"Türk tipi başkanlığa", Erdoğan yönetimine karşı çıkmak, demokratik muhalefetten sayılmak için yeterli midir?
Soldan birçok muhalifin tutumuna bakılırsa bu sorunun yanıtı 'evet.' Böyle baktıkları için, 'Ayasofya cami olarak ibadete açılsın' talepli "eylemler" yapan, LGBTİ+'lara ve İstanbul Sözleşmesi gibi kadınların kazanımlarına açıkça düşmanlık besleyen Saadet Partisi'ne kapıları, medya organlarını ve eylem birliklerini hiç sorun etmeden açtılar.
Darbelere ve başkanlık rejimine karşı çıkan bazı tutarlı demokratlar da AKP'nin önünü kesmek için daha demokrat saydıkları, iktidar partisinin tabanına seslenen ve "öbür mahalleye" benzer şeyler söyleyebilen bu partiye oy verdi.
Saadet ve bir dizi burjuva partisinin HDP ile yer aldığı çeşitli koalisyon "formülleri", rejimden kurtuluş için bir anahtar olarak görülüyor. Ancak bu bir anahtarlık ve içindeki anahtarlar başka başka kapıları açıyor.
Konya sokaklarında, AKP'li belediyenin billboardlarında asılı devasa afişlerde "Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin" yazıyor. İmza Anadolu Gençlik Derneği ve Milli Gençlik Vakfı, yani Saadet Partisi'nin (Milli Görüş'ün) gençlik örgütlenmeleri. "Sizden kim dost edinirse o da onlardandır" diyen AGD ve MGV, Maide suresinin 51. ayetine atıfta bulunarak anti-semitik ve anti-Hristiyan tutumlarını hem meşrulaştırmak hem de yaygınlaştırmak istiyor.
İsrail Filistin'i vururken, Türkiye ABD ile gerilim yaşarken, Yahudi ve Hristiyanları hedef alarak örgütlenmek istiyorlar. Saadetçiler savaşı hararetle destekliyor.
Siyasette Saadet'in kaplayabileceği bir boşluk yok. Yerel seçimlerde alabilecekleri oyun zirvesine çıktılar. Fakat kazara iktidara gelseler ya da bir "demokratik koalisyon" içinde iktidar blokuna taşınarak etki kazansalar, nasıl bir yönetim getirecekleri açık:
Yahudi ve Hristiyan vatandaşların dışlandığı, izole edildiği ve kovulduğu bir yönetim...
LGBTİ+'lara varolma hakkı tanımayan bir yönetim...
Kadınların tarihsel kazanımlarını yok edecek, cinsiyetçi baskıyı artıracak bir yönetim...
Militarist politikaları, şoven milliyetçilik ve ırkçılıkla sürdürecek bir yönetim...
21. yüzyılda buna 'aşırı sağ' deniliyor. Dünyanın hiçbir yerinde aşırı sağ, demokratik muhalefetin bir parçası hatta sosyalistlerin baskıcı yönetimlere karşı işbirliği yapacağı bir güç olarak görülmemektedir. Türkiye'de ise AKP-MHP koalisyonunun yarattığı cenderenin ve muhalefet alanını da kaplayan sağcı liderliklerin etkisiyle Saadet gibilerin temsil ettiği arkaik aşırı sağ meşru görülebiliyor.
Denilebilir ki 'Saadet'e gelene kadar muhalefetin merkezine sızmış faşistler var.' Kirli savaşın İçişleri Bakanı Meral Akşener etrafında toplanmış MHP muhalifi faşistlerin el üstünde tutulması, "sosyalist adayların" bunlarla birlikte seçim çalışması yapması, demokrasi için kurulan "birlik" masalarında bunların HDP ile yan yana oturması; Hatta Ankara'da olduğu gibi "demokratik cephenin" bir faşistin arkasına dizilmesinin tuhaf karşılanmadığı bir yerde, solcuların seveceği videoları sanal aleme yayan, gerçek alemde ise açık açık ırkçılık yapan ve azınlıkları hedef gösteren Saadetçilerin tutunabilmesi doğaldır.
Başkanlık rejimine karşı demokrasi mücadelesini salt Erdoğan/AKP karşıtlığına indirgeyenler, muhalefetin kapılarını iktidar dışı aşırı sağa açtılar.
31 Mart-23 Haziran'da AKP'nin büyükşehirlerde mağlup edilmesi elbette bir başarıydı. Ama CHP ve İYİP'in kendi ittifaklarına oy çağrısı yapan HDP'yi kolayca sattığını, savaşı en az AKP kadar savunan Saadet'in sokaklarda nefret kampanyası yaptığını görüyoruz. Onlara yapıştırılan "demokrasi güçleri" etiketi, eşyanın tabiatına aykırı.
Sağcı kampanyalar her zaman en sağdaki en güçlü odakları besler. Küçük Saadet'in "radikal" sağcılığı, iktidar blokunu besliyor. İşte AKP'li Konya Büyükşehir Belediyesi. İşlenen insanlık suçuna hemen ortak oldu, şehrin caddelerini bu afişlerle donattı.
Sosyalistleri ilgilendiren, tepedeki koltuk hesapları değil, aşağıdan mücadelelerle işçilerin ve ezilenlerin kurtuluşudur.
Yahudileri, Hristiyanları, Ermenileri, LGBTİ+ bireyleri, kurtuluşları için mücadele eden kadınları hedef alanlar, ne demokrattır ne de muhalif. Bunlar Onur Yürüyüşleri'ni yasaklayanlar, İstanbul Sözleşmesini feshetmeye niyetlenenler gibi kitleler tarafından yenilmesi gereken aşırı sağcılardır.
Kazanmak için dünya işçilerinin ve sosyalistlerinin yaptığı gibi: Bayraklar karıştırılmamalı, faşistler ve aşırı sağ demokratik muhalefetin saflarından atılmalı.