AKP Grup toplantısında konuşan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun SKK'nın başında olduğu dönemlerin yeni kuşaklar tarafından bilmediğini belirtti ve "Hastanelerde rehin alınan ölülerimiz vardı. Kimin dönemi, Bay Kemal'in dönemi. Z kuşağı bunları bilmiyor... Arkadaşlar, bunları hatırlatmamız lazım. Milletime özellikle sesleniyorum, bunları gençlere hatırlatmamız gerekiyor." dedi.
Bu konuşma, AKP liderliğinin parlamento içerisinde muhalefet partileriyle tartışmada hiçbir iddiasının kalmadığının kesin bir kanıtı oldu. Yeni kuşaklara, hiç kimsenin hatırlamadığı SSK gibi kurumların yapısını, işleyişini hatırlatmaya çalışarak muhalefet partilerinin ne kadar kötü olduğunu anlatmak, artık anlatacak bir şeylerinin kalmadığını göstermektedir.
İktidarda CHP varmış gibi yapmak
AKP’liler ve AKP’nin her politikasını AKP MYK’sından daha şiddetle savunan bir grup gazetecinin propagandası o kadar ilginç bir hâl alıyor ki zaman zaman bu politik atmosferin, ekonomik durumun, tıkanmış yönetim işlerinin sorumlusunun CHP olduğunu düşünmek zorunda kalıyoruz. Daha da garibi, iktidarın bu propagandası sanki kendileri muhalefetteymiş de yıllardır iktidarda CHP varmış gibi bir algı yaratıyor.
Şimdi, bu taktiğin sökmediği düşünülmüş olacak ki yıllar yıllar öncesine gidip, bir kurumun yöneticiliğini yapan CHP Başkanı’nın ne kadar berbat işler yaptığı hatırlatılmaya çalışılıyor.
Böylece “aman bu CHP iktidara gelirse her şey çok kötüye gider” mesajı veriliyor.
Daha nasıl kötüye gidebilir?
Ne geçmişi övebiliriz ne de CHP’lilerin çok başarılı yöneticiler olduğunu söyleyebiliriz. Ama Türkiye’de sağlık alanında elde edilen tüm kazanımlar zamanla, özellikle 12 Eylül darbesinin ardından adım adım elimizden kopartılıp alındı. Neoliberal politikalar, sağlık alanında sağlıkta dönüşüm adıyla işlev gördü. Esas olarak sağcı hükümetler, bu hükümetlere ister CHP ortaklık etmiş isterse DSP ve Ecevit liderlik etmiş olsun, sağlık alanında ezilenlerin, işçilerin ve yoksulların haklarının törpülenmesi için çalıştılar. Sağlıkta dönüşüm, sağlık alanında tüm kamusal hizmetlerin özelleştirilmesi olarak yaşandı.
Ama kimse bu konuda AKP hükümetlerinin eline su dökemez. Sağlıkta özel sermayenin önünün açılmasında AKP iktidarları bir dizi karara imza attı.
SSK konusunda Erdoğan’ın hatırlattığı, yani AKP öncesi dönemde, emeklilik yaşı kadınlarda 34, erkeklerde 43’tü. DSP-ANAP-MHP iktidarı, mezarda emeklilik yasasını Gölcük depreminin hemen ardından çıkarttı ve AKP iktidarları döneminde de kadınlar 58, erkekler ise 65 yaşından önce emekli olamamaya devam etti.
Bugün özellikle üç temel alanda, ekonominin, pandeminin ve iklim değişiminin topyekûn bir kriz halini aldığı koşullarda, iktidarın tüm tercihleri zenginlerden yanayken, bırakalım Z kuşağını, AKP’nin artık çoktandır yaşlanmış olan lider kadrosunun bile hatırlamayacağı dönemin tartışmalarını yapmak, AKP açısından yolun sonuna gelindiğini gösteriyor.
Aynı zamanda bugünün gerçeklerini tartışmaktan kaçındığını, gerçek sorunların üzerine örtmeye çalıştığını gösteriyor.
Gerçek sorunlar
Bu sorunların başında ekonomik kriz geliyor kuşkusuz. Optimar’ın yapığı en son ankette “Türkiye’nin en önemli sorunu nedir” diye sorulduğunda yüzde 38.1’le ekonomi ilk sırada yer alıyor. Onu 24.8’le koronavirüs takip ediyor. Ama hemen ardından 11.9’la işsizlik geliyor.
İşte Türkiye’de yoksulların temel gündemi bu. İktidarın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun SSK günleriyle uğraşmasının neden de bu. Halkın birinci gündemi, ekonomi. Yoksulluk. Fahiş gıda fiyatları. Ekonomiyi Kılıçdaroğlu yönetmediği için de insanlar bu sorunlara çözüm önerileri yerine SSK’nın nasıl çöktüğüyle ilgili değiller. Bugün ekonomi can yakıcı bir şekilde çökerken, iktidar sorumluluğu hiç kimseye yükleyemez.
2010-2020 arası fiyat seviyeleri insanların neden ekonomiye öncelik verdiğini gösteriyor: Genel fiyat düzeyi 100 TL’den 263 TL’ye, Gıda raf fiyatları 100 TL’den 303 TL’ye, süt, peynir, yumurta 100 TL’den 306 TL’ye, katı ve sıvı yağlar 100 TL’den 342 TL’ye, meyveler 100 TL’den 320 TL’ye, sebzeler 100 TL’den 332 TL’ye yükselmiş durumda.
İşçi sınıfının alım gücü radikal bir şekilde düşerken esnafların durumu da içler acısı. Bir veriye göre 2020 yılında en az 99 bin 588 esnaf meslekten ve sicilden terkini gerçekleştirerek kepenk kapatmış. Bir başka deyişle 2020 yılında her gün ortalama en az 273 esnaf iflas etmiş durumda.
DİSK-AR Ocak 2021 İşsizlik ve İstihdamın Görünümü raporu ise şu gerçekleri ortaya seriyor: Covid-19 etkisiyle geniş tanımlı işsiz sayısı 10,7 milyon! Ümitsiz işsiz sayısı 1,5 milyona ulaştı! İstihdam 896 bin azaldı. Covid-19 etkisiyle geniş tanımlı kadın işsizlik oranı yüzde 41’e ulaştı! İş aramayıp çalışmaya hazır olanların sayısı 4.3 milyona ulaştı!
Bu olumsuzlukların nedeni Kemal Kılıçdaroğlu değil.
Ekonomi yönetimi.
Tüm siyasal gücü tek bir kişinin ellerinde toparlayan Türk usulü tuhaf başkanlık rejimi.
Bu rejimin tüm siyasal ve sosyal dokuda yarattığı tahribatlar.
Örneğin neden Kılıçdaroğlu’nun SSK günleri konuşuluyor da Erdoğan’ın Türkiye’nin çeşitli yerlerinde anlaşılması zor bir azimle tırnak içinde külliyeler için yatırım proje tutarının 2021 Yatırım Programında 4.3 milyar TL olarak görülmesi konuşulmuyor. Beştepe ek hizmet binası 3 milyar TL, Marmaris Okluk 640 milyon TL, Ahlat 99 milyon TL. Üstelik bunlar proje bedelleri.
Asgari ücret ancak 2 bin 850 TL olurken, Türkiye’de milyoner sayısının artması neden konuşulmuyor?
Bu gıda fiyat artışlarının korkunç seviyesini konuşmak yerine, iktidarın yanlış faiz teorisi nedeniyle çöken Merkez Bankası dolar rezervleri yerine ya da hazine garantili müteahhitlere aktarılan kaynakların inanılmaz boyutları yerine, bu kaynaklarla sadece Z kuşağının değil Z kuşağı mensuplarının torunlarının bile geleceklerinin ipotek altına alındığını konuşmak yerine, neden Kılıçdaroğlu’nun SSK günlerini konuşacakmışız!
Pandemi, iktidar ve bir dizi skandal
Covid-19 konusunda, başlangıçta, iktidar günlerce süren suskunluğunu bir toplantıyla bozmuş ve salgını inkâr aşamasından salgına karşı “tedbirler” aşamasına geçmişti. Basın toplantısının açılışında Erdoğan’ın, gevrek gevrek gülen Rıfat Hisarcıkloğlu’na “Neşen yerinde” demesi pandemi döneminde iktidarın ekonomi politikalarına ışık tutan bir yorumdu. İktidar o toplantıda bir paket açıklamıştı. Paketin iki özelliği vardı: Birincisi Rıfat’ın neşesini yerine getirmesi. Yani apaçık bir şekilde Covid-19 salgınının, sermayeye nasıl kaynak aktarırız diyerek ele alındığını göstermesi. İkincisi ise işçiler ve yoksullara hemen hemen hiçbir önerisi olmamasına rağmen, yukarıdan, sanki dünyalar verilmiş gibi bir üslup tutturulması. Hangi galakside, bu gezegenin hangi köşesinde, salgınla mücadele için alınacak tedbirlerin konuşulduğu bir en üst düzey devlet toplantısının kararları içine insanlara konut almayı öneren bir düzenleme konulabilir!
Yazar Gürbüz Özaltınlı pandemi sırasında iktidarın çuvallamalarını şöyle özetlemiş: Neden bu argümanlara başvurdu anlamadım gerçekten. Maske satışını alelacele yasaklayan ama vatandaşlarına taahhüt ettiği maskeyi ulaştırmayı günlerce başaramayan; futbol karşılaşmaları, camiler, toplu taşıma araçları, günlük hayatın kısıtlanması ve kapanma konularında bocalayan ve geciken; gece saat 10’da gece yarısından sonra sokağa çıkma yasağı getirildiğini açıklayıp insanları sokaklara döken; “vaka” değil “hasta” sayısı açıklamayı dünyada ilk akıl edip ülkesinden ve dünyadan bilgi saklayan; kamuoyuna duyurduğu 50 milyon dozun sadece 3 milyonunu, o da duyurduğu tarihten neredeyse bir ay sonra getirebilen bir yönetimden söz ediyoruz. İşler merkezde böyle yürür, aslında yürümezken yerel yönetimlerin yardım ve dayanışma kampanyalarını yasaklayan bir “performans”!
İktidarın bir pandemi yılı olan 2020’de tüm tercihleri, kaynakların sermayeye aktarılması şeklinde açığa vuruldu. Üstelik hiçbir ülkede yapılmayan bir adım atılarak, zaten her türlü vergiyle boğazı sıkılan insanlardan bir de salgınla mücadele için para istendi!
Ama bunların bir önemi yok! Nasıl olsun ki, yıllar yıllar önce SSK yönetiminde Kemal Kılıçdaroğlu varken, SSK’da işler kötüye gitmişti!
Şenol Karakaş