Gezi, 15 Temmuz direnişi, Adalet yürüyüşü ve mitingi... Özgür ve demokratik bir Türkiye'den yana olan her işçinin çok iyi bildiği gerçek, bugün milyonlar tarafından kavranmış durumda: Birleşik mücadele vermeden kazanamayız.
Farklı görüşlere ve kimliklere sahip emekçilerin ortak talepleri kazanmak için bir araya gelme isteği pratik sebeplerden kaynaklanıyor. Haklarımızı savunmak için milyonlarca insanın katılımına ve desteğine ihtiyaç var.
Uluslararası sosyalist hareketin birleşik cephe denilen taktik yaklaşımı, kapitalist sınıfın saldırılarına karşı işçi sınıfının savunmasını örerken, milyonların mücadele içinde devrim fikrine kazanılmasının da aracıdır.
Eşitsiz gelişme
İşçi sınıfının içinde farklı bilinçler ve düşünceler vardır. Emekçilerin büyük kısmı yaşadığı hayattan memnuniyet duymasa da devrim yapmaya da ikna değildir. İşçi sınıfının içinde, mücadelelerin pratiğiyle ortaya çıkmış bir azınlık devrimden yanadır.
Sosyalizm büyük çoğunluğun eylemiyse, devrimci azınlık, reform taleplerinin yerine getirilmesini isteyen çoğunluğu nasıl kazanacak? Ondan ayrı durup, devrim propagandası yaparak değil, gündelik talepler için birlikte mücadele ederek. Bu taleplerinin kazanılması kavgasının en kararlı unsuru olarak.
İşçi sınıfının eğitimi mücadelenin ta kendisidir. Sosyalistler, bu mücadelenin içinde, milyonların kalbini ve aklını kazanarak alternatif haline gelebilir.
Marx'ın formülasyonu
Bu taktik yaklaşım Marx ve Engels'in yazdığı, Komünist Manifesto'da formüle edilir:
"Komünistlerin proleterlerle ilişkisinin aslı nedir?
Öteki işçi partileri karşısında komünistler özel bir parti değildir.
Komünistlerin, tüm proletaryanın çıkarlarından ayrı bir çıkarları yoktur.
Proletarya hareketini biçimlemek üzere özel ilkeler koymazlar.
Komünistlerin öteki proletarya partilerinden tek ayrıldıkları nokta, bir yandan proleterlerin çeşitli ulusal mücadeleleri içinde, tüm proletaryanın ulusallıktan bağımsız ortak çıkarlarını öne getirerek geçerli kılmaları, öbür yandan da burjuvazi ile proletarya arasında yürüyen mücadelede her zaman hareketin bütününün çıkarlarını temsil ediyor olmalarıdır.
Demek ki komünistler pratikte, bütün ülkelerin işçi partilerinin en kararlı, hep ileriye götüren kesimleridir; kuramsal olarak komünistler, proletaryanın öteki kitleleri önünde, proleter hareketin koşullarını, gidişini ve genel sonuçlarını gören bir öncüllüğe sahiptir."
Bu satırlar, birleşik cephenin basit bir taktik olmadığını, büyük yığınları sosyalizme kazanmanın tek aracı olduğunu ortaya koyar. Marx ve Engels'in kurucuları olduğu ilk dünya devrimci partisi I. Enternasyonal, 8 saatlik iş gününün kazanılması için siyasi kampanya yürüterek örgütlenmişti. Devrimci işçiler, 8 saatlik işgünü talebi için bir araya geldikleri, konuşma ve tartışma fırsatı buldukları diğer işçilere siyasi görüşlerini açıklama fırsatı buldular. Devrimci sosyalizm, işçi sınıfı içinde bu şekilde bir gelenek haline geldi.
Lenin ve devrimin pratiği
Rusyalı devrimci Lenin, Marx'ın yaklaşımının özünü iyi kavramıştı.
1917 yılı Şubat ayında Çarlık rejimi yıkıldıktan sonra işçiler, konseylerin yönetimini kapitalizmin ve I.Dünya Savaşı’nın devamından yana olan ılımlı solcuları getirmiş. Ayaklanmanın en kararlı unsurları olan Bolşevikler ise seçilememişti.
Sovyet yönetimindeki ılımlı solcular, burjuvaların oluşturduğu geçici hükümete de katıldı.
Lenin'in Bolşevik Partisi, 1917 yılı boyunca, savaşın son bulmasını ve iktidarın sovyetlere verilmesini savundu. Bu mücadele içinde, işçi kitleleri ılımlı sol partilerden koptu ve Bolşeviklere katılmaya başladı.
Bolşeviklere göre ya işçiler sovyetler aracılığıyla kendi iktidarlarını kuracak ya da toparlanan burjuvazi bir karşı-devrimle kitle hareketini boğacaktı.
1917 sonbaharında General Kornilov'un devrimi ezmek için darbeye kalkışması ile ılımlı solun geçici hükümeti çözüldü. Onların tutuklatmak istediği Bolşevik işçiler, devrimin merkezi olan Petrograd'ı savunarak darbecileri püskürttü. Bunun üzerine işçiler kitleler halinde Bolşeviklere katıldı.
Lenin, devrimin başarısını sağlayan birleşik işçi cephesi taktiğini, 3. Enternasyonal'de formüle etti ve tüm dünya sosyalistlerine önerdi.
Troçki ve tersten ispat
1917 yılında Rusya'da Bolşeviklerin birleşik cephe taktiği devrime nasıl başarı kazandırdıysa, 1930'ların başında Almanya'daki komünistlerin bu taktiği reddetmesi Nazilerin yolunu açtı.
Rusyalı devrimci Troçki'nin 1929'dan itibaren sürgün yazılarının merkezinde Almanya'da Nazilerin önlenebilir yükselişi ve birleşik işçi cephesi taktiğinin gündelik pratik içinde uygulanması yer alır.
Alman işçi sınıfı, sosyal-demokrat ve komünist parti etrafında ikiye bölünmüştü. İki partinin tabanında duran emekçilerin sayısı faşistleri mağlup etmeye yeterliydi.
Fakat komünist parti, Stalin'i dinleyerek sosyal-demokrat partiyi faşist ve en büyük tehlike ilan etti. Bu yaklaşım, sosyal-demokrat işçilerle komünist işçilerin tabanda bir araya gelmesini engelledi. Naziler iktidarı aldıktan sonra her iki partinin üyelerine de savaş açtı.
İki yaklaşım
Sosyalist geleneğe bakarak, birleşik cephe taktiği hakkında yapılan iki yanlış yorum var.
Bunlardan biri Stalin'in takipçisi Dimitrov'un ürettiği Birleşik Halk Cephesi anlayışı. Bu yaklaşım, kapitalist sınıfın saldırılarına karşı işçi sınıfının ortak savunmasını değil, hakim sınıfın bazı kanatlarını da içine alır.
Burada sözü edilen platformlar, geçici eylem birlikleri değil. Stalinist partiler, hakim sınıfların çeşitli kesimleriyle yan yana gelebilmek için, tüm propaganda ve ajitasyonlarını uyarladılar. Yurtseverlikle başlayan süreç II. Dünya Savaşı'nın sonunda faşistlere karşı mücadelenin geçtiği iki yerde, Fransa ve İtalya'da devrim olasılığının bizzat bastırılması ile devam etti. Halk cephesi, Sovyetler Birliği'nin dış politika aracına dönüştürülerek neredeyse devletler arası bir diplomasi aracı haline getirildi.
Diğer bir yorumsa ortodoks troçkist yaklaşım. Tepede mi olacak, tabanda mı? Partiler arasında mı olacak? Ama bugün sosyal demokrasinin yerinde yeller eserken kiminle cephe kurulacak? Bir şablonumuz yok, her mücadele ve durumu kendi içinde değerlendirirken üreteceğimiz politikaların temelinde birleşik cephe taktiği durursa, henüz bizim gibi düşünmeyen işçi kitleleriyle bağ kurarız.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)