17 Mayıs 1989’da, Pekin’in meşhur Tiananmen Meydanı’nda açlık grevi yapan bini aşkın öğrenciye destek vermek için bir milyondan fazla işçi ve öğrenci toplandı. Bu, bahsi geçen yılın 15 Nisan’ından 4 Haziran’ına kadar ülkenin 400 farklı şehrine yayılan büyük bir ayaklanma dalgasının doruk noktalarından biriydi.
Ayaklanma, reform yanlısı olan ve bu yüzden devlet yönetiminden uzaklaştırılan Hu Yaobang’ın ölümünden sonra patlak verdi. Batı dünyası, ayaklanmayı “komünizme karşı” olduğu için büyük bir coşkuyla karşıladı. Siyasal demokrasi ve özgürlüklerin yanı sıra, ayaklanmaya katılan milyonlarca işçi aynı zamanda ekonomik koşulların iyileştirilmesini istiyordu. Fakat bu, Batı’da anlatıldığı gibi “serbest piyasa” yanlısı ve komünizme karşı bir ayaklanma değildi. Meydanda toplananlar işçi marşı Enternasyonal’i söylüyor, geniş işçi yığınların eylemliliği devlet kapitalizmi ile piyasa kapitalizmi dışında başka bir alternatifin gerekliliğine işaret ediyordu.
Mao’nun Çin’i ve tepedeki bölünmeler
1949’da Mao’nun liderliğindeki Çin Komünist Partisi iktidarı aldıktan sonra, emperyalizmin hegemonyasından kurtulmuş, dünya çapında büyük bir güç olmayı hedefleyen devlet kapitalisti bir rejim kurmuştu. Bu devlet, tıpkı Stalin ve sonrasındaki SSCB gibi, özel şirketlerin olmadığı ancak devletin kontrolündeki işçilerin “ulusal çıkarlar” adına sömürülmeye devam ettiği bir ekonomik model uyguluyordu.
Çin’deki yönetici tek partinin içinde bürokrasinin farklı kanatları arasındaki kapışma, 1960’ların sonunda “Kültürel Devrim” adı altında kanlı bir dönemin yaşanmasına neden olmuştu. Mao’nun ölümünden sonra, bir tür serbest piyasayı savunan Deng Şiaoping iktidarı ele geçirdi ve Batı’daki neoliberal reformların benzerlerini uygulamaya başladı.
Küresel piyasalara açılma durumu kötüleştirdi
Girilen yeni yol, dünya ekonomisinden yalıtılmış bir şekilde gelişme çabasını değiştiriyordu. Bu stratejide büyüme kontrolün dışında hızlanınca enflasyon yükseldi ve kıtlıklar baş gösterdi. Karneye bağlama ve fiyat kontrolleri geri getirildi ama durum düzelmedi. Sanayileşmeye hızına uygun hammadde üretilemiyordu. Kırdan kente göç, ulaşım, konut ve atık sorunlarını beraberinde getirirken gelir dağılımındaki eşitsizlik gün geçtikçe artıyordu. Büyük bir ekonomik krizin sonucunda milyonlarca kişi işsiz kaldı. Tiananmen’e gelinen koşulların arka planında, ağır bir siyasi baskı ortamı, özgürlüklerin olmaması ve bürokrasideki yolsuzlukların yanı sıra, bu ekonomik gelişmeler de vardı.
Başka bir dünyaya adım
Hu Yaobang’ın 22 Nisan 1989’daki cenaze törenine katılan 150 bin kişi, rejimin gösteri yasağını delmişti. Bir sonraki hafta yapılan büyük yürüyüşte, işyerlerinin önünden geçen öğrenciler “Yaşasın işçier” sloganları atıyor, işçiler yemek kaplarını birbirlerine vurarak “Yaşasın öğrenciler” diye yanıt veriyordu. İşçiler, meydana gelen ordu birliklerini durdurabiliyordu. Göstericiler, meydanda gıda, yardım ve diğer işlerini kolektif bir şekilde hallediyordu. Şehrin her yanındaki işçi ve öğrenciler, meydanla büyük bir dayanışma içindeydi. Pekin Bağımsız İşçi Federasyonu’nun merkezi Tiananmen’de kurulmuştu ve binlerce işçi ücretler, siyasi temsiliyet ve işyeri demokrasisi üzerine yapılan toplantılara katılıyordu. Pekin’in merkezi neredeyse tamamen işçi ve öğrencilerin kontrolündeydi. Atmosfer oldukça gergin olmasına rağmen hiçbir yağmalama veya şiddeti olayına rastlanmıyordu. Bu, Lenin’in deyimiyle ezilenlerin şöleniydi.
Hareket nasıl yenildi?
İsyan eden milyonlarca işçi ve öğrenci, Çin bürokrasisinde çatlaklar yarattı. Bu, aynı zamanda parti içi hizip kavgalarının da bir uzantısı oldu. Bir grup daha yumuşak davranmayı, liderlik ise hareketi sertçe ezmeyi öneriyordu. Rejimin resmi yayın organının her gün attığı manşetler farklı farklıydı. Fakat sonunda sertlik yanlıları kazandı. Devlet güçleri, muazzam büyüklükteki kitle hareketini ancak Haziran ayı başında şiddet kullanarak ezebildi.
Hareketin liderliği ise reformizm ile milliyetçilik karışımı çelişkili fikirler tarafından domine ediliyordu. “Ulusal çıkarları” zedelememek adına eylemliliğe sınırlar getirenler çoğunluktaydı. Azınlık bir grup, doğru zamanı kaçırdıkları takdirde hareketin yenileceğinin farkına vararak açlık grevine başladı ve daha çok protesto eylemi yapma çağrısında bulundu. Liderliğin çoğunluğu ise bir genel grev çağrısı yapmayı reddediyordu. Hareket bu yüzden, başka birçok şehre sıçramasına rağmen, Pekin’de Mayıs ortasından itibaren zayıflamaya başladı. Rejim bu arada zaman kazanarak güçlerini toparladı. Gerçek bir odağın olmaması ve hedeflerin netçe belirlenmemesi hareketin yenilgisine zemin hazırladı.
Sayısı tam bilinmemekle birlikte binlerce kişi öldürüldü, tutuklandı ve ağır bir baskı ortamı hakim oldu.
Kapitalizme ve sahte sosyalizme karşı…
Tüm eksiklerine rağmen, Çinli işçi ve öğrencilerin gerçekleştirdikleri, kapitalizmin yarattığı yoksulluğa ve “sosyalizm” adı altında inşa edilen baskıcı bir diktatörlüğe karşı muazzam bir isyandı. Sağcı bir batılı politikacı, “Göstericilerin hedeflediği, bizim kafamızdaki demokrasi fikri değil” diyerek, Wall Street Journal ise hareketin ezilmesini “Piyasalar rahat bir nefes alıyor” diye karşılayarak bunu açıkça ortaya koydu.
İşçiler kırmızı bayraklarla ve devrim marşlarıyla meydandaydı. Bir kamyon şoförü, ülkenin yöneticileri için “Bunlar komünist değiller. Halktan korkan ve nefret eden yaşlı feodal adamlar” diyordu.
Tiananmen ve sonrasında Doğu Bloku’nu baştan başa altüst eden devrimler, stalinizmin bir tür “sosyalizm” olduğu fikrini tarihin çöplüğüne gönderdi.
Özgürlük işçilerle gelecek
Çin bugün iyiden iyiye serbest piyasa kapitalizmine geçmiş bir ülke. Sadece Çin’de değil, dünyanın birçok yerinde işçiler kapitalizmin yarattığı yoksulluğa ve eşitsizliğe karşı mücadele etmeye devam ediyor.
Uluslararası mücadele deneyimlerinden çıkan temel fikir ise işçi sınıfının kurtuluşunun kendi eseri olacağı. Özgürlük, parlamenter figürlerle, stalinist devlet bürokratlarıyla, “ilerici” subaylar veya gerillalarla değil sınıfsal çıkarları için harekete geçen geniş işçi yığınlarının kendi eylemleri ve örgütlülükleri sonucu kazanılacak.
Ozan Tekin
(Sosyalist İşçi)