Milli Güvenlik Siyaset belgesinin 2015 yılı taslağında yeni ulusal riskler, yani yeni iç düşmanlar tanımlanmış.
Türkiye’de devlet, her yıl, her dönem yeni iç düşmanlar tanımlar. Kürtler, dindarlar, komünistler, Müslüman olmayanlar. Liste uzar gider. İlk kez bu yıl yeni düşmanlar eklenmiş liseye.
Önceliği “paralel yapı”nın aldığını düşünerek yanılmışız. Milli Güvenliği tehdit den en büyük tehlike olarak, Gezi gelmiş devlet yöneticilerinin aklına. Bu yüzden de “ayaklanmaya karşı koymak” diye bir madde uydurup, bunu en başa koymuşlar. Buna göre, “sivil itaatsizlik ve halk ayaklanmaları çıkartmaya yönelik girişimler, eylemler, kışkırtıcı faaliyetler” öncelikli düşman.
Bu ne anlama geliyor? Hükümet parklara AVM dikecek ama parkları korumak için ellerinden gelen tek şey sivil ve barışçıl eylemler örgütlemek olanlar, Milli Güvenlik Siyaset belgesine göre öncelikli düşman muamelesi görecek.
İkinci sırayı “Paralel yapı” almış belgede. Hükümetin, kendisini aklamak için her kapıyı açan maymuncuk muamelesi yaptığı paralel. Bu madde karışık biraz. Hem devlet içindeki illegal oluşumlar, gizli örgütlenmeler öncelikli düşman ama bu düşmanların arasında “Paralel yapı” ilk sırada.
Dördüncü sırada sosyal medya tehdidi geliyor. Evet! Okuyunca inanamıyor insan. Belge, öncelikli tehdidi şöyle tanımlıyor: “Sosyal medyadan halkı kışkırtmaya, maniple etmeye, etkilemeye ve algı oluşturmaya yönelik tehditler.” Kışkırtma bir yana da, sosyal medyada insanların sadece en sevdikleri yemek tariflerini mi paylaşmasını bekliyor bu belgeyi hazırlayanlar? İnsanları etkilemeye çalışmanın öncelikli tehdit hâline gelmesi nasıl bir bir yaklaşımın ürünüdür? Nükleer santral inşaatına karşı, “Haydi arkadaşlar, nükleer santral çatlar-patlar” diyerek herkesi demokratik gösteri yapmaya çağırmak nasıl öncelikli tehdit olabilir? Olursa düşünce, ifade, örgütlenme ve gösteri özgürlüğünden geriye ne kalır?
Değişmeyen tek şey değişim değilmiş ne yazık ki, bir de devlet aklıymış!
Şenol Karakaş