İngiltere’de Bilim Müzesi’nin yeni Robotlar sergisini gezen Joseph Choonara, sergilenen robotlar üzerinden kapitalizm altında otomasyon gerçekliğini analiz ediyor.
Robotlar işleri ele alıyor. Bu, en azından ana akım medya tarafından verilen bir izlenim. Son haftalardaki başlıklar şunları içeriyor: “Robotlar 250 bin kamu çalışanının işini yapabilecek” (Independent), “Amazon, sadece üç insanın çalışacağı, robotlar tarafından işletilen dev bir tesisi açıyor” (Daily Mail) ve “AB Komitesi robotlara insan statüsü vermeyi tartışıyor” (Guardian).
Bugün robotlar hakkındaki olağanüstü curcuna göz önüne alındığında, Bilim Müzesi yeni Robotlar sergisinde biraz garip bir açıdan bakmayı tercih etti. Sergilenen 100'ü aşkın robot, insanların kendilerini mekanik biçimde nasıl yeniden oluşturduklarına odaklanıyor.
Aydınlanma, hem insan biyolojisini bilimsel bir temele oturtmaya yönelik girişimleri hem de daha ayrıntılı mekanizmaları yaratabilecek erken kapitalist üretimin yükselişine eşlik eden yeni teknolojik gelişmeleri yansıtan bu gibi meraklara artan bir ilgi getirdi.
Ne yazık ki, bilim müzesinde bu günlerde görülebilen şeylerin çoğunda olduğu gibi, izleyiciler bilim hakkında çok az şey öğrenebilecekler çünkü müze her zamanki gibi teknolojiye odaklanmış durumda. Robotlar hakkında en ilginç olan şey, ne kadar insana benzediklerinden çok ne yapabildikleri ve yapamadıkları.
Benim bir robotla ilk karşılaşmam, birkaç yıl önce Socialist Worker (Sosyalist İşçi) gazetesinin üretimini taşımayı konuşmak için gittiğim büyük bir matbaayı gezerken gerçekleşti. Söz konusu robotlar, rulo kâğıtlarını fabrika içerisinde yerleştiren oldukça etkili araçlardı. Belli rotalarda ilerlemek üzere önceden programlanmışlardı, ancak zekâ konusunda en etkileyici özellikleri, birine çarpmadan birkaç adım önce durabiliyor olmalarıydı.
Middlesex Üniversitesi'nde robotlar konusunda yakın zamanda yaptığı bir konuşmada, hem konuşmacı Martin Upchurch hem de izleyicilerden bazıları, çağdaş robotların sınırlılıkları üzerinde durdu. En iyi bilinen örnekler, her ne kadar Mercedes gibi bazı imalatçılar artık insan emeğine doğru kayıyor olsa da, robotların uzun süredir kullanıldığı otomobil endüstrisinde bulunuyor. Günümüzdeki çalışmaların önemli bir kısmı bu noktada, endüstriyel robotların hâlâ eksikliği olan yaratıcılık ve uyum yeteneğini sağlayan insan işçilerin yanında güvenle bir arada bulunabilen "cobotlar" yaratmak üzerinde ilerliyor.
Tabii ki, yapay zekânın gelecekteki gelişimi, robotların insanlar gibi “düşünme" olasılığını yaratırsa, işler çok farklı olurdu. Robotlar insanlardan bağımsız olarak kendilerini yeniden üretmeyi, tıpkı insanlar gibi kendilerini ve diğer robotları kapitalist işyeri dışında yaratmayı, yetiştirmeyi ve beslemeyi öğrendiğinde, kapitalizmin toplumsal ilişkilerinin gerçek bir dönüşümünden söz edebilirdik.
Fantezi
Şu an için, bu uzak bir fantezi olmaya devam ediyor. Yapay zekanın bu seviyede sofistike bir gelişime yaklaştığına dair çok az kanıt var elimizde. Bu yalnızca robotların nicel anlamda yeterli hesaplama gücünün olmamasından değil, niteliksel olarak da bu seviyede olmamasından kaynaklanıyor. En etkileyici bilgisayarların bile insanlardan farklı bir şekilde düşünebildiğine dair henüz hiç bir kanıt yok. Bilgisayarlar, insanların zorlandığı bazı görevlerde oldukça iyiler, ancak bu sergide de açıkça görüldüğü üzere, insanların iki yaşına geldiklerindeki gibi iki ayak üzerinde yürümelerini sağlamak hâlâ son derece zor bir iş.
İnsanların yerlerini alan robotlara duyulan korku, kapitalizmin doğduğu dönemden beri var aslında.
İngiltere'de 19. yüzyılın başlarında dokumacılardan oluşan bir grup olan Luddites, geçim kaynaklarını mahvetmekte olan otomatik tekstil makinelerini parçalarlardı. Marx'ın Kapital’de yazdığı gibi, "İşçilerin, makineleri ve onun sermaye tarafından istihdamını ayırmayı öğrenmesi ve saldırılarını, maddi üretim araçlarına karşı değil, kullanıldıkları biçime yönlendirmeleri hem zaman alacak hem de deneyim kazanmaları gerekecekti.”
Boş zaman
Marx önemli bir noktaya dikkat çeker. Akılcı bir dünyada, işçilerin, otomasyonla herhangi bir problemleri olamaz. Böyle bir dünya, emekçilerin maddi ihtiyaçlarını karşılama imkanlarını zayıflatmaksızın boş zamanlarını artırarak, koşullarını iyileştirebilir. Uygulamada, kapitalizm altında, otomasyon, işçi sınıfının bir bölümünü iş dışında bırakmak ve kalan işçilerin durumunu makine ile başa çıkmak için çok daha zor bir hale getirmek anlamına geliyor.
1933 yılı kadar geri bir tarihte Amerikalı ekonomist Stuart Chase, "otomatik süreç sürekli olarak el işçisinin yerini aldığında" fabrikalarda "örgütlemek için kimse kalmayacak” diye yazmıştı. Sol görüşlü Fransız kuramcı Andre Gorz, bunu 1980'de yazdığı “Elveda İşçi Sınıfı” kitabında öngörmüştü.
Oysa gerçek şu ki, otomasyonun eşi benzeri görülmemiş gelişimine rağmen, küresel olarak ücretli istihdam rekor seviyesine ulaşmış durumda. Tarihte ilk kez ücretli işçiler, kendi hesabına çalışan çiftçilerin ve köylülerin yerini alarak, tüm dünyada çalışanların çoğunluğu haline geldiler.
İngiltere'de de istihdam, şimdiye kadarki en yüksek seviyesine, 32 milyona yaklaşıyor. Otomasyon, üretimin daha az işçi ile gerçekleşmesine izin verdiği için imalat sanayinde işler azalırken, hizmet sektöründe ve kamu sektöründe istihdam artıyor. Aynı zamanda imalatta kullanılan modern makineleri tasarlamak, korumak ve onarmak için yeni alanlar da yükseliyor. Fakat kapitalizmin uzun vadeli gelişimi, otomasyon yükseldikçe geri dönüşü olmayan kitlesel bir işsizliğin meydana geleceğine dair tahminlerin nasıl sıklıkla tam tersinin gerçekleştiğini gösteriyor.
Bununla birlikte, öngörülerin doğru olduğu kanıtlansa bile ve kapitalizmin son iki yüzyıl boyunca yeni ihtiyaçlar ve yeni pazarlar yaratma biçimi sona ermiş olsa da, kapitalizm için büyük bir alt üst oluş ve kriz yaşanacaktır. Kısmen bu, işçilerin işlerini kaybetmeleri nedeniyle taleplerde yaşanacak şoklar nedeniyle olacaktır.
İstihdamın, fiyatların ve kâr oranlarının her zamankinden daha düşük seviyelere çekilmesinin sonucu olarak büyük krizler patlak vermeden, kapitalizm altında tamamen otomatikleşen bir ekonomiye geçmek mümkün değil. Marx'ın erken yazılarından birinde belirttiği gibi "Eğer ücretli emekçiler sınıfı makineler tarafından yok edilecek olursa, bu sermaye için ne kadar korkunç olurdu çünkü ücretli emek olmaksızın sermaye, sermaye olmaya devam edemez!” Tabi böyle bir süreç gerçekleştiğinde işçi sınıfının bir isyan patlaması ile buna yanıt vermeme ihtimali de olamaz.
Joseph Choonara
(Socialist Review dergisinden Sosyalist İşçi gazetesi için çevirildi)