Parti tartışmaları sınıf mücadelesinin her evresinde ateşli bir şekilde sürüyor. İşçi sınıfının iktidarı ele geçirmesinde belirleyici bir rol oynayan Bolşevik Partisi'nin deneyleri, bu ateşli tartışmalarda genellikle merkezde oluyor.
1917 Ekim devrimi dışında başarılı başka bir deneyim yaşanmadı. Sayısız parti girişimi, sayısız ülkede sayısız girişimde bulundu ama işçi sınıfının kendi demokratik özyönetim organları üzerinde yükselen bir iktidarın şekillenmesinde işçilere liderlik eden biricik parti deneyimi Bolşevik Partisinin mücadelesinde açığa çıktı.
Ekim Devrimi’nin kaderi Bolşevik Partisinin kaderini de belirledi. Despot bir rejim tarafında ezilen işçilerin, köylülerin ve halkların işçi sınıfının devrimci hareketi etrafında birleşmesi, tarihin gördüğü en özgürlükçü siyasal ve toplumsal ilişkilerin inşa edileceği umudunu güçlendirse de devrim tek ülkede sıkıştıkça, işçi iktidarı izole oldukça kapitalizmin tüm pislikleri yeni biçimlerle yeniden yükselişe geçtiler ve devrim bir karşı devrimle boğuldu. Bolşevik Partisine dair tartışmaların trajedisi, devrimci bir partiyi boğan karşı devrimci, bürokratik, yozlaşmış ve kapitalist tüm unsurların, Bolşevik Partisinin doğal sonucu olduğunun ilan edilmesi. Stalinist karşı devrimin ürünü olan rejim, Çarlığı yıkan işçi hareketine liderlik etmeyi başaran devrimci kitle partisinin neredeyse doğal sonucu olarak görülüyor.
Bu açıdan Leninizm’i savunmak üç zorluğu aşmakla mümkün: Birincisi, zamanın ruhu açısından Lenin ve arkadaşlarının mücadelesi ne önem taşıdığı belirsiz bir tarih tartışmasına indirgenmiş vaziyette. Müthiş bir ilgisizlik, Lenin’e zaten ne başından beri gösterilen ilgisizlikle birleşerek Lenin’in Rus işçi sınıfının mücadele tarihiyle, giderek dünya işçilerinin tarihiyle iç içe geçen şekillenmesinden öğrenmemizi zorlaştırıyor.
Leninizm’i savunmak açısından ikinci zorluk, 1920’lerin sonunda Rusya’da adım adım ve şiddetle inşa edilen bürokratik devlet kapitalisti rejimin devlet dairelerinin her bir köşesine dikilen Lenin heykellerinde ifadesini bulan soğuk “devlet adamı Lenin” algısının, Stalinizmin kendisini meşrulaştırmak, bir açıdan da Ekim Devrimi’nin ideallerine sahip çıktığına kamuoyunu ikna etmek için attığı sahtekar bir adım olduğunu açığa çıkartmaktaki güçlükte gizli. 1917 yılının Sovyet iktidarının aşağıdan ve özgürlükçü niteliğiyle, 1930’ların bürokratik iktidarının tepeden inmeci, bir azınlığın iktidarını sürekli kılmanın zorbaca aracı olma niteliği arasındaki farkların silikleşmesi parti tartışmalarında Lenin, yoldaşları ve 1900’lü yılların başından itibaren kadın ve erkek Rus işçilerinin mücadelesinden öğrenme yeteneğimizi zora sokuyor.
Üçüncü zorluk ise Doğu Bloku’nda hakim olan Stalinist rejimlerinin 1989-1991 yıllarındaki çöküşünün sosyalizmin moral yenilgisi olarak görülmesi. Buna 1990’lı yılların ortalarında Fransa’da büyük grev dalgasıyla başlayan, 1999’da Seattle’da Dünya Ticaret Örgütü’ne karşı mücadeleyle dönemin politik dengelerini tüm dünyada ezilenler adına değiştiren ve ABD’nin Irak saldırısını engellemek için örgütlenen dev savaş karşıtı hareket ve sosyal forumlarla emsalsiz bir meşruluk kazanan Antikapitalist hareket içinde “örgüt” tartışmasında yenilikçi gibi görünen fikirlerin üstünlük kurmasının yarattığı toplam etki eklendiğinde klasik devrimci parti vurgusu vurgusunun neden ikna edici olamadığını anlamak mümkün oluyor.
Özellikle Seattle’da sınıf mücadelesine yepyeni bir soluk katan hareketin ardından ilerleyen mücadelelerde ve daha da önemlisi savaş karşıtı hareketin içinde devrimci örgütler belirleyici olsa da Leninist bir partide kitlesel örgütlenme fikri öne fırlayan yüzbinlerce genç aktivistin kafasında yer edinmiş olan bireysel yaratıcılığı, yetenekleri, enerjiyi ve “gevşek ve yatay” örgütlenmeyi öneren geleneklerin yarattığı bulanıklığı aşamadı..
2000’li yıllar boyunca devrimcilerin dile getirdiği yeni bir birleşik mücadele platformu olarak yeni sol partiler önerisi, hareket içinde daha reformcu olarak öne çıkan kanatların liderliğinde seçimlere endeksli partileri kuracak ittifakların şekillenmesine halini aldı.
Leninizmin önemini tartışmak ve kavratmak açısından önümüze dikilen başka zorluklardan da söz edebiliriz. Hepsinin bir ortak noktası var, bu ortak nokta nedeniyle Leninizm’de isteyenler bürokratik bir merkeziyetçi şeflik örgütü görebiliyorlar: 1917 Ekim Devrimi bir parti devrimi değil bir işçi devrimiydi! Lenin’in gizlilik koşulları içinde bundan tan 100 yıl önce “ayaklanma zamanının geldiğini” ve eğer ayaklanmaya liderlik yapamazsa partinin tüm iddialarını yitireceğini söylemesinin nedeni, her hangi bir parti liderlik yapmasa bile işçilerin ayaklanacağını biliyor olmasıdır. Bu yüzden, Ekim Devrimi’nin hikayesinin bir yanı Bolşevik Partisi’nin ayaklanmaya liderlik etmesi ise diğer yanı Rus işçilerinin Bolşeviklerden önce tüm partilere açık çek vermiş, kitleler halinde destek sunmuş ama hepsi tarafından ihanete uğrayarak en sonunda Bolşevikler etrafında örgütlenmeyi tercih etmiş olmasıdır. Diğer partiler işçi sınıfına liderlik etmekten, yani öncü işçilerin sınıfın geri kalanıyla “Ekmek, barış, toprak!” ve “Tüm iktidar Sovyetlere” sloganında birleşmesinden özenle kaçındılar. Lenin ve arkadaşları, mücadele dolu tüm yıllar içinde tam da bu ana hazırlanmışlardı.
1917 bir partinin, bir merkez komitesinin, bir liderin destanlaştığı bir yıl değildir. 1917 yılının Şubat ve Ekimaylarında yaşananlar, Rusya’da yaşayan milyonlarca işçi, köylü, kadın, erkek ve askerin kaderlerini kendi ellerine almaları olarak özetlenebilir. Bolşevik Partisi işçi sınıfının kaderini kendi ellerine almasına, kendi geleceğini belirleme mücadelesine yardımcı olmayı başardığı, bunu başarmaya yaracak ve ancak mücadele dolu yıllar içinde şekillenen güven ilişkisini kurabildiği için işçilerin özyönetim organlarında, yani işçi iktidarında çoğunluğu kazanan parti olabildi. Bir parti bu adımı, sadece, demokratik, özgürlükçü, çoğulcu, militan, enternasyonalist ve aynı zamanda merkezi olmayı başarabildiği ölçüde atabilir.
Bolşeviklerin başarısı bu adımı atmış olmalarıdır. mücadelesinin kazanımlarının kalıcı bir hale gelmesi ve içinden geçtiğimiz kapitalist çağın barbarlıklarına son verilmesi için bizlerin de başarması gereken bu adımı atmaktır.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)