Hrant'ın barış sesi

24.01.2019 - 09:09
Yıldız Önen
Haberi paylaş

19 Ocak’ta Agos önündeki Hrant Dink anmasına katılımın yüksek olması umut vericiydi. Binlerce insan, hep bir ağızdan “Hrant için, adalet için” ve “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!” sloganları haykırdı.

Bu yıl Hrant’ın Arkadaşları adına Sebahattin Ali’nin kızı Filiz Ali konuştu Agos’un penceresinden, Hrant’ın vurulduğu yerin birkaç metre üstünden. Filiz Ali konuşmasının bir bölümünde şunları söyledi:

“Babam Sabahattin Ali, 1948 yılında, karlı bir sabahta, benim ve annemin birkaç poz fotoğrafını çektikten sonra, Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıktı, bir daha geri dönmedi. Gözaltında kaybedilen ve akıbetini hâlâ bilemediğimiz babam ne yazık ki bu ülke tarihinin ne ilk ne de son kaybı oldu. Babamı ‘milli hislerle galeyana geldiği için’ öldürdüğünü söyleyen katilin, seni öldüren ve sonrasında bayrağın önünde poz veren katilden farkı yoktu. Sabahattin Ali 70 yıldır kayıp. Olayın iç yüzü, bugüne kadar gelmiş geçmiş iktidarlar tarafından ısrarla aydınlatılmadı, tıpkı iktidarın seni öldürenlerin ‘Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmasına izin vermeyeceğiz’ demesine rağmen cinayeti aydınlatmamış olması gibi...”

Sabahattin Ali de Hrant Dink de "milli hislerle galeyana gelen birer tetikçi" tarafından katledildiler. Devlet içinde derin örgütlenmelerin sürekliliği de esastır, muhalif aydınların, gazetecilerin ve aktivistlerin katledilmesi neredeyse bir gelenek hâlini almış vaziyette.

Fakat, Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından açığa çıkan tepki, daha önceki tüm siyasi cinayetlere karşı oluşan tepkiden farklı, yaygın ve kalıcı oldu. Farklılığını, Uğur Mumcu cinayetinden sonra oluşan tepkiyle olan farklarına bakarak anlayabiliriz. Mumcu cinayeti, daha sonra benzerini 2007 yılındaki bayrak mitinglerinde gördüğümüz ve 28 Şubat sürecinde sınırları çizilen, laik-milliyetçi bir tepkiyle karşılanırken, Hrant Dink’in öldürülmesine karşı açığa çıkan büyük öfke, halkların kardeşliği duygusunu, geçmişle yüzleşme isteğini ve yepyeni bir demokrasi kaygısını içeren bir niteliğe sahipti.

Filiz Ali konuşurken, cinayetin ardından 12 yıl geçmiş olmasına rağmen bu kadar büyük bir kalabalığın, bu koşullarda, ‘her şeye rağmen’ denebilecek şartlarda bir araya gelebilmesinin temel nedeninin, Hrant Dink’in kendisi, sesi, mücadelesi, haklılığı ve etkisinin kalıcılığı olduğunu bir kez daha anladım.

Hrant Dink, sadece geçmişin acılarıyla değil, her türlü kötülükle, antidemokratik her hamleyle yüzleşmenin en önemli simgelerinden birisi. Onun sesi, haklılığın, adaletin ve barışın güncel sesi.

Yıldız Önen

[email protected] 

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol