Siyaset mühendisliği çürümeye çözüm olmaz

17.03.2022 - 12:14
Şenol Karakaş
Haberi paylaş

Seçim sistemi değişiklik paketi mecliste. Bir dizi tartışmayla birlikte gelen paketle şu dört başlıktaki kanunlarda değişiklik hedefleniyor: Siyasi Partiler, Seçimlerin Temel Hükümleri, Mahalli İdareler ve muhtarlıklarla milletvekili seçimi kanunlarında değişiklik öneriyor AKP-MHP koalisyonu.

Bu yeni düzenleme olduğu gibi meclisten geçerse oluşacak yasal çerçevede girilecek bir seçim sonuçlarına dair Tarhan Erdem’in yaptığı simülasyon, iktidar blokunun bu düzenlemenin ardından yapılacak seçimlerde toplam milletvekili sayısının en fazla 10 koltuk daha artabileceğini gösteriyor. Elbette, daha az oyla meclis kontrolünü garanti altına almak istemesi beklenir bu iktidardan. Daha önceki iktidarlar da daha düşük oylarla meclis çoğunluğunu elde etmek için seçim mühendisliği yapmaya çalışmışlardı. AKP girdiği ilk seçimde oyların yüzde 34,3'ünü aldı ve 363 milletvekilliğiyle, meclis sandalyelerinin yüzde 66'sını kazanmıştı. Fakat, daha az oyla biraz daha milletvekili çıkartmaktan öte anlamları var gündemdeki değişiklik önerisinin.

Baraj indirimi dışında neler var?

Değişiklik paketinde köklü diyebileceğimiz üç değişiklik önerisi bulunuyor. Birisi, seçim barajının yüzde 7’ye indirilmesi. Fakat, bizzat Türk usulü başkanlık rejiminin başı tarafından ifade edildiği gibi bu sistem yönetimde istikrarsızlığa son verdiyse, devlet ve egemen sınıf için neden bir baraja gerek var hâlâ? Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük yönetim hatalarını yapsalar bile, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”nde kimse cumhurbaşkanını görevden alamıyor. Bırakalım birisini görevden almayı, bakanlar ve devlet bürokratları şöyle göğüslerini gere gere istifa bile edemiyor. Olsa olsa aflarını isteyebiliyorlar. Bu durumda neden baraj sıfıra indirilmiyor? “Ben yaptım oldu” diyen devlet geleneğinin keyfiliği belirleyici bir etken.

Düzenlemenin ikinci önemli yanı ittifaklara yönelik. Bu yeni düzenlemeyle,  Prof. Dr. Ahmet Demirel’in söylediği gibi “Yepyeni radikal bir sistem değişikliği değil bu ama önemli farklılıklar yaratacak. En önemli nokta 2018’de getirilen ittifak sisteminin avantajlarını tamamen ortadan kaldırıyor olması. İttifakların artık hiçbir manası kalmıyor. 2018’de getirilen sistemde alınan oylara ittifaklara göre bakılıyordu. Yani Cumhur İttifakı’nı oluşturan AK Parti ve MHP’nin oyları ne kadar, Millet İttifakı’nı oluşturan CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin oyları ne kadar diye hesaplanıyordu. Milletvekili sayıları ittifakın toplam oyu üzerinden dağıtılıyordu. Şimdi ittifakın toplam oyu uygulaması ortadan kalkıyor. Milletvekilleri artık bir partinin seçim bölgesinde tek başına aldığı oy oranına göre belirlenecek. Örneğin A partisinin 100, B partisinin 50, C partisinin 70 oyu varsa ve A ve B ittifak yapıyorsa onların toplam oyu 150 olduğu için B partisi az oy almasına rağmen milletvekili çıkarabiliyordu. Artık bu mümkün olmayacak.”

Özetle, bir dip dalgası yakaladığı iddia edilen partiler dahil, mevcut barajı aşması mümkün olmayan sol-ulusalcı sol ve sağcı ya da neoliberal politikaları muhalefetmiş gibi savunan merkezci ve en sonu muhafazakâr partilerin önünde bir baraj sorunu yok. Ama üye, başkan ya da temsilcilerinin milletvekili seçilmesi gibi bir problemleri var. Şahsen milletvekili olmayı ölüm kalım sorunu gibi gören bu partiler açısından yeni düzenleme berbat bir hamle anlamına geliyor. İktidarın küçük sol partilerin durumuyla ilgilenmediğini düşünebiliriz. Bu durumda, bir anket şirketi yöneticisinin yorumladığı gibi, Millet İttifakı'ndaki küçük partileri CHP listelerinden seçime girmeye zorlar. Örneğin Gelecek Partisi’nin adaylarının CHP listesinden seçimlere girmesini bünyesi kaldırmayacak (CHP ile bir ittifakı benimseyebilen parti yöneticilerinin CHP’den aday olmayı kaldıramamaları anlaşılır gibi değil kuşkusuz) olan seçmenlerin bir kısmının AKP’ye geri döneceği, en azından kaderine küsüp hiçbir partiye yönelmeyeceği murat edilmiş olabilir. Bu partilerin yaklaşık yüzde 5-6 oranında toplam oyları olduğu düşünülürse, seçim mühendisliği iktidar açısından fena bir yaklaşım değil.

Kuşkusuz, küçük partilerin barajı ittifakla geçmesi dışında bu partilere hiçbir avantaj getirmeyen değişiklik, tersine, özellikle Millet İttifakı kapsamında bir dizi değişikliği, yeni ittifak arayışlarını da gündeme getirebilir. CHP’yle ortak tutum almaktan hoşnut olmayan tabanlarını ikna etmek için bu küçük partiler İYİP’le birlikte davranabilirler. Küçük partiler yeni bloklar kurmak için bir araya gelebilirler. 

Milletvekili hesaplamasında ittifakı anlamsız bırakan ve 2018 öncesine dönüş anlamı taşıyan değişik önerisinin üçüncü önemli yanı milletvekili transferini engelleyen yapısı. Böylece, geçtiğimiz seçimlerde yaşanan İYİP’in CHP üzerinden grup kurup seçimlere katılabilmesi gibi örneklerin tekrarlanmasına karşı duvar örmeye çalışan iktidar, alttan alta, HDP kapatılırsa başka partiler aracılığıyla grup kurmasının da önüne geçmiş oluyor.

Partiler, bu düzenlemeyle grup kursalar bile Türkiye çapında seçime katılmaları için örgütlenmelerini tamamlamak zorunda olacaklar.

Millet İttifakı açısından

Tarhan Erdem, “İttifak ruhunu ortadan kaldırmaya çalışmakla yetinmiyorlar. İttifak ortağı olan büyük partilerin lehine bir mühendislik faaliyeti, hile yapıyorlar. Böyle kanun teklifi mi olur? MHP bunu nasıl kabul etti anlaşılır gibi değil. MHP barajı geçsin, AKP daha çok oy alsın hesabı yapıldığı açık.” Cümlelerinde MHP’nin ne yapacağının altını çiziyor.

Gerçekten de MHP’nin bu düzenlemeyi nasıl kabul ettiği görüşleri sık sık dile getirilmeye başlandı.

Yukarıda, “Bu durumda neden baraj sıfıra indirilmiyor? ‘Ben yaptım oldu’ diyen devlet geleneği belirleyici bir etken” yazmıştım. Buna, bu keyfiliğin daima MHP’den yana açık bir tutum içerdiğini de eklemek zorundayız. MHP’nin baraj altında kalmayacağı sınırın yüzde 7 olduğu öngörülüyor çok açık ki. Ama, MHP’yi, AKP’nin himayesi altında bir parti olarak daha fazla damgalayacağı için bu değişiklik paketini nasıl kabul ettiğini düşünenler, Ali Bayramoğlu’nun dediği gibi bu parti açısından aslolanın devlet koridorlarında rahat çalışma, kadrolaşma ve devletin ana eğilimlerinin belirlendiği bir pozisyonda olmak olduğunu gözden kaçırıyor.

Üstelik uzun süreden beri altını ısrarla çiziyoruz: Bu bir mecburlar koalisyonu ve sadece MHP, AKP’nin kanatları altına girmiyor, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması için muhtaç olduğu belirleyici oy yine MHP’de. Dolayısıyla AKP de MHP’nin kanatları altında. Üstelik, MHP, AKP’den daha bağımsız davranabileceği, iktidara yeri geldiğinde mesafe de alabildiğini gösterebileceği bir konuma yerleştirebiliyor kendisini. Esas olarak devlet iktidarının yakınından tüm milliyetçi nefreti pompalayabileceği, bu alanda kadrolaşabileceği fırsatları kollayan ve geri kalan tüm aritmetik oyunları bu stratejisinin yanında önemsiz gören MHP, bazı illerde AKP listelerinden de girebilir, bazı illerde kendi adaylarını da seçime sokabilir hatta bazı illerde AKP lehine geride durabilir.

Başka bir ittifakı örmek

Herkesin ana tartışma konusu haline gelen bu değişiklik önerileri içinde, bir öneri vahim bir duruma dikkat çekerek içinde yaşadığımız rejimin gücü elinde merkezileştirmek için koşulları nereye kadar zorlayabileceğini gösteriyor. Seçim kanunu değişikliğinin 11. maddesi büyük bir adaletsizliği yasallaştırıyor. Özeti şu: Cumhurbaşkanı seçim yasaklarından muaf. Herkes seçim yasaklarının sınırlamaları tarafından denetlenecekken, cumhurbaşkanı hiçbir şekilde sınırlanamıyor. Aylar önce başka bir bağlamda verdiğim örnek, bu düzenlemeye de cuk oturuyor: AKP liderliği muhalefetle boks maçı yapıyor ama bir dizi şartı var. Hakemi kendisi belirliyor ve en yakın arkadaşını hakem yapıyor. Rakiplerinin ellerini bağlıyor. Yetinmiyor, gözlerini de bağlıyor. Hâlâ yeterli gelmediğinde bu düzenlemeler, maçın kurallarını sürekli ama sürekli değiştiriyor, spor salonuna sadece kendi taraftarlarını alıyor, diğer taraftarlara dışarıda polis şiddet uyguluyor, ama yetmiyor, rakibinin ayaklarının da zincirlenmesini istiyor. Sonra kendisini kendisinden çok seven yazar takımına ne kadar mağdur olduğunu, yaka paça bağlanmış rakibine arka arkaya yumruk atarken ne kadar ellerinin acıdığını yazdırıyor. Sadece bu da değil, bunun bir eşitler mücadelesi olduğunu, buradan çıkartmayı başardıkları bir kahramanlık destanının yürek burkan cümleleriyle ifade ediyorlar.

Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde herkes seçim dönemi kurallarıyla sınırlanırken, cumhurbaşkanı devletin tüm olanaklarıyla sınırlanmadan seçim kampanyasına devam edebilecek. 

Mecburlar koalisyonunun çözülmesi yazılı olmayan bir dizi ahlaki kuralın çiğnenmesine de tepki aynı zamanda. Değişikliğin 11. Maddesi de böyle bir kural çiğnenmesi.

Bu durumda, bu müsabakanın tüm kurallarını yeni baştan yazacak başka bir tartışmaya ve harekete ihtiyacımız olduğu açık değil mi?

Emek Çalışma Grubu’nun iki hafta önce açıkladığı işçi eylemleri verisi, kuralları yeni baştan yazabileceğimiz bir iklimin oluşmakta olduğunu gösteriyor. Ocak-Şubat grev dalgasında 107 filli, 1 yasal grev gerçekleşmiş. 106 grevde en az 17 bin grevci yer almış. En az 49 grevde kazanım elde edilmiş. Bu verilere sağlıkçıların grevleri dahil değil. 

Ama iktidar blokunun çözülmesine karşı gündeme getirdiği seçim mühendisliği siyasetin, ekonominin, adaletsizliğin hüküm sürdüğü bu koşullarda istediği sonuçları doğurmayabilir. Yeter ki  oyunu başka bir mantıkla, başka kurallarla, başka sahalarda kurabileceğimizi görebilelim.

Çünkü, iktidarın bütün mühendisliği, HDP’nin ne yaparlarsa yapsınlar yüzde 11-12’lerden aşağı inmeyen oyları. Ne yaparlarsa sorunu daha kötü hale getiren ekonomik krizin şiddeti ve toplumda yoksulların hızla biriktiği çok açık olan öfkesinin oluşturduğu gerçek yaşamın dinamikleriyle örülen duvarlara çarpmak zorunda. 

Şenol Karakaş

Bültene kayıt ol