Barış günü!

04.09.2018 - 13:49
Yıldız Önen
Haberi paylaş

Devletin eylem alanlarına müdahalesi her geçen gün artıyor, her hafta yeni bir eylemin yasaklandığı haberini alıyoruz. Cumartesi Anneleri eylemi, iş cinayetlerinde yaşamını kaybeden ailelerin eylemi, Galatasaray Meydanı’nda yasaklandı.

1 Eylül barış mitingi bu yasakları protesto etmek, hem barışı hem de özgürlükleri savunmak için bir fırsat olabilirdi.

Olmadı!

Mitingler, özellikle İstanbul mitingi çok sönük geçti.

Bu sönüklüğün nedenlerinden birisinin yaşanan politik mağlubiyet havası olduğunu görmek lazım. Dile kolay, 2015 yılında seçimlerin ardından “seni başkan yaptırmayacağız” halayları çekilirken, 2018 yılının yaz aylarında Erdoğan başkanlık koltuğuna oturdu! Sorunu başından sonuna kadar Erdoğan’ın başkanlık koltuğuna oturup oturmamasından ibaret görenler açısından, yaşanan kesin bir mağlubiyet oldu.

Oysa Erdoğan başkanlık koltuğuna otursa da bunu ancak OHAL koşullarının ağır havası içinde, neredeyse sadece Erdoğan’ın sesinin duyulduğu propaganda koşulları altında, ancak ve ancak MHP’yle kurulan ittifak sayesinde ve üstelik bu ittifakın kendi toplamından çok daha az oy almasıyla ve iktidar gücünün tüm merkezileşmesine rağmen toplumun yaklaşık yarısının oyunu almayı başaramadan gerçekleştirebildi.

Mağlubiyet duygusunun ağırlığı, bütünüyle ve tüm gerçekliğiyle kavrandığında olayların içinde mücadele etmek için gerekli potansiyelleri taşıdığının görülmemesine neden oluyor.

Kuşkusuz, barış mitinginin düşük katılımla ve coşkusuz gerçekleşmesi, sadece mağlubiyet duygusundan kaynaklanmıyor. Özellikle 2015 IŞİD Gar katliamının ardından o vakte kadar sokaklara her şeye rağmen güçlü bir şekilde çıkan barış aktivistleri, bu alanlardan geri çekilmeye başladılar. Gar katliamının yarattığı hasar onarılıp yeniden kitlesel bir şekilde sokağa çıkılabilirdi ama bu sefer de 15 Temmuz darbesi ve darbeden sonra ilan edilen OHAL’in doğrudan demokratik haklara bir saldırı şeklini alması eylem yeteneğinin gerilemesine neden oldu.

Bir başka sorun ise özellikle bu yıl, barış mitinginin, mitinge çok kısa bir süre kaldığında duyurusunun yapılmış olmasıydı. Diğer bir deyişle, barış mitingi çok ciddiye alınmamıştı.

Fakat asıl sorun, bunların hiçbirisi değil. Bu sorunların her birinin etkilediği temel mesele, Türkiye’de savaş karşıtı hareketin Suriye’de son 7 yılda yaşanan gelişmeler karşısında net bir şekilde bölünmüş olması. Tutarlı, antikapitalist bir savaş karşıtı hareket, küresel askeri güçlerin ve bölgesel güçlerin karmaşık bir şekilde dahil olduğu Suriye iç savaşında hem bu güçlere hem de Esad’ın katliamcılığına aynı anda karşı çıkmalıydı. Fakat Esad rejiminin katliamlarının IŞİD’in katliamcılığının yanında giderek silikleşmesi savaş karşıtı hareketi felç etti. Hala sadece Türkiye’de değil dünyada büyük bir çoğunluk IŞİD’in Esad rejiminden daha fazla insanın ölümünden sorumlu olduğunu düşünüyor.

Ama daha fazla geri adım atamayız. Bir yandan uzun soluklu bir kampanya yaparak savaş karşıtı mücadeleyi yükseltmeli ve bir yandan da ırkçılığa da kapı aralayan Suriye iç savaşına ve göçmen sorununa doğru politik temellerde yaklaşmak için hızla ve kararlı bir şekilde tartışmalıyız.

Yıldız Önen

[email protected] 

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol