İngiltere’de seçimlerde Muhafazakârların oylarını 2017’ye göre sadece 1.7 artırmasına karşılık, İşçi Partisi’nin yüzde 8 oy kaybı yaşaması sol saflarda büyük moral yıkım yarattı. İngiltere’de mücadele eden Sosyalist İşçi Partisi üyelerinin yayınladığı seçim değerlendirmesinde “Muhafazakârların İşçi Partisi kaleleri olarak görülen yerlerde bir dizi koltuk kazandığı ve daha önce hiç genel seçimlerde Muhafazakâr bir milletvekili seçmemiş olan alanları kazandığı.” söyleniyor. Bu, Johnson’ın iktidarının kısa vadeli mi yoksa dönemsel mi olacağı konusunda iyimser olmamamıza neden oluyor.
Sağın zaferini İngiltere’de yoldaşlarımız şöyle ele alıyor: “Bu her işçi için, Ulusal Sağlık Servisi (NHS) için, okullarımız için, Universal Credit’in acımasız rejimi tarafından tehdit edilen insanlar için, iklim kaosuna karşı eylem yapmak isteyen herkes için, sıfır saatlik sözleşmelerle çalışan ve sendika hakları olmayanlar için çok üzücü bir felakettir. Daha fazla evsiz insan ölecek. Daha fazla çaresiz insan sınır dışı edilecek veya hapse atılacak. Irkçılar kendilerini daha güçlü hissedecek. Kadınlar ve LGBT+ insanlar yenilenmiş saldırılarla karşı karşıya kalacak. Ama bu son değil. Hepimiz kaybettik ama yenilmedik.”
Benzer şekilde Tribun editörü de şöyle bir şey yazdı: “Yarın neyi kurtarabilirsek onu kurtarmanın mücadelesi başlayacak. Sosyalist hareket daha önce de yenilgi gördü ve daha güçlü bir şekilde bunu atlatacağız – hakiki olanın niteliği yangın sırasında belli olacak. Ancak peşimize düşecekler. Fakat bu gece, kapitalist sistem var olduğu müddetçe bir sosyalist harekete ihtiyaç olacağını ve mücadelemizin devam ettiğini hatırlamalı, bir sonraki kavga için güç toplamalıyız.”
Kuşkusuz Türkiye’deki sol-ulusalcı sığlık bir yandan “Corbyn solculuk yaptığı için kaybetti” derken, diğer yandan “göçmen duyarlılığının” seçim kazanmak açısından faydası olmadığının altını çiziyor. İngiltere’deki seçim sonucunu Türkiye’yi bekleyen seçim açısından ele alıyor, esas olarak da önümüzdeki dönem CHP-İP-HDP-Davutoğlu ve Saadet ittifakının üzerinde yükselmesi gereken temellere vurgu yapıyorlar.
Bu yüzden bazı noktaların altını çizmekte fayda var: İngiltere’den gazetemizin bu sayısına seçim değerlendirmesini yazan Arife Köse’nin ve Charlie Kimber’ın yazdıkları gibi Corbyn solcu olduğu için kaybetmedi. Ronan Burtenshaw’ın da dediği gibi “İşçi Partisi bu seçimi fazlasıyla işçi sınıfı partisi olduğu için değil, çok az öyle olduğu için kaybetti.” Türkiye’de her seçim döneminde sol içinde sağcılığın yükselmesinin, MHP’li adayların dahi desteklenebiliyor olmasının nedenlerinden birisi bu seçim kazanmak için sağa oynama merakı.
Seçimlerden sonra İşçi Partisi üyelerinden birisiyle yapılan bir röportajda “Corbyn’in manifestosunda çok iyi politikalar vardı, ancak kapsamlı bir tek mesaj yoktu” deniyor. Kaldı ki, iklim krizi konusundaki radikal görünen program da seçimlerin ilan edilmesiyle beraber yumuşatıldı.
İngiltere’de Corbyn’in Brexit konusundaki belirsizliği, toplumun etrafında kutuplaştığı asli sorunun es geçilmesi anlamına geldi. Corbyn’in antisemit olduğu ve ırkçılık yaptığı yalanlarına karşı sürekli savunmada kalması da politik atmosferi olumsuz etkiledi. “İşçi Partisi sağ kanadı her fırsatta Corbyn’i karartmaya çalıştı. Seçim gecesi, İşçi Partisi’nin ‘ırkçı parti’ olduğunu söyleyen Stoke-on-Trent North bölgesi milletvekili Ruth Smeeth ile devam etti.”
Kuşkusuz otoriter, maço, yalancı ve açıkça iklim, gezegen, kadın düşmanı olan ve herşeylerini sermayenin savunmasın adamış liderlerin geçit törenine şimdi Boris Johnson da eklendi. Bu moral bozucu.
Fakat dünyada, Türkiye’de ve İngiltere’de kapitalizm tüm kutuplaştırıcılığı, çelişkileri ve adaletsizlikleriyle duruyor. Johnson’ın karşısında dağ gibi sorunlar var, sadece sorunlar değil, büyük mücadele deneyimlerine sahip olan bir işçi sınıfı, sosyal hareketler ve sosyalist gelenek tarihi var. Bu hareketlerin gelişmelere sessiz kalmayacağını düşünmek çok iddialı olmak anlamına gelmiyor.
Başarılması gereken, seçim sandığından güçlü çıkmak için hareketin, işçi sınıfının, iklim aktivistlerinin, antifaşistlerin, ırkçılık karşıtlarının en ileri, en militan kesimlerinin taleplerine mesafelenmek değil, ancak, hareketin en ileri kesimlerinin sözcülüğünü yapanların kapitalizme ve onun otoriter-aşırı sağcı sözcülerine meydan okuyabileceğini görmek.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)