İşçi sınıfını küçümseyenler...

28.09.2018 - 08:21
Yıldız Önen
Haberi paylaş

Demokratik muhalefet içinde iki tartışmayı yapmak, Türkiye’de mücadele edenler açısından kaçınılmaz görünüyor. Birisi, Marx’ın haklılığı. 200 sene önce doğmuş birisinin temel tezlerinin haklılığını savunmak güç gibi görünüyor ama Marx’ın inatçı fikirleri kapitalizmin her altüst oluşuyla kendi kendisine öylesine güçlü bir şekilde gündeme geliyor ki tartışmak kolaylaşıyor. 

1990’lı yıllarda Doğu Bloku rejimlerinin çöküşünün ardından Marksizm’in de çöktüğü iddiaları ‘tarihin sonu’nun geldiği tartışmasıyla el ele gidiyordu. Bu komik bir iddiaydı çünkü iddia dile getirildiğinde ABD Ortadoğu’da kan kusturuyordu, daha da önemlisi 10 yıl sonra 11 Eylül saldırıları gerçekleşmiş ve dünyanın politik ekseni hızla küresel savaş olmuştu. Irak işgalinden beş sene sonra Batı kapitalizminin göbeğinde patlayan küresel ekonomik kriz hem ‘tarihin sonu’nunu ilan edenlerin tarih karşısında rezil olmasına hem de Marx’ın kapitalizm analizinin doğrudan bir sonucu olarak öne çıkarttığı bu üretim tarzının içsel olarak kriz üretmek zorunda olduğu görüşünün acıklı bir şekilde doğrulanmasına yol açtı. Böylece şımarıkça ilan edilen düşmez kalkmaz küreselleşme teorilerinden sürekli kriz ve çatışma yaratan küresel kapitalizm gerçekliğine gelmiş olduk.

İkinci tartışma ise işçi sınıfının değişen yapısı ve sınıfsal gücüyle alakalıydı. Memurların işçi olmadığı, işçilerin eskisi gibi düzeni değiştirme gücü olmadığı, teknolojinin gelişmesinin işçileri sistem karşısında çaresiz bıraktığı gibi iddialar çok sık dile getiriliyordu. Bu, kapitalistler açısından işlerin iyi gittiği her dönemde dile getirilen bir iddia. Kapitalizm açısından işler kötüye gitmeye başladığında ve bu gidişata bağlı olarak işçiler ses çıkartmaya başladığında işçi sınıfının dünyayı değiştirme gücünü artık taşımadığını ilan edenler bu kez de işçi hareketinin gelip geçici bir hareket olduğunu söyleyebiliyorlar.

Oysa farkına varılması gereken şu: İşçi sınıfının eyleminde toplumun derinlerinde biriken yoksulluk, kızgınlık, “bu böyle gitmez” duygusu tek tek işçilerin iradesinden bağımsız bir şekilde dışa vurur. Dışavurur çünkü işçiler hem üretim sürecinde hem de iş hayatının dışında toplumun en derinlerindeki kızgınlığın bizzat kendisidir. Havalimanı işçileri tahtakurularıyla uyumak zorunda kaldığı için öfkelidir. Bu öfkeyi küçümseyenler, bir gün tüm varoluşlarının işçilerin kolektif emek gücünün ürünü olduğunu kavramak zorunda kalacak.

Yıldız Önen

[email protected] 

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol