Salgın başladığından beri dezavantajlı kesimlerin salgından sorumlu tutulmasına hem Türkiye’de hem de dünya çapında defalarca şahit olduk. Salgın, ırkçılığı, göçmen düşmanlığını meşrulaştırmak için adeta bir fırsat olarak görüldü. Önce Çinliler, ardından tüm göçmenler ve diğer azınlıklar suçlandı. Şimdi ise Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş öncülüğünde LGBTİ+lar ve HIV ile yaşayanlar hedef haline getirildi.
LGBTİ+lar şimdiye kadar depremlerden ve diğer doğal afetlerden sık sık sorumlu tutuluyordu. Hiçbir somut dayanağı olmayan bu suçlamalar, yalnızca LGBTİ+’ları hedef haline getirmeye değil; aynı zamanda hükümetlerin suçlarını örtbas etmeye de hizmet ediyor. Hükümet, sağlık hizmetleri yerine savaşa, silaha yatırım yaptığı, işçiler için fiziksel izolasyonu sağlamadığı, sermayenin çıkarlarını insan sağlığının önüne koyduğu için büyüyen salgından LGBTİ+ları sorumlu tutuyor. Böylece, hükümetin başlıca sorumluluğunda olan salgın, bir grup insanın omuzlarına yükleniyor. Bu bir grup insan ise elbette en dezavantajlı konumdakiler, toplumun en çok ötekileştirdikleri oluyor.
Devlet LGBTİ+ların “fıtratıyla” değil haklarıyla ilgilenmelidir
LGBTİ+lara sık sık dayatılan “fıtrat” söylemi hükümetin çıkarları doğrultusunda inşa edilmiş gerçekliği olmayan bir söylem. LGBTİ+ların haklarıyla, sağlıklarıyla, şiddetten korunmalarıyla ilgilenmesi gereken devlet, bunların hiçbirini yapmayıp onların “fıtratlarıyla” ilgileniyor. Tüm bunların hedefinde “Çocuklarımızın ahlakını bozuyorlar!” gibi iddialarla halkın bir kesimini korku ve panik içerisinde, düşünmeden LGBTİ+lara düşman haline getirme ve insanları kendi iyilikleri için LGTBİ+ları baskılama hakkı olduğuna inandırma var.
Ne devlet ne de bir başka otorite bir kimsenin cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliği hakkında söz hakkına sahip değildir; aksine devlet cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği sebebiyle baskı altında olanları korumakla, onların baskıya maruz kalmayacağı şartları oluşturmakla yükümlüdür. Bunu sağlamadığı takdirde devlet halk için var olduğunu ve ona hizmet ettiğini iddia edemez.
LGBTİ+lar ve HIV ile yaşayanlar hedef haline getiriliyor
LGBTİ+lar ve HIV ile yaşayanlar her gün psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalırken, Diyanet’in söylemi herhangi bir dini yargıdan çok daha fazlası; trans cinayetlerini, LGBTİ+lara uygulanan sürekli şiddeti ve HIV ile yaşayanları toplumdan dışlamayı meşrulaştırmak için üretilmiş politik bir söylem. Bu söylemlere sahip çıkan, ya da bu söylemlere izin veren otoriteler, trans cinayetlerinden ve LGBTİ+lara yönelik diğer şiddet olaylarından sorumludur.
Ne LGBTİ+lar ne göçmenler ne de bir başka azınlık salgının müsebbibidir. Hem LGBTİ+ların özgürce yaşamasını engelleyen hem de salgın için gerekli önlemleri almayan, bilim insanlarının çağrılarına kulak asmayan devlet, sağlımızın korunması önündeki en büyük engellerden biridir.
Melike Işık