Socialist Review dergisinin Temmuz/Ağustos 2015 sayısında Noel Halifax imzasıyla yayınlanan "When Gays and Panthers were United" adlı makale, siyahların ve geylerin özgürlük mücadelelerine ve bu mücadelelerin doğum yerleri olan sokaklara odaklanıyor. Yazar yazısında, ortak mücadelenin büyük kilidini yeniden gözler önüne seriyor.
1960’ların sonlarına doğru, Kara Panterler ve yeni doğmuş gey özgürlük hareketi farklı baskı biçimlerine karşı savaşıyorlardı. Noel Halifax yazısında, bu iki mücadelenin nasıl ortak bir zemin bulabildiğini anlatıyor:
Huey Newton Ağustos 1970’de, Kara Panterler’in gazetesinde bir mektup yayınladı: “Kadın Özgürlüğü ve Gey Özgürlüğü hakkında Devrimci Erkek ve Kız Kardeşlere bir Mektup”. Bu mektupta iki hareketin de kardeş devrimci hareketler olduğunu savunuyor ve Panterlere gey özgürlük hareketini destekleme çağrısı yapıyordu.
Özellikle ABD solunda, Stalinizmin ve Maoculuğun hakim olduğu 1970’ler gibi bir zamanda, böyle bir çağrı garip gelebilir. Stalinizm de Maoculuk da eşcinselliği bir burjuva sapkınlığı, yozlaşmış üst sınıfların bir boş zaman meşgalesi olarak görüyordu. Peki o zaman Newton nasıl olmuştu da böyle bir mektup yazmıştı?
1970 baharında Kara Panterler’in başı dertteydi. Hareket 1966 yılında siyahların yaşadıkları mahallelerde ortaya çıkmıştı. 1968’in politik patlamalarının ardından ABD hükümeti – özellikle de FBI – onları bu mahallelerin dışına atmaya kararlıydı.
Vuruldular, tutuklandılar ve bir örgüt olarak yıkılma tehlikesi noktasına gelene kadar baskı gördüler. 1968 yılından beri tutuklu olan Bobby Seale ikinci duruşmasını bekliyordu. Panterler'in yirmi üyesi ülkelerine karşı komplo kurmak suçlamasıyla New York’ta tutuklandı. Rap şarkıcısı Tupac Shakur’u cezaevinde doğuracak olan Erica Huggins de bu yirmi kişinin arasındaydı. Toplam kefaret bedeli 2,1 milyon dolardı.
Suikast ya da tutuklanma korkusuyla Eldridge Cleaver önce Küba’ya, ardından Cezayir’e kaçmıştı. Panterler büyük meblağlarda para cezasıyla yüzyüzeydiler. Solun verdiği destek de ciddi oranda geri çekilmişti. İşlerin böyle bir noktaya geldiği esnada Fransız yazar Jean Genet'in telefonu çaldı. Kara Panter David Hilliard, Jean Genet’yi kendisinden yardım ve destek istemek için arıyordu.
Genet’nin cevabı hazırdı: Ne yapabileceğini sordu ve bir hafta içinde ABD’de kampüsleri ve büyük şehirleri bağış kampanyası amacıyla turlamaya başladı. Demokratik bir Toplum için Öğrenciler (SDS) gibi solcu örgütleri ise Panterlerle dayanışma konusunda yeterince öne çıkmadıkları için kınadı.
Üç ay süren kampanya son derecede etkili geçmişti. Her şeyden önce Genet’nin ABD ziyareti yasadışıydı. ABD’ye girmesi için ona vize verilmemişti; çünkü Genet bir çok kereler hüküm giymiş bir sabıkalı ve dünyanın en kötü şöhretine sahip bir eşcinseliydi. Fransa devrimci soluyla ilişkisinden bahsetmeye ise hiç gerek yok. Bu yüzden önce Kanada’ya gitti, oradan sınırı geçti ve tüm yol boyunca FBI tarafından kaydedilecek olan konuşma turnesine başladı. Ünü o kadar büyüktü ki, onu tutuklayamadılar.
Jean Genet, seks işçisi annesi tarafından terkedilmiş bir yetimdi. Babasının kim olduğu ise bilinmiyordu ve 1910’lar Fransasının yarı askeri berbat yetimhane sistemininde büyüdü. Bir hırsız, travesti bir seks işçisi, soyguncu oldu. 1930’larda Fransa ve İspanya’nın varoşlarında yaşayan bir sokak serserisiydi. Saygın Fransız toplumundan ölesiye nefret ediyordu.
Cezaevi
1948’de Genet süresiz bir ceza ile hapse atıldı. Bu berbat koşullar altında yazmaya başladı. Genelde tuvalet kâğıdına yazıyordu. Yazdıkları solcu Fransız filozof Jean Paul Sartre ve diğerleri tarafından beğenildi; davası sahiplenildi. Bir kampanyanın ardından affedildi ve salındı. İlk romanını savaştan hemen sonra yayımladı. Bu romanı 1950’ler ve 60’larda bir çok başka roman ve oyun takip etti.
O, Fransız varoluşçu yazınının sembolleştiği bir kişiydi. Eşcinselliğinden ise utanç duymuyordu. Eşcinselliğin yasadışı olduğu ve bohem çevreler dışında en iyi ihtimalle bir hastalık olarak görüldüğü bir dönemde gey cinselliğinin detaylı tasvirlerini yapmış ve konuyla ilgili duygusal tiyatro eserleri kaleme almıştı.
Genet başından itibaren Panterlere yakın bir ilgi duydu ve destekledi. 1958’de Les Negres isimli oyunu yazmıştı. Bu oyun İngilizce’ye 1960’ta Siyahlar: Bir Palyaço Gösterisi ismiyle çevrildi. Oyuncu kadrosunun tamamı siyahlardan oluşuyordu ve baskıcılardan intikam temasını işliyordu.
Oyun 1961’de New York’ta sahnelendi ve 1963’e kadar sahnede kaldı. Sonra, Montreal’de gösterime girdi. Amerika’da siyah tiyatronun gelişimi açısından bu oyun öncü bir rol oynamıştı. Amerikan siyah oyunculuğunun James Earl Jones ve Maya Angelou gibi en parlak isimleri bu oyundan çıkacaktı.
Siyah Amerika’ya bu oyunla isabetli bir atış yapmıştı. Angela Davis’in dediği gibi, bu oyun sayesinde Amerikalılar onu bir müttefik olarak görüyorlardı. Aynı zamanda Cezayir’i kendi ülkesine karşı desteklediği için, Fransız ve Amerikan emperyalizmini kınadığı için ün salmıştı. Bu turne dışında ABD’de bulunduğu tek zaman Ağustos 1968’di. Solun toparlanmasına tanıklık etti ve Şikago Demokratik Konvansiyonu’ndaki büyük isyana katıldı. Olayları izledi ve William Burroughs ve Allan Ginsberg gibi yazarların yanında konuşmalar yaptı. Siyah Panterler’le de ilk burada tanıştı.
Angela Davis 1970 turnesinde Genet’nin çevirmenliğini yaptı. Davis, Panterler’in beyaz radikalleri destek vermeye ikna ederken karşılaştıkları zorluğu şöyle tarif ediyor: UCLA’da (Kaliforniya Üniversitesi) Genet’nin konuşma yapmaya geleceği duyurulmuştu. Fakat Panterler’i desteklemek için geleceğinden bahsedilmemişti. Devasa ve çoğunluğu beyazlardan oluşan bir kalabalık etkinliğe katıldı; ancak Genet’nin kendi eserlerinden değil de Panterler’den bahsetmesi sonucunda kalabalığın yarısı salonu terketmişti.
Davis aynı zamanda, turne boyunca Genet’nin eşcinselliğini gizlemeye çalışmadığını ve üstüne üstlük bu konuda kasten tartışmayı provoke ettiğini aktarıyor. Turnenin bir ayağında "drag" olarak giyinmişti. Hatta Panterlerle onların homofobileri ve “ibne” gibi kelimeleri kullanmaları hakkında tartışmıştı. Davis’e göre bu tartışmalar, Huey Newton’un Panterler’in gazetesinde gey özgürlüğüne destek isteyen bir mektup yazmasına yol açmıştı.
LGBT hareketi günümüzde bir hayli saygı gören bir hareket olmakla birlikte harekete bugün beyaz orta sınıf sahip çıkıyor. Her yıl yapılan Pride yürüyüşleri şirketlerin kontrolü altında gerçekleşiyor ve birçok yürüyüş siyasetten arınmış bir durumda. Bu hep böyle değildi. Panterlerin gey özgürlüğünü desteklemesinin tek sebebinin Genet’nin cesur çabaları olmaması gibi.
Hareket
1969’da Stonewall isyanının merkezindeki kilit isim Sylvia Rivera’ydı. Rivera’nın kendi ağzından hareketin tasvirini okuduğunuzda, gey hareketini oluşturanların gerçek dokusunu anlıyorsunuz; ayrıca Panterler’in ilişki kurmak istedikleri kişilerin kimler olduklarına dair bir fikir ediniyorsunuz:
"Barın dışına çıkartıldık ve polisler bizi polis araçlarının arka bölmelerine doğru sürüklediler. Bizi parmaklık ve çitlere doğru itiyorlardı. İnsanlar polislere bir sentlik, beş sentlik, yirmi beş sentlik bozuk paralar fırlatmaya başladılar. Bunları bira şişeleri takip etti… Artık bu pisliğe katlanmayacaktık.
Cephenin en önünde Village’in sokak geyleri vardı (bunlar barın dışındaki, Sheridan Meydanı’ndaki parkta yaşayan evsiz insanlardı. Arkalarında drag queenler vardı. Ve arkamızda herkes. Stonewall Barı’nın telefon hatları kesilmiş ve karanlığa terk edilmiştik…"
Bu tasvirden de görüleceği üzere, isyancıların büyük bölümü Sylvia Rivera gibi Latin kökenli ya da arkadaşı ve yoldaşı Marsha P Johnson gibi siyahtı. Bu isyandan Gey Özgürlük Cephesi (GFL – Gay Liberation Front) doğdu. Örgütün kendi programı vardı ve devrim çağrısı yapıyordu. Sylvia ve Marsha aynı zamanda STAR isimli bir örgütün kurulmasına yardımcı oldular (Sokak Travestisi Hareketi Devrimcileri – Street Transvestites Action Revolutionaries). Genç evsiz travestiler için bir üs işlevi görecek olan olan boş bir binayı işgal ettiler.
1971’de Philadelphia'da yapılan Halkların Devrimci Konferansı’nda Sylvia, Huey Newton ile tanıştı. Konuşmalarında Newton’un GLF ve STAR gibi grupların devrimci gruplar olduğunu kabul ettiğini aktarıyor Sylvia.
Panterler, gey özgürlük hareketini desteklemeye ikna olurken Stalinist ya da Maocu gelenekten gelen bir çok sol grup gey hareketini hâlâ "yozlaşmış" olarak görüyordu. Liberal sol da GLF’yi dalga geçerek eleştiriyordu. Village Voice isimli dönemin radikal ve sol gazetesinde Stonewall isyanının, drag queenlerin Judy Garland’ın ölümüne üzülmelerinden dolayı meydana gelmesinin muhtemel olduğu yönünde hicivler yayınlanıyordu.
Oysa gerçek şuydu: Panterler ve erken dönem gey hareketi aynı sınıftan gelen hareketlerdi. Aynı sokaktan ve sık sık aynı caddelerden ve barlardan. Malcolm X, Malcolm X olmadan önce bir sokak serserisiydi ve Küçük Malcolm adıyla bilinen bir uyuşturucu satıcısıydı. Boston’da Stonewall Inn’e benzeyen barlara takılıyordu. Drag queenler, uyuşturucu satıcıları ve sokak insanlarıyla içiçeydi. Ve görünen o ki, gey âşıkları ve zengin beyaz bir erkek arkadaşı vardı.
1960’ların devrimci siyah hareketi ve gey hareketinin en önemli ortak noktası şuydu: Sınıf. Endüstriyel örgütlü işçi sınıfı değil ama örgütsüz sokak işçi sınıfı. İki hareket de sokaktan geldiler ve gettoları Sylvia Rivera ve Marsha P Johnson’un gösterdiği gibi kapalı kutular değildiler. Sylvia geylerin çoğunlukta olduğu Greenwich Village’de, Latin kökenlilerin fazlaca olduğu Harlem’de aktifti ve STAR’ın, GLF’nin ve Porto Rico ulusal hareketi Genç Lordlar’ın üyesiydi.
Dış görünüşte bu örgütler ezilerinlerin farklı örgütleriydi. Her biri, ezilenlerle, ezildikleri konu üzerinden ilişki kuruyordu. Ama bu örgütler aynı sokak ve mahallelelerde ortaya çıkmışlardı. Marsha da benzer bir biçimde GLF ve STAR’da örgütlü ve Harlem’de aktifti. Bu farklı baskı türlerinin arkasında sınıfsal ortaklık vardı.
Evsizler
Bu hareketler sokakta inşa edildiler –“Kapalı kapılar ardından (Dolaplardan) Sokaklara” sloganı bunu iyi özetliyor. Evsizler, serseriler ve baskıcı geçmişlerinden kaçan genç insanlara asker kaçakları katıldılar.
ABD’nin askere yazılmayı zorunlu kıldığı bir dönemde, parayla askerlikten muaf olmaya gücü yetmeyen yoksullar kaçtılar ve yeraltında gizlendiler. Yeraltında ana-akım topluma yabancılaşmış, mutsuz genç kadın ve erkeklerden oluşan ve devrimci politikaya açık başka bir potansiyel ordu vardı.
LGBT ve siyah hareketlerinin politikası uzun zamandır içine doğduğu bu devrimci ama istikrarsız sınıfın siyasetinden uzaklaştı. Pembe ekonomi (Eşcinsel tüketim piyasasında dönen para) ve siyah orta sınıflar, kendi yuvalarını yönetiyorlar on yıllardır.
Fakat yakın zaman önce ABD’de polisin genç siyahları katletmesiyle başlayan huzursuzluk ve Londra Onur haftasında bu sene yapılan tartışmalar, devrimci köklere yeniden dönüş yönünde kıpırdanmalar olduğunu gösteriyor.
(Çeviri: Canan Şahin)