Çağla Oflas, İran'da 1979'daki devrimi ve karşı-devrim sürecini anlatıyor.
1979 İran devrimi kendisinden önce meydana gelen tüm devrimler gibi, işçi sınıfının kendiliğinden eyleminin kapitalizm karşısındaki merkezi gücünü gösterdi. İran’daki kitle hareketi Şah rejimini ve onun askeri ve siyasal gücünü yerle bir etti. Devrim kitlelerin işçi, köylü, asker şuraları, mahalle komiteleri gibi öz örgütlülüğünün çeşitli biçimlerini geliştirdi. Ayrıca, eşit haklar için kadınlar, kendi kaderini tayin etmek için ezilen uluslar, eğitim sisteminin bağımsızlığı için öğrenciler, iş ve sosyal güvenlik için işsizlerden oluşan geniş kesimler devrimin parçası haline geldiler.
Ekonomik ve sosyal koşullar
İran devrimi ABD emperyalizmi ile köklü ilişkiler geliştiren Şah rejiminin sonunu getiren bir dizi sosyal ve ekonomik koşulların olgunlaşmasıyla başladı. 1979 öncesinde İran kapitalizmi olağanüstü büyüdü. Burjuvazisi ekonomide devlet yatırımlarıyla birlikte belirleyici konuma geldi. Sermayedeki genişleme ve tekelleşmeyle birlikte küçük burjuvazi ve tüccarlar da büyük sermaye karşısında erimeye başladı.
Toprak reformu ve tarımdaki modernleşmeyle birlikte köylülük hızla çözüldü. Milyonlarca insan şehrin kenarlarında kurulan teneke evlere yerleşti. İşsizlik ve sefalet koşullarında milyonlar yaşam mücadelesi verirken, bir avuç zengin ve devlet görevlileri bolluk içinde göz kamaştırıcı bir yaşam sürüyordu.
Devrim öncesindeki politik manzara ise tam olarak şöyleydi: Başta kent yoksulları ve işçi sınıfı olmak üzere toplumun tüm kesimleri rejimin karşısındaydı. Rejim birbirinden farklı çıkarlara sahip tüm memnuniyetsiz kesimlere rağmen, ordu, polis ve gizli istihbarat birimlerinden(CIA-MOSSAD, SAVAK) oluşan baskıcı bir devlet mekanizmasıyla ayakta duruyordu.
1978-1979’da kent yoksulları ve işçi sınıfından oluşan kitlesel hareket, Ortadoğu’nun batı tarafından desteklenen en zalim rejimine son vererek siyasi bir devrim gerçekleştirdi.
İşçi sınıfı: Devrimin motor gücü
1977 yılında rejime ilk muhalefet kent yoksullarından geldi. Şah tarafından Güney Tahran’a gönderilen polisler büyük bir direnişle karşılaştılar. Bu olay toplumun diğer kesimlerine cesaret verdi. Rejimin sertleşmesi ve işçi ücretlerinin düşmesi üzerine fabrikalarda ve iş yerlerinde hareket yükseldi.
Protesto eylemleri ve grevler rejim güçlerini ve emperyalistleri kaygılandırmaya başladı. 1978 sonbaharında yapılan yürüyüşe bir milyon kişi katıldı. Şah “suya düşmüş bir kartopu gibi eriyoruz“ diyordu. Şah sıkıyönetim ilan etti ve askerler ‘Kara Cuma’ olarak adlandırılan 8 Eylül günü Tahran’da çok sayıda göstericiyi öldürdüler. Bu olay kitlelerde büyük bir öfkeye yol açtı. Ertesi gün Tahran’daki petrol rafinerisinde çalışan 700 işçi sıkıyönetim ilanını ve önceki günkü katliamı protesto etmek için greve çıktı. Grev 48 saat içinde İsfahan, Abadan, Tebriz ve Şiraz’daki rafinerilere sıçradı. Öne çıkan talepler yüzde 100 ücret artışı, yöneticilerin işten alınması, sosyal yardım ve hizmetlerin iyileştirilmesi, sıkıyönetime son verilmesi, gizli örgüt Savak’ın dağıtılması ve siyasi tutukluların serbest bırakılmasıydı. Aralık ayında Tahran’da 2 milyon kişi “Amerikan Kuklası asılsın”, “Halka silah verilsin” talebiyle yürüdü. 16 Ocak 1979’da, ülke hala grevlerle ve gösterilerle çalkalanırken, Şah Mısır’a gitmek üzere ülkeyi terk etti.
Lidersiz devrim
Devrim sonrasında ortada şöyle bir tablo vardı: Bir tarafta emperyalist ülkelerle ilişkileri sürdürmekten yana olan burjuvaziyi temsil eden geçici hükümet (Bazargan), diğer tarafta fabrikaların yönetimini ele alan şuralar, öte yanda da, sefalet içinde yaşayan kent yoksullarını arkasına takan, çarşı-bazaari denen geleneksel küçük burjuva kesimleri temsil eden, büyük toprak sahiplerinin de içinde olduğu mollardan oluşan bir hareket. Bu hareketin başında Humeyni vardı. Tüm bu karmaşık tablonun tersine çevrilebilmesi işçi sınıfının kent yoksulları ve ezilen kesimleri yanına çekmesiyle mümkün olabilirdi. İşçi Şuraları bu konuda atılan ilk adımdı. Ancak şuralar arasında koordinasyon sağlayacak ve ezilen tüm kesimlerin desteğini kazanarak, işçi sınıfını iktidara taşıyacak devrimci önderliğin yoksunluğu, devrim için de ölümcül sonuçlara yol açtı.
Stalinizm ve İran solu
Stalinizm etkisi altındaki İran solunda hakim olan aşamalı devrim anlayışı İran devriminin yenilgisine yol açtı. İran solunun ana gövdesini oluşturan TUDEH’e göre İran’daki mücadelenin temel hedefi milli, demokratik bir devrimdi. Devrim öncelikle emperyalizmle bağlarını kopararak, milli burjuvaziye dayalı bir ekonomi kurulmalıydı. Rusya etkisindeki TUDEH daha önce de defalarca burjuva ve küçük burjuvazinin koalisyonunu savunan ulusal cephede yer aldı. 1953 darbesi karşısında da “milli” dediği burjuvaziyle ittifak yaparak işçi sınıfının yenilgisine yol açtı. Devrim esnasında ise “radikal ve anti-emperyalist” bir tutum sergileyen Humeyni ve mollalar hareketini destekledi. TUDEH dışındaki solun da tutumu ne yazık ki farklı olmadı.
Diğer bir muhalefet odağı Halkın Fedaileri önce demokrasi, toplanma ve basın özgürlüğü vaat eden liberal burjuvazinin temsilcisi Bazargan hükümetini destekledi. Ancak daha sonra Bazargan’ı “komprador” olmakla suçlayarak, Humeyni ve mollalar hareketini desteklediğini açıkladı.
Solun yarattığı boşluk
İşçi kitlelerine önderlik edemeyen solun yarattığı siyasal boşluk Humeyni’nin iktidara gelmesine yol açtı. Çeşitli derneklerde, camiler aracılığıyla örgütlü olan hareket geniş kitlelerin öncülüğünü kazanmak noktasında pek çok adımlar attı. Başlangıçta Humeyni “Bonapartist” bir edayla devrim önderi olarak tüm toplumsal kesimlerden bağımsız bir tablo çizdi. Ne İran’daki burjuvazinin ne de ABD ve emperyalistlerin tepkisini çekmek istiyordu. Hem liberal demokrasinin taleplerini hem de solun emperyalizm karşıtı söylemlerini sahiplendi. SAVAK gibi kurumları ortadan kaldıracağına, düşünce ve örgütlenme özgürlüğüyle ilgili bir dizi liberal demokrasi taleplerine ilişkin güvenceler verdi. Hatta Liberal burjuva temsilcilerin hükümeti kurmalarına izin verdi. Ancak Humeyni iktidarı ele geçirdikten sonra, karşı-devrim işçi örgütlerini ezdi. Sendikalar korporatif hale getirildi, grevler yasaklandı. Devleti ele geçiren mollalar, daha Şah devrilmeden Humeyni’nin yanına geçen generaller, bürokrasinin bir kesimi, büyük burjuvazinin bir bölümü, çarşı-bazaari burjuvazisi ve toprak sahipleri için İran’da yeni bir dönem başlattı. Ağırlıkla devlet kapitalizmine dayalı ekonomik yapıda kitlelerin rahatça sömürüsü, kurulan olağanüstü rejimle güvenceye alındı. İran’da bir işçi devrimi olarak başlayan süreç, liderliğin hatalı politikalarıyla bu sürecin tüm demokratik kazanımlarını gasp eden karşı devrimci bir başka liderliğin eline geçti.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)