1 Eylül vesilesiyle barış isteyen, barışı savunan açıklamalar arka arkaya geldi. İyi de oldu. Barıştan sık sık söz etmek, savaş davulları ne kadar güçlü çalınırsa çalınsın, barışı tavizsiz savunan insanlar olduğunu göstermek çok önemli.
Kapitalizmin tarihi sadece savaşlardan ibaret değil. Savaş, kapitalizmin kendisinden önceki toplumlardan devraldığı ama sanayileşmenin bir piyasasına çevirdiği ve ölümleri kitlesel hale getirdiği bir suç.
Savaş istemek, kelimenin tam anlamıyla bir suç.
Onlar, yüzler, binler, on binlerce insanın öldüğü, tüm ekosistemin mahvolduğu, milyonlarca hayvanın, canlı türünü yok edildiği bir yıkım. Savaş, sadece yaşandığı anı değil, yarını, gelecek kuşakları da etkisi altına alan bir suçtur. Savaşlar, üstelik, iki ordunun karşı karşıya geçip birbirine girmesi değildir. Öncesinde milliyetçiliklerin tırmandırılışıyla, komploculuğun günlük düşünme şekli haline getirilmesiyle, her toplumda güçsüz kesimlerin “hain, düşman” ilan edilmesiyle, linç girişimleriyle, kaynakların silahlanmaya harcanması ve hızla artan fakirleşmeyle, çoğu kez öncesinde ve sırasında açlık ve salgın hastalıklarla ilerleyen bir süreçtir. İçinde soykırım ya da soykırımı andıran kitlesel işkencelerin olmadığı savaşlar çok azdır.
Göç yaratmayan, göçmenlerin dışlanmışlık içinde hayata tutunmaya çalıştığı berbat koşullara neden olmayan bir savaş yoktur.
Barışı savunmak bu yüzden çok önemli, hem bugünü hem yarını korumak hem bugünün hem yarının canlı yaşamına kol kanat germek demek çünkü.
Otoriter liderlerin, aşırı sağcı hükümetlerin iktidarda olduğu her yerde, sanki örtülü bir şekilde böyle bir hazırlık yapılıyor. Emperyalist iki blok, birbirinden otoriter, sağcı ve giderek despot adamlar tarafından yönetiliyor. Çin’i yönetenlerin Trump’tan, Trump’ın Putin’den farkı yok.
Dünyanın hem ekonomik hem askerî açıdan en güçlü ülkesi olan ABD’nin başkanının Trump olması, yeterli bir özet aslında durumun vahametini anlatması açısından. Washington Post gazetesi Trump’ın göreve geldiği 20 Ocak 2017’den bu yana, görevinin ilk yılında bin 999, ikinci yılında 5 bin 689 ve 2019’da da 8 bin155 “yanlış ya da yanıltıcı” ifade kullandığını yazdı. Ocak 2020’de, dünyanın en güçlü ekonomisinin başında bulunan adam yaklaşık 16 bin yalan söylemişti.
Yalan, otoriter siyasetin alametifarikasıdır!
Savaşlar, bu yalanların yıkım yaratmak üzere askeri üniformalar giyinip, silah kuşanıp, imha araçları halinde örgütlenmesidir.
Bu yüzden barışı savunmak daima yalana karşı çıkmak, gerçeği savunmak anlamına geldi.
Akdeniz’de, Çin Denizi’nde, Körfez’de, farklı ülkelerin savaş gemilerinin birbirini tehdit ettiği bugün, küresel bir barış hareketine her zaman olduğundan daha fazla ihtiyacımız var.
Savaşın kazananı olmaz!
Barış ise hayattır!
Yıldız Önen