1 Aralık’ta asgari ücret belirleme komisyonu toplanacak. Asgari ücret tartışmaları ve tespit edilmesi için gösterilen çabalar artık oldukça eski bir döneme ait çabalar gibi görülüyor. Bunun nedeni bir ay önce bambaşka bir ekonomik koşul varken bugün artık Kara Salı olarak adlandırılan ekonomik koşulların içerisinde olmamız. Bir ay önce “asgari ücret şu oranda olabilir” diye düşünürken bir ay içinde işçi sınıfının ve yoksulların %30 oranında yoksullaşacağı öngörülmüyordu. Oysa bırakalım bir ayı, Kara Salı adı verilen günde yaşanan sert dolarizasyon nedeniyle işçilerin alım gücü şok edici bir şekilde düştü.
Bu fakirleşmenin şiddetini anlamak için asgari ücretin dolar karşılığının bir yıl içindeki değişikliğine bakmak yeterli. Asgari ücret 1 Ocak 2021’de 382 dolarken, 23 Kasım 2021’de 220 dolara geriledi. Bu, doların bugünkü karşılığında, bir yıldan kısa bir sürede 2062 lira kaybetmek anlamına geliyor.
Elleri kursaklarımızda
Bu yüzden asgari ücret tartışmalarında işçi sınıfı, emek örgütleri bambaşka bir talepte bulunmak zorundadır. Biz Sosyalist İşçi olarak önceki sayımızda asgari ücretin 5 bin lira olmasını talep ediyorduk. Fakat son ekonomik gelişmeler asgari ücretin net en az 6 bin lira olması gerektiğini gösteriyor. İnsanca bir yaşam için asgari ücretin daha düşük bir seviyede belirlenmesi kabul edilemez. Daha düşük bir asgari ücret, tüm toplumun tüm yoksulların yaşam standardında süre giden düşüşü derinleştirmek anlamına gelir. Daha düşük bir asgari ücret, iktidar sözcülerinin açık açık ifade ettikleri Türkiye’yi ucuz iş gücü cennetine getirmek konusunda taviz vermek olur. Daha düşük bir asgari ücret iktidarın en başarılı olduğu konuda, yani kaynakları sermayeye aktarma konusunda elini rahatlatmak anlamına gelir. İktidar, daha düşük bir asgari ücret oranı kabul edilirse fakirden alıp zengine aktarma konusunda yeni bir alan elde etmiş olur.
Türk-İş başkanı Ergün Atalay’ın verdiği bir röportajda dediği gibi, asgari ücret 35 milyon kişinin yaşam standardını belirliyor. Asgari ücret aynı zamanda işçi sınıfının bütün kesimlerinin ücretinin belirlenmesinde bir çıpa işlevi görüyor. Türk-İş başkanı işçilerin ek iş yapmak zorunda kaldığını anlatırken ve “Asgari ücretlilerin yüzde 90’ı böyle. Az da olsa memur da ek iş yapıyor. İnsanlar mecburen ikinci üçüncü işte çalışıyor. Enflasyon yüzde 20. Bunun çok üzerinde zam vermek lazım” derken bile gerçeğin bütününü anlatmış olmuyor aslında.
İnsanca ücret istiyoruz
Asgari ücret için verilen mücadele sınıf mücadelesinin önemli alanlarından birisi olmak zorunda. Bu yüzden bu mücadele mutlaka iş yerlerinde sokakta işçilerin talepleri gümbür gümbür dile getirilerek örgütlenmeli. Asgari ücret görüşmesini yapan sendikaların liderlikleri tabanda yoksulluğa karşı öfkenin ne kadar derin olduğunu aslında biliyorlar. Bu öfkenin görünmez kılınmaya çalışılması, son 10 yılda Türk-İş, Hak-İş gibi sendikaların liderliklerinin asli görevi oldu. İşçi sınıfı haklarını kazanacaksa, öfkesini göstermelidir. Bu haklar verilmediğinde egemenlere dünyayı dar edeceğini göstermelidir. Masa başı görüşmeler bu dünyayı dar edecek bir meydan okumanın bir ifadesi olursa anlam taşır.
İşçilerin öfkesi, asgari ücret için eylemlerle, aşağıdan taban örgütlenmeleri aracılığıyla kendisini ifade etmek zorunda. İşçilerin öfkesi, tüm ezilenlerin mücadele azmini içeren birleşik bir karakter kazanmak zorunda. İktidarın ekonomi politikaları, önümüzdeki dönemin kış aylarının her bir gününün yoksullar açısından çok zorlu geçeceğini gösteriyor. Bu zorluğu göğüslemenin tek yolu birleşik mücadele. Türk-İş, Hak-İş ve DİSK’in ortak basın açıklamaları çağrısı bu yüzden çok önemli.
Bu açıdan Türk-İş başkanının göçmen işçilerle ilgili söyledikleri birleşik mücadele ruhuna bütünüyle aykırı. Atalay, “İki ayakkabı fabrikası var. Biri Suriyeli, Afgan çalıştırıyor. Diğeri asgari ücret, servis ve yemek parası veriyor. Maliyet birinde 5 bin 700 TL, diğerinde 2 bin TL. Irkçı değilim. Ben Türkiye’den yanayım” diyor. Atalay bir sendikacı olarak göçmen işçilerin aldığı düşük maaşa karşı çıkması gerekirken göçmen işçilerle Türkiyeli işçiler arasına yapay bir bölünme ekliyor. Savunulması gereken göçmen işçilerin de diğer işçiler kadar maaş alması ve aynı hakları sahip olmasıdır.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)