl ve ortalama maaş 66 bin dolar. Güney Sudan’da ise yaşam süresi 55 yıl, eğitim süresi ortalama 5,5 yıl ve yılda kişi başı 768 dolar gelirden söz ediliyor.

Bu yılın başında ABD’de yapılan araştırma, 2020 yılında ABD’de 37.2 milyon kişinin yoksulluk seviyesinde yaşadığını gösterdi. Nüfusun en alttaki yüzde 50’si 1989 yılında hane halkı servetinin yüzde 3.7’sin sahipken, artık yüzde 2.8’ine sahip olabiliyor. En tepedeki yüzde 1’in ise ABD’nin toplam zenginliğinin yüzde 31.8’ine el koyduğunu gösteriyor. Bu, 44.9 trilyon dolar gibi çok büyük bir servet anlamına geliyor.

Tüm bu verileri bugünlerde büyük bir felaket yaşayan Pakistan halkının on milyonlarcasının durumunu ve iklim krizinin etkilerini düşünerek ele alınca, kapitalizmin çoktan ömrünü doldurmuş olduğu bir kez daha görülüyor:

“Gelişmelerinin belirli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim ilişkilerine ya da bunların hukuki ifadesinden başka bir şey olmayan, mülkiyet ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelir.”

Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı başlıklı kitabının önsözünde bu cümleyi, “O zaman bir toplumsal devrim çağı başlar” diyerek sürdürüyor.

ABD’deki zenginlerin 44.9 trilyon dolarıyla dünyadaki tüm zenginlerin trilyonlarca dolarına ve üretim araçlarına kolektif olarak el koyduğumuzda gezegen üzerindeki her sorunun hızla çözüleceğini tahmin etmek güç değil.

Yıldız Önen

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol