Şah Rıza Pehlevi’nin İran’ı terk etmesi ve sürgündeki dini lider Humeyni’nin İran’da iktidarı ele geçirmesinin üzerinden yaklaşık 37 yıl geçmesine rağmen, devrimin niteliği üzerine tartışmalar hâlâ güncelliğini koruyor.
İran’daki şah rejimi çöktüğünde, devrimin dini ve Şii çevrelerin liderliği altında hareket eden dindar Müslümanların çabaları sayesinde gerçekleştiği yaygın bir fikirdi. Hem solda hem de sağda geniş bir alıcı bulan bu tezler, işçi sınıfı ve kent yoksullarının devrimde oynadığı rolün görmezden gelmesine yol açtı. Dahası, bu kesimler İran kapitalizmini ve kapitalizmin yaşamakta olduğu değişim süreçlerini göz ardı ettiler. Oysa İran devrimi ne İslami ne de Şii güçlerin eseriydi: Devrim, İran’da giderek derinleşen ekonomik krizin yarattığı sorunlar temelinde ortaya çıkan hoşnutsuzluğun, siyasi baskının yarattığı, işçilerin ve kent yoksullarının öfkesinin hâkim olduğu bir arka plana sahipti.
Emperyalizmin, özellikle de ABD’nin desteklediği İran’daki Şah yönetimi altındaki devlet yapısı sermaye birikiminin temel aracıydı. Bu devletin ve sermayenin hegemonyası altındaki farklı toplumsal kesimler, sınıflar, rejimin esirgediği maddi kaynaklara erişim mücadelesi verdiler. Bu mücadelenin seyrine göre de siyasi gücün düzeyi dönem dönem değişiklik gösterdi. Devlet ne zaman güçten düşse, işçiler, kadınlar, öğrenciler, halklar ve dini azınlıklar mücadele ederek devleti reforma zorladı. Eğitim ve istihdam alanında, işçilerin, ulusların ve dini azınlıkların hakları konusunda ve cinsiyet ilişkileri üzerinde reformlar gerçekleşti.
Ancak İran’daki ekonomik ve politik gelişmeler, nüfusun çoğunluğunun tüm bu reformlardan yararlanmasına izin vermedi. Eğitimden, hukuk reformundan, emek piyasasındaki fırsatlardan sadece belli bir azınlık yararlanabiliyordu. Yoksulluk ve siyasi baskı insanların yaşamını etkiliyordu. Nüfusun büyük bir kesimi sağlık, eğitim gibi temel insan haklarından mahrumdu. Rejim kendini muhalefet üzerinde dehşet saçan, İran gizli polisini eğiten CIA ve MOSSAD aracılığıyla ayakta duruyordu. Sonunda 1978-1979’da kent yoksulları ve işçi sınıfından oluşan kitlesel hareket, Ortadoğu’nun batı tarafından desteklenen en zalim rejimine son vererek siyasi bir devrim gerçekleştirdi.
Devrimin motor gücü işçi sınıfı
İran’da kent yoksulları ve geçici işçiler de eklendiğinde işçi sınıfının sayısı 3,5 milyonu bulmaktaydı. 1974 yılında yaşanan ekonomik kriz işçileri, öğrencileri, kentlerin eteklerinde biriken yoksulları, küçük sermayedarları sarstı. 1977 yılında rejime ilk muhalefet kent yoksullarından geldi. Şah tarafından Güney Tahran’a gönderilen polisler büyük bir direnişle karşılaştılar. Bu olay toplumun diğer kesimlerine cesaret verdi. Rejimin sertleşmesi ve işçi ücretlerinin düşmesi üzerine fabrikalarda ve iş yerlerinde hareket yükseldi.
İran’daki dini muhalefet ise bu hareketten aylar sonra devreye girdi. 1964 yılında sürgüne gönderilen Ayetullah Humeyni, Şii hareketinin lideriydi. Tüccarların, kent yoksullarının ve tüm pazar esnafının liderliğini yürüten hareket, vakıflar, kurslar ve camiler aracılığıyla geniş bir ağ kurmuştu. Humeyni ve taraftarları, olaylar başladığında ciddi bir muhalefet odağı yaratmalarına rağmen rejimi devirecek ağırlığa sahip değildi.
Devrimin ayak sesleri
Ağustos 1978’e gelindiğinde, protesto eylemleri ve grevler rejim güçlerini ve emperyalistleri kaygılandırmayabaşladı. Şah sıkıyönetim ilan etti ve askerler ‘Kara Cuma’ olarak adlandırılan 8 Eylül günü Tahran’da binlerce göstericiyi öldürdüler. Bu olay kitlelerde büyük bir öfkeye yol açtı. Ertesi gün Tahran’daki petrol rafinerisinde çalışan 700 işçi sıkıyönetim ilanını ve önceki günkü katliamı protesto etmek için greve çıktı. Grev 48 saat içinde İsfahan, Abadan, Tebriz ve Şiraz’daki rafinerilere sıçradı. Öne çıkan talepler yüzde 100 ücret artışı, yöneticilerin işten alınması, sosyal yardım ve hizmetlerin iyileştirilmesi, sıkıyönetime son verilmesi, gizli örgüt Savak’ın dağıtılması ve siyasi tutukluların serbest bırakılmasıydı. Aralık ayında Tahran’da 2 milyon kişi “Amerikan kuklası asılsın” ve “Halka silah verilsin” talebiyle yürüdü. 16 Ocak 1979’da, ülke hâlâ grevlerle ve gösterilerle çalkalanırken Şah Mısır’a gitmek üzere ülkeyi terk etti.
Ancak grev hareketi, grev komiteleriyle ve bu komitelerin genelleşmesi anlamına gelen Şuralar, siyasi iktidarı 1917 Ekim devriminde Rusya’da sovyetlerin yaptığı gibi kendi ellerinde toparlayacak kadar genelleşip etki kuramadı. Petrol, kömür ve demir işçileri arasında enerji arzını kontrol etmek üzere bir koordinasyon olmakla birlikte hareketin tümünün ihtiyaçlarını tartışmak üzere kurulmuş merkezi komiteler ve konseyler kurulamadı. Grev komiteleri işçi sınıfının öncü kesiminin taleplerini dile getiriyordu. Rejimi yıkan güçlerin tartışma organıydı. Ama işçi sınıfının deneyimlerini genelleştirip bir strateji oluşturmadığı için kendi yaptığı devrime önderlik etme şansına sahip değildi.
Stalinizmin yenilgisi
İşyerleri dışında hareketin koordine edildiği, propaganda malzemelerinin üretilip dağıtılmasında rol alan odaklar İslami hareketin etkisi altındaydı. İslami hareketin ulusal düzeyde hareketin liderliğini ele geçirmesi ve bir alternatif oluşturması tamamen solun başarısızlığının bir sonucuydu. Sol, işçi sınıfı yerine, değişimin motorunu ilerici burjuvazi, köylülük ve silahlı mücadele olarak belirlemişti. Bu nedenle de işçi hareketi içinde grev komitelerinin koordinasyonu çağrısında bulunabilecek bir odak yoktu. Bu boşluk, kısa bir zaman içinde Humeyni liderliğinin İslam Cumhuriyeti çağrısıyla dolduruldu. Ancak dini liderliğin ağırlığına rağmen kitleler dizginlenemiyordu. Devrim toplumun tüm ezilen kesimlerini kendi talepleri etrafında harekete geçirmişti. Kadın örgütleri eşit haklar talebinde bulunuyor, köylüler topraklara el koyuyorlardı.
Türkiye’de olduğu gibi İran solunun fikirlerini belirleyen stalinizmdi. İşçi hareketinin küçümsenmesi, gerillacılık, aşamalı devrim teorisi, emperyalizme karşı ulusal kurtuluş savaşı, burjuvazinin bir kesimiyle ittifak gibi hiç de yabancısı olmadığımız fikirler, işçi sınıfının devrime önderlik etmesini engelledi. Ve Humeyni yanlısı güçlerin etkisini arttırmasına yol açtı. Eylül 1979’da, her işyerinde şura yerine İslami Derneklerin kurulmasını öngören bir yasa çıkardı. Humeyni taraftarlarının oluşturdukları ağ, bu derneklerin kurulmasına zemin hazırladı. Rejim, işyerlerinde teorisinin ve eyleminin merkezine işçi hareketini, sosyalizmin bizzat bu hareket demek olduğunu koyan bir liderliğin olmayışından kaynaklanan siyasi boşluk içinde, işçi militanlara karşı üstünlüğü ele geçirmeyi başardı. Şuralar bir daha toplanamadılar. Devrimi ele geçiren Humeyni güçleri, grevleri yasakladı. Rejim güçlerine yol veren sol muhalefet olmak üzere tüm muhalefet ezildi.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)